Ölüm kol geziyor

Evet; dünyada ve ülkemizde ölüm sebeplerinin artış kaydetmesi ve ölümlerin hız kazanması gerçeğini düşünürken, gayr-i ihtiyarî “ölüm kol geziyor” deyivermişim.

Buna bir sebep de, gazetemiz sayfalarına peşpeşe düşen ölüm haberleri olmuştur. Bazı yazarlarımızın muhterem anne veya babalarının vefatı ise topyekün okur ve yazar camiamızı yakından alâkadar etmiş; bu âlakadarlık ise başsağlığı, taziye, teselli ve dualarla tezahür etmiştir.

Neymiş, ölüm kol gezermiş. Gezerse gezsin. Hoş geldi, safalar getirdi, diyebilmektir asıl mesele. Ecelin emirle geldiğine iman etmek, imanla gitmeye namzet yaşayabilmektir asıl yaşamak.

Ölüme çok uzak (!) olduğumuzu biliyoruz. Hem de böyle bildiğimizi (yani zannettiğimizi) dünyaya dalmada, mal toplamada ve servet edinme yarışında ispat bile ediyoruz. Ya peki ölümün bize ne kadar yakın olduğunu da aynı nispette biliyor ve farkediyor muyuz acaba?

Bu soruya cevaba hazırlanırken bırakalım dünya ehlini. Yani ölümün bize ne kadar yakın olduğunu idrak edebilme hususunda o kadar uzağa kaçmayalım. Üstad Bediüzzaman’ın bir çok mektubunda, “ahiret kardeşlerim” hitabına muhatap olan ve “ehl-i ahiret” sayılan Nur talebeleri şöyle bir düşünsün. Acaba Üstad bizzat Ahiretten bu zamana şöyle bir nazar etse, bu Ahiret kardeşlerini nasıl bir halde bulacaktır?

Ve Risale-i Nur; bu talebelerini hangi vaziyette müşahade ediyor? Her bir Nur talebesi, kendi haline bu nazarla bizzat ve yeniden bakabilir. Ve acaba aklen, vicdanen ve kalben nasıl bir hükme varır? Elbette ki, “istisnalar kaideyi bozmaz” veya “hüküm eksere göredir” kaideleri burada da geçerli olmak kaydıyla..

Aslında dünya da bir perdedir. Her kulun inşaallah hüsn-ü hatime ile Mevla-i Kerim’ine kavuşmasının perdesini kaldıran da ölümdür.

Hem şu fani hayatı asıl değerli kılan da, her nefisin tadacağı âyet-i kerime ile sabit olan ölüm değil midir?

Koronavirüs dalgası varmış, ölümlere vesile oluyormuş. Evet tedbirlere azamî dikkatle riayet edelim. Ama korku ve evhamdan da katiyyen uzak duralım. Ecel gizlidir, ölüm haktır. Sebeplerin bu imtihan dünyasında vazifesi sadece perde olmaktır. İş gören kudret-i İlahîdir.

Unutmayalım ki; “Havf-ı mevt mevti getirir”, yani ölüm korkusu da ölüme sebep olabilir. Mesela, bir asker siperinden ölüm korkusu ile çıkıp kaçmaya başlasa; düşmana hedef olur. Bu duruma “ölüm korkusu onu ölüme götürdü” denilir. Halbuki bu asker, korkusunu yenip siperini terk etmemiş olsa idi, hayatta kalma ihtimali daha güçlü olurdu.

Bizler de aman ha siperimizi terketmeyelim. Tedbirler çerçevesinde organize edilen derslerimize devam edelim, tesanüd ve muhabbeti gevşetmeyelim. Hasbelbeşer birbiriyle uğraşanları da bundan vazgeçirelim. Ve illa ki helalleşelim.

“Evet, sırr-ı ihlâs ile samimî tesanüd ve ittihad, hadsiz menfaate medar olduğu gibi, korkulara, hattâ ölüme karşı en mühim bir siper, bir nokta-i istinaddır.”(1)

“Yani, ‘Eğer dostlardan mufarakat olmasaydı, ölüm ruhlarımıza yol bulamazdı ki, gelsin, alsın.’ Demek, en ziyade insanı öldüren, ahbaptan mufarakattir.”(2)

Dipnotlar:

1-bkz. Yirmi Birinci Lem’a, Haşiye

2-bkz. Yirmi Altıncı Lem’a, On Üçüncü Rica

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*