Ölüme çare: Meşveret

Meşveret güzeldir…

Şûra olur, devletin işlerinde adaleti ve hürriyeti temin ve tesis eder.

İstişare olur, “hakiki hizmet”in dünyaya dair işlerinde muvaffakiyeti temin eder.

Meşveret güzeldir…

Asırlar yapar, maziden gelen ışıkla istikbalimizi aydınlatır.

Kıt’alar yapar, ittihadımıza basamak olur.

Meşveret güzeldir…

Lâfzı ve hakikî mânâsı değişmeyen mukaddes metinlerin nisbî hakikatlerini anlamaya yarar.

Hakikat-ı Muhammediye’nin örnekliğinin bize ve zamana tatbikinin nasıl olacağını bildirir.

Bunlar güzel. Az çok bildiğimiz şeyler.

Pekâlâ, meşveret nasıl ölüme çare olur?

Bediüzzaman, hakikî hizmetin biricik el kitabı olan İhlâs Risalesinde hizmet ehlinin birbirini tenkit etmemesinin ve gıpta damarını tahrik etmeden hizmet etmesinin neden gerekli olduğunu anlatırken bu soruya da cevap vermiş oluyor.

Malûm, İhlâs Risalesinde, hizmet ekibi, üç ayrı örnekle tarif ediliyor.

Birincisi, azalardan/uzuvlardan oluşan (ve “kâmil insan” olarak adlandırılmaya lâyık olan) bir vücut gibi olmak. Vücudun organları arasında amaç birliği var ve Yaratıcının iradesi dışında bir irade yok. Meşverete ihtiyaç da yok.

İkincisi çarklardan ve makinelerden oluşan (ve ahirette ebedî mutluluk halini ürün vermek için tasarlanmış olan) bir fabrika gibi olmak. Makinelerin uyumu için fabrika sahibinin iradesine ihtiyaç var. Bu irade de tekil ve fabrika sahibi kendi kararını kendisi vermek için dahi “ehliyle meşveret” etse yani danışsa güzel olur ama  şart değil.

Üçüncü örnek ise hizmet erbabının hademeler olarak çalışıp yürüttüğü (ve ümmeti Darüsselam’a/cennete taşıyan) bir gemi gibi olmak. İşte gemi ve yolcu taşıma işinde mecburen insanların iradesi devreye giriyor.

Kimin çarkçı, kimin kaptan, kimin paspasçı, kimin aşçı olacağına kim karar verecek?

Geminin rotasına ve tamir-bakımına nasıl vaziyet edilecek?

İşte bütün bu soruların doğru cevabını bulmak için meşveret şart. Hem de kaptanın uzmanlara danışması ve fakat kararı kendisinin vermesi mânâsındaki meşveret değil, hakiki ve “karar verici meşveret”.

“Hizmetin el kitabı olan 20. ve 21. Lem’alar’da  meşveret yok” diyen varsa, kitabını bir daha okusun.

Meşveretin ölüme çare olmasına gelince…

Bediüzzaman mevzunun devamında, hizmet ekibi içinde; bir vücudun azası, bir fabrikanın çarkı ya da bir geminin hademesi olarak herhangi bir statüsü bulunanların bu vazifelerini hakkıyla yapmaları için ihlâsı, ittihadı ve tesanüdü şart görüyor.

Zira bunları elde eden dört kişi, dört bin dört yüz kırk dört kişi kadar kıymetli ve kuvvetli oluyor.

Bunun sebebi ise şu: “Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri var.”

On kişinin her birinin on akılla düşünmesi, yani on kişinin yüz akla sahip olması, ancak hakikî meşveret ile mümkündür. Değil mi…

O meşveret hakikate ulaşmayı ve isabet etmeyi ve en azından şahsen sorumluluktan kurtulmayı elbette sağlar. Ama bir şeyi daha sağlar:

“Sırr-ı ihlâs ile samimî tesanüd ve ittihad, hadsiz menfaate medar olduğu gibi, korkulara, hattâ ölüme karşı en mühim bir siper, bir nokta-i istinaddır.”

Özetle, meşveretle ortaya çıkan tesanüt ölüme çare olur. Nasıl?

“Çünkü ölüm gelse, bir ruhu alır. Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye ile, rıza-yı İlâhî yolunda, âhirete müteallik işlerde kardeşleri adedince ruhları olduğundan, biri ölse, ‘Diğer ruhlarım sağlam kalsınlar. Zira o ruhlar her vakit sevapları bana kazandırmakla mânevî bir hayatı idame ettiklerinden, ben ölmüyorum’ diyerek, ölümü gülerek karşılar. Ve ‘O ruhlar vasıtasıyla sevap cihetinde yaşıyorum, yalnız günah cihetinde ölüyorum’ der, rahatla yatar.

İşte ölüme çare, Meşveret!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*