Onayla Beni
Hayat… Bazen öyle tuhaf bir sahneye dönüşür ki, insan ne rolünü tam bilir ne de oynadığı karakterin kendine mi ait olduğunu, yoksa başkalarının yazdığı bir senaryoda figüran mı olduğunu anlayabilir. Gün gelir, yüzümüze başkalarının seçtiği maskeleri takar, onların beğeneceği kostümleri giyer, içimizden gelmeyen replikleri ezberleyerek sahneye çıkarız. Ve tam da o sırada, yüreğimizin en derinine saplanan bir cümle yankılanır:
“Dünyadaki cehennem, başkalarından onay beklemektir.”
Şimdi, bir durup derin nefes alalım. Gerçekten de öyle değil mi? Hepimiz, birilerinin ne düşüneceğini hesaplamaktan yorgun düştük. Bir işe kalkışırken “Acaba ne derler?” diye düşünüyoruz. Sırf beğenilsin diye yemekler hazırlıyoruz, evimizi dekore ediyoruz, kıyafetimizi seçiyoruz. Ama en başta kendimize ne deriz, ona hiç kulak veriyor muyuz?
Onay Peşinde Koşmak: Görünmez Bir Zincir
Şunu kabul edelim: Hepimiz kabul görmek isteriz. Bu, fıtratımızda var. Ama bu istek, eğer Allah rızasıyla terbiye edilmezse, insanı karanlık bir kuyunun içine çekebilir. Bediüzzaman Hazretleri bu durumu ne kadar güzel özetlemiş:
“Eğer takvâ ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir.”
(Mesnevî-i Nuriye)
Yani, asıl önemli olan tek bir gözün bakışı… O da Allah’ın rızası. O varsa, başka gözlerden onay almaya ihtiyaç yok.
Ama pratikte böyle mi? Mesela misafir çağırıyoruz, mutfakta saatlerce uğraşıp çeşit çeşit yemek yapıyoruz. Neden? “Aman ayıp olmasın, güzel desinler.” diye. Ya da evimiz… En şık perdeler, en modern koltuklar… Ama içinde huzur yoksa, hepsi neye yarar?
Başkalarının Gölgesinde Yaşamak
Hayat, bizim hayatımız olmalı. Ama çoğu zaman direksiyona başkalarını oturtuyoruz. Ailemiz, toplum, sosyal medya, hatta bazen tanımadığımız insanların bile fikirleri bizim rotamızı çiziyor. İşte bu noktada kendimize sormalıyız:
“Ben kimim? Ne istiyorum? Ne hissediyorum?”
El âlemin diline düşmemek için giyinmekten, ev düzenlemeye kadar birçok konuda kendimiz olmaktan vazgeçiyoruz. Ama gün sonunda aynaya baktığımızda gördüğümüz kişi, gerçekten biz miyiz?
Evimiz bile bazen başkaları için süslenmiş bir vitrin gibi oluyor. Oysa ev, bizim limanımız. Rahat edemediğimiz bir koltuk, bize hitap etmeyen bir tablo… Bunlar gösteriş olabilir, ama huzur vermez.
Moda desen, o da başka bir kalıp. Popüler olanı giyiyoruz, takip edilen yaşam tarzlarını benimsiyoruz. Peki ya biz? Biz bu denklemin neresindeyiz?
Kalbin Sesi: Gerçek Onay Makamı
Gelelim en can alıcı noktaya…
“Ama gerçek onay makamı kalbinizdir.”
İnsan kalbini susturduğunda, en büyük yalnızlığı yaşar. Çünkü o kalp, bize Allah’tan gelen bir ikaz merkezidir. İçten gelen o küçük ses var ya, işte o sana gerçeği söyler. Bazen sessiz bir gece vakti, bazen bir dua anında duyarsın onu. Ve eğer o ses, “Bu yol doğru,” diyorsa, işte o yol senindir.
Gerçek mutluluk, başkalarının çizdiği kalıplarda değil; içten, samimi, Allah rızasına yönelik adımlarda gizlidir. Niyetin halis, kalbin temizse; alkışa da ihtiyacın yok, yargılardan da korkmana gerek yok. Çünkü artık sen, en büyük makamın onayını almışsındır: Rabb’inin…
Taklitten Özgünlüğe
Taklit, insanı yorar. Sürekli başkalarına benzemeye çalışmak, kendini inkâr etmektir. Halbuki özgün olmak, insanı dinlendirir. İç huzur getirir. Şu dünyada herkesin seni alkışlaması mümkün değil. Ama kendi iç huzurunla yaşarsan, bir kişinin bile yargısı seni yıkamaz.
Ve unutma: “Kalbin razıysa, Rabb’in de razı olması ümit edilir.” Bu umut, bu rıza; seni dünyada huzura, ahirette kurtuluşa götürür. İlahî rehberlikten gelen ilhamın sesiyle nefsin sesini karıştırmamak şartıyla.
Haydi şimdi, kendine bir çay koy. Sessizce otur ve kalbinin sesini dinle. O sana ne diyor? Belki de ilk defa gerçek seninle tanışma zamanı gelmiştir.
Benzer konuda makaleler:
- Corona virüs musibetinin hikmetleri ve manevi tedbirler
- Sevgi kaynağımız sevgili kalbimiz
- Abdulkadir Badıllı
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği