Önce zulme karşı gelmeli insan

Bir yerde zulüm varsa, vicdan sahipleri için öncelikli konu odur; hem de, tekellüfsüz, tereddütsüz ve dolambaçsız şekilde zulmün karşısına dikilmek lâzım gelir.

Zalimin zulmünü geri plâna itip başka konuları öne almak ise, mazlûmun ezilmesine göz yummaktır.

Dahası, bu durum, zalimin cesaretine kuvvet vermek hesabına geçer.

Dolayısıyla, haksızlığın, zulüm ve baskıların kol gezdiği yer ve zamanlarda çok daha hassas, çok daha dikkatli davranmak icap eder.

Meselâ, Filistinli (veya başka diyârdaki) Müslümanların, pekâlâ bir takım kusurları, hata veya günahları olabilir.

Bunları telâfi etmek için de, normal hâl ve şartlar altında konuşulup müzakerelerde bulunulabilir.

Fakat, onlar zalimin zulmü altında inleyip can verirken, o vaziyette iken gidip onlarla var saydığımız hata ve kusurları, yahut işlemiş oldukları günahları konuşup tartışamayız.

Hikmete, hakikate, adâlete, maslahata zıt olur, aykırı düşer.

Keza, öz yurdunuzda, kendi vatandaşlarınızdan bir kısmına zulmediliyor, baskı uygulanıyorsa, onların temel insan hak ve hürriyetleri çiğneniyorsa, tavrınız yine yukarıda zikredilen misâldeki gibi olmalı.

Yani, baskı ve zulüm altındaki o insanların, var saydığınız eski kusur ve hatalarına takılmamalı; mazlûmun yanında ve zalimin karşısında olduğumuzu gayet açık bir şekilde izhâr etmeliyiz.

Ne zaman ki zulüm bitti, adâleti paspas eden zecrî baskılar sona erdi, işte o zaman—muvakkaten askıya aldığımız—medar-ı ihtilâf meseleleri tekrar konuşmaya ve meşrû zeminlerde müzakere etmeye başlayabiliriz.

Hemen herkes şunu biliyor ve bilmeli ki: İnsanların tegàfül ile işlemiş olduğu hata ve günahların çoğu, şu fâni dünya hayatında telâfi edilebilir.

Farzları edâ ederek ve nasuh tövbesiyle istikamet dairesinde takvâ üzre yaşayarak, Cenâb-ı Hakk’ın afv û mağfiretine mazhar olabiliriz.

Zulümkârlık ise, yıkıcı ve tahripkârdır. Anında malını yıkar, mülkünü alır, hayatını söndürür.

Günahkârın şefkati, merhameti olur; fakat zalimin merhameti olmaz.

Günahkâr kişi, bir şekilde adâlete razı olabilir; fakat, zalim kişi öncelikle adâleti katleder.

Adâletin olmadığı yerde ise, insaniyet nâmına ne varsa risk ve tehlike altındadır. Artık, hiçbir şeyden emin olamazsınız.
* * *
İşlenen günahların bir kısmı kul hakkına girer; zulümkârlığın ise, tamamı kul hakkına girer.

Kul hakkının bu dünyada telâfisi mümkün olmadığı gibi, Cenâb-ı Hak, öbür dünyada da bu hakkı affetmiyor.

İşte, bu dehşetli vaziyet sebebiyledir ki, Kur’ân, zulümkârlık noktasında insanları şiddetle tehdit edip teyakkuza sevk ediyor.

Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbât isimli eserinde, bu fevkalâde mühim noktayı şu ifadelerle nazara veriyor:

“(Hûd Sûresi, 113.) âyet-i kerimesi fermânıyla, zulme değil yalnız âlet ve taraftar olanı, belki ednâ (basit) bir meyil edenleri dahi dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor.

“Çünkü, rızâ-yı küfür küfür olduğu gibi, zulme rızâ da zulümdür.

“İşte, bir ehl-i kemâl, kâmilâne, şu âyetin çok cevâhirinden bir cevherini şöyle tâbir etmiştir:

Muîn-i zalimîn dünyada erbâb-ı denâettir;

Köpektir zevk alan seyyâd-ı bî-insâfa hizmetten.

“Evet, bazıları yılanlık ediyor, bazıları köpeklik ediyor.” (Age, s. 345)

Namık Kemâl’in şiirinden iktibas edilen yukarıdaki beyitin, nesren ifadesi şöyledir: Zalime yardım edenler, dünyada aşağılık kimselerdir; Bunlar, tıpkı insafsız avcıya hizmet etmekten zevk alan köpekler gibidir.
* * *
Cenâb-ı Hak, bizleri zalimden ve her türlü zulümkârlıktan uzak tutsun ve âhir ömre kadar da muhafaza eylesin.

@salihoglulatif’ten  Büyük alâka gören tivitlerden bir demet

Kardeşlerimizden çok ricâ ediyoruz ki:

Doğrudan şahısları hedef veya muhatap alarak hakaretâmiz kelimât ve tâbirleri kullanmasınlar. Bize kat’iyyen yakışmaz. Fikirlerle fikren çatışalım; insanlarla değil.
* * *
Mazlûmun kimliği sorulmaz ve sorgulanmaz. Zulüm bertaraf oluncaya kadar, onun yanında olunur. Bunun aksini yapan, hiç şüphesiz o da zulme şerik olur.
* * *
Dün kime Haydar dediysek bugün de aynısını söylüyoruz.

Bazıları gibi dün Haydo dediğine bugün Haydar Ağa, Haydar Ağa dediğine Haydo demeyiz, diyemeyiz.
* * *
Tarafgir değiliz ve olamayız:

Bugün bir gruba zulmeden siyasetin karşısında duruyoruz.

Yarın, faraza mevcut hükümeti devirecek bir cuntanın karşısına da aynı yüreklilikle dikilmezsek nâmerdiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*