Onun ismi orada kalacak mı?

Anayasaymış, kanunmuş, bırakın onları! Uygulanmadıktan, tatbik edilmedikten sonra ne işe yarar ki?

Niye mi böyle söylüyoruz? Bakın en son bir misâl var gözümüzün önünde. O da, 12 Eylül 1980 hainâne hareketini yaparak, anayasayı çiğneyip, lağv edip, memleketi her bakımdan geriye götürüp, haksız yere birçok vatandaşın ölümüne, mağdur olmasına sebebiyet veren, sözkonusu hareketin hayattaki iki müsebbibi olan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın mahkeme edilmesi vaziyeti. 12 Eylül’den sonra yapılan ihtilâl anayasası ile muhakeme edilmeleri yasaklanan ve geçtiğimiz yıllarda bunun kaldırılması ile mahkemelerce suçlu bulunup muhakeme edilmelerine karar verilen bu iki zat, mahkemece davet ediliyor, ama adeta “Hadi oradan be!” diyen külhanbeyi edasıyla oraya dahi gitmiyorlar. Yattıkları yerden ifade vermelerine razı olunuyor, adamlar ona da razı olmayıp, imtiyazlarının, ayrıcalıklarının olduğunu söyleyip, mahkemeye posta atıyorlar. Eee, bu durumda anayasa, kanunlar nerede kaldı? “Bana var, ona yok” öyle mi? Hani herkes kanunlar önünde eşitti? Neyse, bu girizgâhtan sonra, gelelim biz başlıktaki asıl meselemize:

İşte bu meş’um 12 Eylül ihtilâlinin suçlusu sıfatıyla ifade vermeye yanaşmayan, reddeden, posta koyan ve her biri “12 Eylül zengini” olanların başı ‘Netekim Paşa’nın ismi, o zamanlarda yağcılıktan ve korku belâsından dolayı birçok yere verilmişti. Fakat yakın zamanlarda birçok yerden kaldırıldığını duyuyor ve isabetli olduğunu ifade ederek ”Hiç olmazsa millet onların isimlerini görerek kötü günleri hatırlamaz.” diye düşünüyorduk. Ama benim dikkatimi çeken bir şey vardı. İstanbul’un Anadolu yakasına her gittiğimde E-5 yolu üzerinde, Erenköy civarında, Karayollarının bir levhasında “Kenan Evren Kışlası” diye bir yazı okuyorduk. Demek oralardaki bir askerî kışlaya onun ismini vermişler, Karayolları da yön levhalarıyla orayı tarif ediyordu. Ama bir değil, iki değil, tam beş yerde onun ismi görünüyordu. Tabii bu Ankara istikametine doğru olan yöndeydi. Bir de ters istikamette bir-iki levha vardı.

En son geçenlerde oradan yine geçerken, dikkatimi çekti. Yanımda Dursun (Abdulkadir) Özsoy vardı. Onunla konuştuk ve buna dikkat çekilmesi lâzım geldiğini söyledim. O da bana, “Ağabey sen yaz, ben de sana fotoğraflarını çekip yollarım” dedi. Ve sağolsun, geçenlerde yollamış.

Evet, binlerce insanın gelip geçtiği o yolda, bu zatın ismi, kafalara çakılır gibi durmaktadır. Suçlu sıfatıyla muhakeme edilen, binlerce kişinin ölmesine, yaralanmasına, psikolojisinin bozulmasına ve mağduriyetine sebeb olan zatın isminin olduğu bu levhalar, hâlâ orada duracak mı? O levhaların oradan kaldırılması icab ettiği gibi, o kışladan da isminin silinmesi lâzım. Hem de bunun bir an evvel yapılması lâzım. Hemen kaldırın da, hiç değilse azıcık da olsa, demokrasiyle idare edildiğimizi anlayalım!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*