O’nun rızası yolunda bir saniye bir senedir

Pazar gençlerimizle sabah sohbetimizi yapıyoruz. Lem’alardayız. Üçüncü Lem’a, Üçüncü Nükte bize ne büyük müjdeler sunuyor.

Zamanın, fena ve zeval-i eşyadaki tesiratının muhtelif olduğundan bahsediyor. Tam o sırada gözlerimiz birbirimize kayıyor. Daha dün çocuktuk. On yaş, on beş, otuz beş yaş derken zaman su gibi akıp gidiyor.

Ama zaman geçerken, bizi de etkisi altına alıyor.
Büyüyoruz.
Saçlarımızdaki aklar, yüzümüzdeki kırışlar zamanın tesiratına açık örnekler.

İlk paragrafın sonuç cümlesi şu oldu, önemli olan zamanın geçmesi değil, nasıl geçtiği ve ne uğrunda tüketildiğidir.

Devam eden paragraflarda, fani ömrü ebedileştiren potansiyelinden bahsedilir: ‘Bu dünyadaki fani ömür, baki bir ömrü tazammun eder ve ebedî ve baki bir ömrü intaç eder ve baki ve layemut bir ömür hükmüne geçer.’

Ve sonra benim asıl kendi dünyamın manşetine çektiğim paragraf gelir.

Bu paragraftadaki maksat cümlemi pek çok şehirle paylaştım. Hatta bazı şehirlerimizden hemen geri dönüşümler oldu. Nitekim bizim yakın dostlarımızdan Bozyazılı hizmet kahramanlarından Ahmet Abi, ‘Biz şu an bir arkadaş grubu içindeyiz. O bahsettiğiniz cümleyi bir kez daha bize söyler misiniz? O bahsin bir dersini yapalım.’ dediler.

Ne güzel.
Evet, aslında burası bir sır paylaşımıdır. Yani Risâle-i Nurların, Kur’ân’ın, içinde yüzü aşkın keşfiyatı, esrarı, hakikatleri gizli olduğundan hareketle, satırlarda gezerken, tefekkür ederken, biraz ‘düşünerek deşmek’ gerekiyor.

Aramayan, bulsa bile bilemez.
Ne aradığını bilmek ise, tam bir tefekkürdür.
Neyse işte serlevha cümlem:
“Evet, Baki-i Hakiki’nin muhabbet, marifet, rızası yolunda bir saniye, bir senedir. Eğer O’nun yolunda olmazsa, bir sene bir saniyedir. Belki O’nun yolunda bir saniye layemuttur, çok senelerdir. Ve dünya cihetinde ehl-i gafletin yüz senesi bir saniye hükmüne geçer.”

Demek ki zamanı ebedîleştirmek, o zamanı nasıl yaşadığımızla alâkalıdır. Burada da sanırım belirleyici kavram ‘ihlâs’ olsa gerektir.

Çünkü ihlâsı olmayan binler, bir hükmünde, yok hükmündedir.
‘Baki-i Zülcelâl’in rızası dairesinde livechillah bir saniye visal, değil yalnız böyle bir sene, belki daimî bir pencere-i visaldir. Gaflet ve dalâlet firakı içinde, değil bir sene, belki bin sene bir saniye hükmündedir.’

O’na vasıl olunan bir saniye ebedîleşiyor. O’nunla bir saniye sonsuzlaşıyor. Ama O’nsuz olan bütün zamanlar, çok zamanlar yaşanmamış gibi oluyor, belki bin sene bir saniye oluyor.

İşte muhteşem bir soru ve cevabı:
‘Ey insanlar! Fani, kısa, faydasız ömrünüzü baki, uzun, faydalı, meyvedar yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin iktizasıdır; Baki-i Hakiki’nin yoluna sarf ediniz. Çünkü Bakiye müteveccih olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur.’

Aslında cümlelerde ilmek ilmek fıtrat okunuyor.

İnsanın gerçeği dile geliyor.
İşte bakın, “Madem her insan gayet şiddetli bir surette uzun bir ömür ister, bekaya aşıktır. Ve madem bu fani ömrü baki ömre tebdil eden bir çare var ve manen çok uzun bir ömür hükmüne geçirmek mümkündür. Elbette, insaniyeti sukut etmemiş bir insan, o çareyi arayacak ve o imkânı bilfiile çevirmeye çalışacak ve tevfik-i hareket edecek.

İşte o çare budur: Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. Lillah, livechillah, lieclillah rızası dairesinde hareket ediniz. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları seneler hükmüne geçer.”

‘…Öyleyse böyle bir insanın hakiki vazifesi ve saadeti, bütün cihazatı ve bütün istidatlarıyla o Baki-i Sermedi’nin daire-i marziyatında esmasına yapışıp, ebed yolunda o Bakiye müteveccih olup gitmektir.’

Aklı olan için daha ne söylensin.
Rabbim aklını doğru işletenlerden eylesin bizleri!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*