Örnek alınacak zarif davranışlar

alt

İnsan toplum hayatında yalnız yaşamadığından diğer insanlarla gerek sözlü gerekse hal diliyle iletişim halinde olmaktadır. İletişim esnasında aradaki söz konusu durumda konuşulan kelimeler önemli olduğu kadar konuşma üslûbu ve davranışlar daha da önemlidir. Bu davranışlara eğitimin ve çevrenin etkileri vardır. Genellikle iyi ve güzel davranışların sebebi eğitim olmasına rağmen bazen de gelenek ve göreneklerden elde edilen şahsiyet kazanımları da tesirli olmaktadır.

Herkes iyi konuşur, kibar davranır, fakat ince düşünüş sonucu tam bir beyefendi gibi davranamaz, ince/zarif davranış gösteremez. Bu tür davranışlardan beni etkileyen birkaçını sizlere aktarmak istiyorum.

İlk Örneğimiz, Şafii mezhebi imamlarından Şa’ranî’nin, İmam-ı Şafii’nin İmam-ı Azam hakkındaki bir davranışını şu şekilde aktarıyor; “Şa’ranî, Mısır’dan Bağdat’a gelen İmam-ı Şafii’nin ilk önce İmam-ı Azam’ın kabrini ziyaret ettiğini belirtti. İmam-ı Şafii sabah namazlarında mutlaka Kunut duâsının okunması içtihadında bulunmuştu. Bağdat’ta ise sabah namazını daha önce yaptığının aksine Kunut duâsız kıldırdı. Akabinde cemaat içinde fısıldaşma ve kendi görüşünden vazgeçti şeklindeki söylentiler üzerine; “Hayır, görüşümden vazgeçmedim. İçtihadımı da terk etmedim. Ancak şu ilerideki mezarda benim görüşüme zıt görüş ve içtihad sahibi Ebu Hanife yatıyor. Onun görüşüne hürmet ve saygımdan dolayı onun içtihadıyla amel ederek kıldırdım sabah namazını. Benim gibi düşünmese de o büyük insanın görüşüne olan hürmet ve saygım, beni böyle davranmaya sevk etti” mealinde karşılık verdi.”1

İkinci örneğimiz Osmanlı devrinden: ”Osmanlı sokaklarında dolaşırken o güzelim cumbalı ahşap evlerin pencerelerinde çiçekler görülürdü. Onlara da çeşitli manalar yüklenmişti. Meselâ pencerenin önündeki sarıçiçek; “Bu evde bir hasta var, lütfen gürültü yapmadan mümkün olduğunca sessiz geçin” manasına gelmekteydi. Çiçek kırmızı ise; “Bu evde evlenme çağına gelmiş genç bir kızımız var, sakın ola kötü bir söz edip de, onun kalbini ve ruhunu incitmeyin.” demekti.2

Yine Osmanlı devrinde evlerin kapı tokmakları, penceredeki çiçeklerin gösterdiği manadan geri değildi. Kapı tokmakları çift halkadan müteşekkildi. Bunlardan aslan başı motifli ve büyük olanı kalın, çiçek motifli ve küçük olanı da ince ses çıkartırdı. Eğer eve bir erkek misafir gelmiş ise, kalın sesli tokmağı tıklatır, içerdeki ev sahibi gelenin beyefendi olduğunu anlar, kapıyı evin beyi açar, bey yoksa mahremiyete uygun olarak kapı açılırdı. İnce sesli tokmağın sesi duyulmuş ise, gelenin bir hanım olduğu anlaşılır, kapıyı evin hanımı açardı.”3     

Osmanlı devrinden son Örnek: Sadaka taşlarıdır. “Sadaka taşı, iki metre boyunda mermer bir sütun. Üstünde bir çukur var. Geçen asırda, yolu buraya düşenlerden hâl ve vakti yerinde olanlar, mermerin üstündeki çukura bir miktar para bırakırmış. Derdini kimseye açamayan hakikî bir fakir, ihtiyacı olunca oradaki parayı alır. O günkü ihtiyacı bir kuruş mu? Yüz para mı? Onu ayırır, kalanını, kendisi gibi ihtiyacı olanları düşünme terbiyesi icabı çukuruna koyar ve meçhul sadakacıya içinin memnunluğunu kalbinden ulaştırır ve dönermiş.”4

Tarih ve insanlık seyahatimizde biraz daha günümüze yaklaştığımızda konumuza ait bir örnek de Üstad Said Nursî’nin deyişiyle bir İslâm kahramanı olan, mazlûm başbakan Menderes ile ilgili. Bu anekdotu Neyzen Eyüp Turhan’ın dilinden okuyalım:

“Bir Yasaklı Şarkı” hikâyesi
Değerli okuyucularım. Size bu yazımda yasaklı bir şarkının hikâyesini anlatacağım. Yazının sonuna kadar okuduğunuzda pek çok şey öğreneceğiniz muhakkak. Şarkının sözleri bu şekildedir:

“Bu imtidâd-ı cevre kim bahtın şitâbı var
Mihnet-medâr olan feleğe intisâbı var
Eyler nesîm-i subhu bize gird-bâd-ı gam
Bu rûzgâr-ı bî-mededin inkılâbı var.”

Meşhur ittihatçı Doktor Nazım M. Kemal’e düzenlenen İzmir suikastına karıştığı iddiası ile İstiklâl Mahkemeleri’nde yargılanır ve idama mahkûm edilir. 26 Ağustos 1926’da idam cezası infaz edilir. Doktor Nazım’a son arzusu sorulur. Cevabı şu olur:

Gidin Paşa’ya söyleyin, ‘Bu rûzgâr-ı bî-mededin inkılâbı var.

Bu cümle yasaklı şarkının 4. mısrasını oluşturmuştur. Dr. Nazım’ın idam kararı M. Kemal’e Marmara Köşkü’nde bir balo sırasında imzalatılır. M. Kemal’in rengi sararır ve kalemi elinden atar. İsmet İnönü, “Paşam zaaf göstermeyiniz” diye uyarınca istemeye istemeye kararı imzalar. M. Kemal, Dr. Nazım’ın son arzusu neydi? diye sorar. Dr. Nazım’ın söylediklerini aynen anlatırlar. M. Kemal “Bu şarkıyı kaldırın” diye emreder. Bu şarkı repertuarlardan çıkartılır ve yasaklanır. Ta ki 1952 yahut 1953 yılına kadar.

Ziraat Bankası Genel Müdürü Midhat  Dülger’in Kalender’deki büyük evinde yemekli bir toplantı vardır. Uzun yemek masasında kimler yoktur ki. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Refik Koraltan, bakanlar, milletvekilleri. Herkes eşiyle gelmişti. Konuşmalar yapılır. Adnan Menderes her zamanki gibi çok etkili ve nazik bir konuşma yapar. Ve nihayet sıra mûsikîye gelmiştir. Alâeddin Yavaşça sahnededir. Doktor Alâeddin Yavaşça birkaç eser seslendirir. Bir de bakar ki Adnan Menderes yerinden kalkıp salonu terk ediyor. Bu hale Alâeddin Yavaşça çok bozulur. “Hiç konserin ortasında kalkılır mı” diye içinden geçirir. Fakat tam o sırada ensesinde bir nefes hisseder. Ses Menderes’in sesidir. “Sayın doktor acaba repertuarınızda “Bu imtidâd-ı cevre şarkısı var mı?” diye sorar. Menderes arkadan dolaşıp gelmiştir.

Yavaşça “var efendim” diye cevap verir.
Menderes, “Lütfen okur musunuz? Rica edeceğim” diye ekler.

“Hayhay, efendim” der Yavaşça. Ve Menderes gidip yerine oturur. Bu kez yüksek sesle şarkıyı tekrar ister. Zarafeti düşününüz. Belki repertuarında yoktur diye düşünerek sanatçıyı küçük duruma düşürmemek için önce gelir kulağına fısıldar. Eğer repertuarda varsa isteyecektir. Yavaşça,  “ne büyük incelik” diye içinden geçirerek az önce düşündükleri için utanır.

Menderes, Yavaşça’ya bu uşşak makamındaki şarkıyı tekrar okutur.

Atatürk’ün yasakladığı şarkının işte o gün o yemekli toplantıda yasağı biter. Menderes’in bu uşşak şarkıyı istemesi sebepsiz midir sizce? Hayır değildir. Zira Doktor Nazım, Menderes’in akrabasıdır.

Menderes, Yavaşça’ya “çok rica edeceğim doktor, bunu bir radyo emisyonunda/yayınında da okuyunuz ve okuduğunuz günü bana bildiriniz” diye talimat verir. Bunun üzerine Doktor Alâeddin Yavaşça bir öğlen programında şarkıyı okur. Menderes’e de yayını haber verir. Yayın biter bitmez Başbakan Menderes, doktoru arar ve heyecanlı bir sesle şunları söyler:

“Ağzınıza sağlık aziz doktor, çok memnun ve mahzûz oldum. Çok rica ediyorum, arkadaşlarınıza da eğer kendilerinde yoksa notalarını veriniz, repertuvarlarına alsınlar!”

Bu rûzgâr-ı bî-meded, bir gün bir inkılâb ile Menderes’i de vurur.”5

Son bir örnek de yazar Hekimoğlu İsmail’den (Ömer Okçu); “Bir hatıramı anlatayım: Hacı adaylarıyla hacca gittik. Büyükçe bir salonda karyolalar yan yana dizildi. O salonda bulunanların hepsi eğitimli insanlar. Bunlardan bir tanesi herhangi birini tenkit etmeye başlardı. Meselâ; “Abdullah’ın şu hataları vardır.” Öbürü; “Celâleddin’in daha büyük hataları var” diye anlatırdı. Üstad’ın yakın talebelerinden Ceylan Çalışkan Abi yattığı yerden hemen seslenirdi: “Ömer Efendi!” Fırlayıp yanına giderdim. “Ben çok hastayım, ne yapsam acaba?” “Abi, doktor çağırayım, ilâç alayım. Ne buyurursun?” derdim. Tabiî o salonda bulunan herkes dikkat kesilirdi; Abimiz hastaymış diye. “Ömer Efendi” derdi, “Ben kimsenin aleyhinde konuşamıyorum, acaba ne yapsam?” Hepimiz gülerdik, “Tamam Abi, konuşmayacağız” derdik, yatardık. İnsan başkasını konuşmaya alışmıştır, farkında bile olmadan konuşur. Yine konuşan oldu mu Ceylan Abi beni yine çağırıp yine aynı cümleyi söylerdi. Yani konuşanlara dönüp gıybet yapmayın, haramdır, demezdi. Bu itirazını kadife bir mendile sarıp uzatırdı.”

Dipnotlar:
1- Şuâlar, Mart 2012, YAN, shf: 1250. Şahıs bilgileri.
2- 5. Refik, İbrahim (2004), Ulu Çınarın Gölgesinde, Albatros Yay. İst. s.86, 108.
3- http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/insana-saygi-medeniyeti.html
4- Süheyl Ünver, Sadaka Taşları, http://www.os-ar.com/modules.php?name=News&file=article&sid=11540.
5- http://www.eyupturan.com.tr/arsiv/79-bu-imtidadi-cevre-kim.html

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*