Ortak kanaat: Kemalizmle olmaz!

Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki ‘iktidar kavgası’ beraberinde başka tartışmaları da gündeme taşıdı. Tartışmalarda dile getirilen ortak kanaate göre, CHP Kemalizm’e sarıldıkça iktidar olamaz.

Aslında bu tesbiti sadece CHP ile sınırlı olarak düşünmemek lâzım. Bu tesbiti daha da genelleştirerek “Hiç bir partinin Kemalizm propagandası yaparak iktidara gelmesi mümkün değil” şeklinde de okuyabiliriz.

Elbette bu tesbit ilk defa bugün yapılmıyor. Geçmiş yıllarda da benzer tesbitleri dile getirenler oldu, ama ne yazık ki yeteri kadar dikkate alınmadı. CHP’de gün yüzüne çıkan bugünkü kavga, bir bakıma eski tartışmaların yeniden alevlenmesi olarak da okunabilir.

İsterseniz bu çerçevede dile getirilen bazı tesbitleri hatırlatalım:

“CHP askeriye çevresinde öbeklenmiş otoriter bürokrasinin partisidir. Bürokrasinin bir partisi olması, Batı demokrasileri bağlamında hem komik, hem de acıklı bir durumdur. Bu hal, akla tek partili faşist ve komünist rejimleri getirir. O rejimler yıkıldıktan sonra partileri de eriyip gitmiştir. CHP, ülke yönetiminde son sözü askeriye ve müttefikleri söylesin diye vardır. Kemalizm de işte bu durumu meşrulaştıran ideolojinin adıdır. Kemalist köklerinden kurtulmadığı sürece, CHP modern bir parti olamaz.” (Emre Aköz, Sabah, 5 Kasım 2010)

“CHP baştan itibaren demokrasinin nasıl bir parti, siyaset ve liderlik gerektirdiğini doğru teşhis edemedi. (…) ‘Çağdaşlık savunucusu’ CHP, çağı bir türlü okuyamadı. Kendine de, Türkiye’ye de yazık etti. Şimdi ‘yeniden düşünmek’ için bir fırsat. Bugün Kılıçdaroğlu ekibi CHP’yi ‘halka açmak’, ‘halkın partisi olmak’, ‘gücünü birilerinden değil halktan almak’ gibi laflar ediyorsa, geçmişin ‘muhasebesi’ni yapmış olmalılar. Ama ‘Kemalizm gömleği’ni çıkarmadıkça CHP’nin merkez-sol bir kitle partisi olması mümkün değil. CHP’nin ciddi bir ideolojik dönüşüme ihtiyacı var. Sadece kendilerine değil Türkiye’ye de dar gelen ‘Kemalizm gömleğini’ çıkararak merkez-sol-demokrat geniş kesimlere ulaşmayı denemeliler.” (İhsan Dağı, Zaman, 5 Kasım 2010)

“Türk Siyasetinin Yapısal Analizi” serisinin 1920-1960 arasını kapsayan ikinci cildini geçen aylarda yayınlayan Hasan Bülent Kahraman, “Kemalist devrimi kim destekler?” sorusuna cevap aramış. Kahraman’a göre, Türkiye’de çağdaşlaşma ve modernleşme yaşanacaksa, işe önce Kemalizmi bir kenara bırakarak başlayabiliriz.” (Aksiyon, sayı: 809 / Tarih: 07 Haziran 2010) (http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/newsDetail-getNewsById.action?sectionId=176&newsId=26948)

Hazırladığı Türkiye raporuyla “Gerek Ankara’nın, gerekse Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) meslektaşlarının yoğun eleştirilerine hedef olan” Hollandalı Hıristiyan Demokrat Parlamenter Arie Oostlander, raporunda şu ifadelere yer vermişti: “Devletçilik, ordunun güçlü rolü, dine karşı çok katı bir tavır gibi yaklaşımlara öncelik veren Kemalizm felsefesi, Türkiye’nin AB’ye katılımına köstek oluşturuyor.’’ (25 Mart 2003, [(http://www.hukuki.net/haber/index.asp?id=124])

Oostlander’in raporu çok tartışılmış ve “yoğun tepkiler” üzerine daha sonra raporda “Kemalizm” ibaresini çıkarmış ve şöyle demişti: “Kemalizm kelimesini rapordan çıkardım, ancak içerik aynı.” (http://www.milliyet.com.tr/2003/05/08/dunya/adun.html)

Bu tesbitlerin, iktidara gelmek için milletten oy isteyen bütün partiler için ‘kaynak’ olarak görülmesinde fayda var. Tabiî ki daha derinde, yürürlükteki Siyasî Partiler Kanununun da bu çerçevede ele alınmasında ve Türkiye ve dünya gerçeklerine uygun hale getirilmesinde fayda var.

Yanlışta ısrar ederek “iyi bir yer”e gidildiği görülmüş müdür?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*