Oruç, açlık ve sağlık

Cenab-ı Hakkın neyi emretmişse, onda insan hayatı için mutlaka ki büyük hayırlar ve faydalar vardır. Neyi de yasaklamış ise, o da tam bir zarar ve şerdir. Yani emirle hayır ve güzellik, nehiyle de kötülük ve çirkinlik meydana gelir. İnsanın maddi ve manevi hayatı ise bu emir ve nehiylerden doğrudan etkilenir. İster inansın, isterse inanmasın fark etmez. Çünkü Rabbimizin emirleri fıtri kanunların tefsiri mahiyetindedir. Bu nedenle itaat eden fayda görür, etmeyen zarar eder.

İşte oruç tam da böyle bir emirdir. İslamın en mühim şeairlerinden olan oruç insan hayatı için çok büyük bir nimettir. Bu nimete nail olmak için Ramazan ayında otuz gün, sahurdan akşama kadar belli bir süre aç kalırsınız. Bu bir ibadettir ve manevi kazancı çok büyüktür. Ancak bu mühim ibadetin bir de maddi yönü var. Bu süre içinde orucun şartlarını yerine getiren herkes bu büyük nimetten istifade eder, sıhhat bulur, maddi hayatını düzene sokar. Çünkü oruç ibadeti fıtri bir ibadettir. Nasıl ki namaz abdestle birlikte insanı maddi ve manevi kirlerden korur ve insanın maddi ve manevi sağlığı için son derece önemli bir ibadettir. Bu gün insanlık bazı zararlı virüslerden korunmak için adeta fıtri bir abdest ve namaz hali aldı. Bilerek veya bilmeyerek Yaratıcının emrine fıtraten uymaya başladı. Oruç da böyle bir fıtri emir ve ibadettir. İnsanın şahsi hayatı için son derece kıymetli fiil ve faaliyettir.

Risale-i Nurda bu hususa şöyle dikkat çekilmiş:

“Ramazan-ı Şerif, insanın hayat-ı şahsiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

İnsana en mühim bir ilâç nev’inden maddî ve mânevî bir perhizdir. Ve tıbben bir hımyedir ki, insanın nefsi yemek, içmek hususunda keyfemâyeşâ hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, adeta mânevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir, serkeşâne dizginini eline alır. Daha insan ona binemez; o insana biner.

Ramazan-ı Şerifte, oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır, riyazete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir. Biçare zayıf mideye de, hazımdan evvel yemek yemek üzerine doldurmakla hastalıkları celb etmez. Ve emir vasıtasıyla helâli terk ettiği cihetle, haramdan çekinmek için akıl ve şeriattan gelen emri dinlemeye kàbiliyet peydâ eder. Hayat-ı mâneviyeyi bozmamaya çalışır.

Hem insanın ekseriyet-i mutlakası açlığa çok defa müptelâ olur. Sabır ve tahammül için bir idman veren açlık, riyazete muhtaçtır. Ramazan-ı Şerifteki oruç, on beş saat, sahursuz ise yirmi dört saat devam eden bir müddet-i açlığa sabır ve tahammül ve bir riyazettir ve bir idmandır. (Mektubat, s.573)”

Üstadımız Bediüzzaman’nın bu tespitlerini bu gün tıp bilimi tam anlamı ile tasdik ediyor. Yaptıkları araştırmalar ile oruç nimetinin, yani insan bedenin belli bir süre aç bırakılmasının, insan sağlığı için son derece önemli olduğunu beyan ediyorlar. Yapılan son araştırmalarda belli bir süre aç kalmak hem bağışıklık sistemlerini çok güçlendiriyor, hem de kök hücrelerini harekete geçirerek vücudun yenilenmesini sağlıyor. Açlık aynı zamanda kanser hücrelerinin çoğalmasına engel oluyor. Yani bir ölçüde oruç nimeti kansere kaşı da çok önemli bir tedbir. Bu gün yapılan çalışmalarda “su orucu” diye tabir edilen üç veya on bir günlük oruçlar ile kanser hastalığını yenenler dahi var.

Yine yapılan bir araştırmada kemoterapi sonrası üç gün aç kalmanın vücudun bağışıklık sitemini tamamen yenilediği gözlenmiş. Çünkü kemoterapi en çok vücudun bağışıklık sistemine yan tesir yapıp zarar veriyor.

Başka bir bilim adamının da ilginç bir tavsiyesi var: Akşam sekizden ertesi gün öyleye kadar on altı saat aç kalınırsa ve bunu üç gün tekrar ederseniz kök hücreler harekete geçiyor ve bağışıklık sistemi güçleniyor. İşte bu bilim adamı tam da orucu tanımlıyor. Üstadın on beş saat dediği zaman da tam olarak bu durumu izah ediyor. Sahurdan itibaren akşama kadar ortalama on beş- on altı saat gibi bir zaman geçiyor. İşte bu esnada vücut doğrudan kendini tamir etmeye yöneliyor. İşte bu noktada bilim ve din tam bir ittifak sağlıyor. Bu durumda otuz günlük oruç adeta on kez vücudun yenilenmesine vesile oluyor. Üstelik gereksiz bazı gıdalardan uzak durarak da ayrıca bir sıhhat kazanılmış oluyor. Zira bu gün modern dünyanın en büyük hastalığı obezite. Obeziteden korunmanın en mühim çaresi de oruç tutmak ve vücudu açlığa alıştırmaktır. Bu gün New York kentinde yaşayan insanların neredeyse yarısının obez olduğu ifade ediliyor. Obez olan bir vücut da hastalıklara karşı çok dirençsiz bir duruma geliyor.

Demek ki hangi cepheden bakarsanız bakın oruç büyük bir nimet, büyük bir hayır, insanlar için bir şifa kaynağı ve vazgeçilmez fıtri bir ilaç hükmünde.

 

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*