Oruç, hakikî ve halis bir şükrün anahtarı

altİkinci Nükte

Ramazan-ı mübareğin savmı Cenâb-ı Hakk’ın nimetlerinin şükrüne baktığı cihetle, çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Birinci Söz’de denildiği gibi, bir padişahın matbahından bir tablacının getirdiği taamlar bir fiyat ister. Tablacıya bahşiş verildiği halde, çok kıymettar olan o nimetleri kıymetsiz zannedip, onu in’am edeni tanımamak nihayet derecede bir belâhet olduğu gibi; Cenâb-ı Hak, hadsiz enva-ı nimetini nev-i beşere zemin yüzünde neşretmiş, ona mukabil, o nimetlerin fiyatı olarak, şükür istiyor. O nimetlerin zâhirî esbabı ve ashabı, tablacı hükmündedirler. O tablacılara bir fiyat veriyoruz, onlara minnettar oluyoruz, hatta müstahak olmadıkları pek çok fazla hürmet ve teşekkürü ediyoruz. Halbuki, Mün’im-i Hakikî, o esbabdan hadsiz derecede, o nimet vasıtasıyla şükre lâyıktır. İşte O’na teşekkür etmek; o nimetleri doğrudan doğruya O’ndan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur.

İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, hakikî ve halis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü, sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Halbuki, iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymettar bir nimet-i İlâhiye olduğuna kuvve-i zaikası şehadet eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla, bir şükr-ü manevîye mazhar olur.

Hem, gündüzdeki yemekten memnuiyeti cihetiyle, “O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenavülünde hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in’amıdır; O’nun emrini bekliyorum” diye, nimeti nimet bilir, bir şükr-ü manevî eder.

İşte, bu suretle oruç çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.

Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub, İkinci Risale, s. 471

LÛ­GAT­ÇE:
ashab: Sahipler.
belâhet: Ahmaklık, bönlük.
esbab: Sebepler.
in’am: Nimetlendirme, lütuf ve ihsanda bulunma.
kuvve-i zaika: Tat alma duyusu.
matbah: Mutfak.
memnuiyet: Men
edilme, yasaklanma.
Mün’im-i Hakikî: Hakikî nimet verici, nimetlerin gerçek sahibi olan Allah.
savm: Oruç.
tenavül: Yeme içme.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*