Öteki istiyor, ben istemiyorum!

Cenab-ı Hak kâinat ağacını yaratıp, onun çiçek, yaprak mesabesindeki canlı-cansız bütün varlıklarını da vücuda getirdikten ve o ağacın en son neticesi, meyvesi olan insanı halk ettikten sonra, malûm hadise ile bütün meleklerin insana secde etmesini (Cenab-ı Hakk’ın büyüklüğünü tasdik etmek için) istemiş, meleklerin hepsi bunu kabul ettikleri hâlde, bir tek şeytan, Cenab-ı Hakk’ın bu emrine karşı gelmiş, kabul etmemiş, ama Allah’tan da; insanları sapıtmak, yoldan çıkarmak için kıyamete kadar müsaade istemiştir.

İşte bundan dolayı, insanın içinde, kalbinde hep iki varlığın sesi var olagelmiştir. Bunlardan biri, insanı hayra, iyiliğe sevk etmeye çalışan hayırhâhı; diğeri de, “lümme-i şeytaniye” denilen, insanı hep vesveseye, ayağını kaydırmaya çalışan bir “şeytânî lisan”dır. (On Üçüncü Lem’a, Onuncu İşaret)

Tabiî bu şeytan, birçok insana musallat olurken, en çok da dindar insanlara musallat olmaya çalışmaktadır. ”Nasıl olsa onlar benim askerlerimdir” dediği, mütemerrid ve günahta devam etmeye azimli insanlara pek o kadar bulaşmazken, dindar insanlara; hem de namazda, Kur’ân okurken, Kâbe’yi tavaf ederken vs. gibi yerlerde bile bulaşmaya çalışmaktadır.

Böyle bir taarruza hedef olan kalb-i insandaki hiss-i hayır, bu kötü durumdan şikâyetlenerek, böyle kötü durumlara, kötülüğe sevk edilen hâllere dûçâr olunca, şeytanı kastederek, adeta feryat edip, ”Öteki istiyor, ama ben istemiyorum!” diye avazı çıktığınca karşı çıkıyor. İnsanı, vartaya düşürecek olan kötülüklere karşı îkaz edip, kurtarmaya çalışıyor. Aklı başında olan insan da; eğer, bu hayırlı söze kulak verip, şeytanın hile ve tuzaklarına düşmezse, bahtiyar bir duruma nail olup, hayırda devam edip, şerde devam etmeyen bir vasfı kazanıyor.

Bunun böyle olduğuna, bu hâllere duçar olan, bahsettiğimiz durumları yaşayan bütün Müslümanlar şahittir. Yukarıda da dedik ya, zaten şeytanın; “askerlerim” dediği, kendisine tamamen tâbi olanlarla çok fazla bir işi yok! Onları zaten yoldan çıkarmış! Şeytan için esas olan, dindar, Allah’ın, Peygamberin (asm) emirlerine mümkün oldukça tâbi olmaya çalışan insanlardır. İşte bunları yoldan çıkarmaya çok gayret etmektedir. Onun için, çeşitli hile, desise, fitne, fesad ve aldatmaca yaparak, hatta kalbe attığı bazı şübhe ve vesveseyle, sanki hayrına olacağını îma ettiği bazı şeylerle onu kandırarak ayağını kaydırmaya çalışmaktadır. Çocukken bazı dereleri geçerken, derenin içine düşmemek, suya batmamak için döşenen taşlara basarak geçerdik. Bazen yosunlaşan o taşlardan geçerken, bir ayağımızla taşı iyice kontrol eder, ondan sonra basar ve diğer taşa da o şekilde basarak geçer, karşı sahile selâmetle çıkardık. Eğer bir dikkatsizlik ve acele ile hareket edecek olsak, o ayağımızın altındaki taşları iyice kontrol etmeden basacak olsak, ayağımız kayar, bazen de suya düşerdik. İşte bunun gibi, şeytanın desisesiyle ayağımızı iyi basmaz, bir kaydırırsak vay hâlimize! Allah muhafaza, bu suya düşmeye de benzemez. Günah çukuruna öyle bir düşeriz ki, bataklığa düşüp de kurtulamayan insan gibi iyice batar mahvoluruz. Allah, böyle durumlara düşmekten, hepimizi muhafaza eylesin. Hafaza meleklerini üzerimizden hiç eksik tutmayıp, şeytanın emri altına giren, onun vesvesesine kulak verip, istikametini şaşıranlardan eylemesin. Ve kalbimizde bulunan hayırhâhımızın çırpınışına, onun şeytanın tuzağına karşı söylediği, ”Öteki istiyor, ama ben istemiyorum!” sözüne kulak verip bu doğrultuda gayret edenlerden eylesin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*