Son yıllarda atılan bazı adımlarla bu mağduriyetler giderilmeye çalışıldı, ama tam olarak sona erdiği söylenemez. Bu çarpıklık, bir üniversitenin açılış merasiminde “Türkiye’yi idare edenler”e de hatırlatıldı. Muş Alparslan Üniversitesi’ni tercih eden başörtülü bir öğrenci, aldığı puanla ‘daha meşhur’ üniversitelere kayıt yaptırma imkânı olduğunu, ama ‘başörtüsü yasağı’ sebebiyle bunu yapamadağını ilân etti. Yeni açıldığı halde, başörtüsü yasağı uygulanmadığı için Muş Alparslan Üniversitesi’ni tercih eden başarılı öğrencimiz, açılış töreninde yaptığı konuşma ile de ‘yöneticileri’ ağlatmış. İnsanî duygularını kaybetmediklerini gösterip ağlayabilen yöneticileri tebrik ederken, onların ağlamak değil, icraat yapmak durumunda olduklarını da hatırlatmak isteriz…
Başörtülü öğrenciye kucak açan Muş Alparslan Üniversitesi rektörü de başka bir yaraya parmak basmış. Röktör Prof. Dr. Nihat İnanç, yasaklar sebebiyle binlerce gencin yurtdışına bir anlamda sürgüne gönderildiğini belirterek, “Şimdi bu gençlerimizden, çocuklarımızdan bir özür dilememiz gerektiğine inanıyorum” demiş. (Yeni Asya, 31 Ekim 2010)
Gerçekten de, göçmen kuşlar gibi; okumak için dünyanın pek çok ülkesine ‘hicret’ eden başörtülü öğrencimiz var. Bu hadise de tek başına çözülmesi gereken bir problem. ‘Yasakçılar’ bunu nasıl izah edecek? Başörtülü olarak okuyabilmek için başka ülkelere göç eden öğrencilerimiz, konu ile ilgili soruları gönül rahatlığı ile cevaplandırabiliyorlar mı? Ya da verdikleri cevapları duyan ‘yabancı’lar bunu nasıl karşılıyor?
Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç, Türkiye’nin atması gereken adımı özetlemiş: Türkiye, başörtüsü yasağı sebebiyle mağdur ettiği, ‘hicret’e zorladığı öğrencilerden özür dilemelidir!
Doğrudur, ama ‘özür’ bile yetmez. Daha doğrusu sadece başörtüsü yasağı sebebiyle mağdur olanlara özür dilemek yeterli değil. Özür dilenmesi gereken o kadar kişi ve grup var ki! Başörtüsü sebebiyle mağdur edilenler başta olmak üzere, onların aileleri ve yakınlarından da özür dilenmesi lâzım. Özür sonrası, yasak sebebiyle kaybedilen hakların tazmin edilmesi de gerekir. Öyle ya, uygulanan bu kanunsuz yasak sebebiyle binlerce kişi okuma imkânını kaybetti. Çok sayıda öğrenci, son sınıftayken okulunu terketmek durumunda kaldı. Bunların hakları da tazmin edilmeli.
Nasıl mı? Bu durumdaki öğenciler yeniden okumak istiyorsa, bu hak kendilerine verilmeli. Ya da maddî tazminatlar ödenmeli. Hiç kimse, “Köprünün altından çok su aktı, artık böyle şeyler olmaz” demesin. Bakınız, iki yıl önce “Başörtülülerden özür dilendiği günler gelecek” denildiğinde inanmak isteyen çıkar mıydı? Bugün özür dileniyorsa (ki, buradaki özrü ‘rektör’ değil, ‘sistem’ dilemiş oluyor, öyle kabul etmek lâzım) yarın da tazminat ödenmek durumunda kalınır.
Bugün için hayal gibi görünse de, günün birinde bu haklar ve tazminatlar ödenecek. “Demokrat”ların “yapılacak işler” listesinde bunlar olmalı. Kim ki mağdur olmuş, bu mağduriyetler sona ermeli ve maddî ya da manevî tazminatlar ödenmeli. Hak ve hukuk yolunda çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları da bunun için gayret göstermeli.
Yasakçılar, özür dileyecek o kadar fazla icraata imza atmış ki!
Benzer konuda makaleler:
- Risale-i Nur eserleri açısından “fikrî hak” kavramı
- Nihat Yazar (1925-2004)
- Ayrımcılık devam edemez
- Yasak travma meydana getirdi
- Başörtüsü yasağı ve siyaset…
- Ezanı aslına çevirmek, demokratların ilk icraatı oldu
- Çözüm cesarettedir