Perşembe’nin gelişi

Image
Yüzyıllardır geçerliliğini sürdüren atasözlerimiz vardır. Lâkin şu “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir” atasözü, bu gidişle biraz sorgulanır hale gelecektir, galiba!
Zira, artık bazı meseleler Perşembe sabahı bile belli olmuyor, belirli hale gelmiyor(sa)..

Evet, parantez içindeki “sa” ekiyle hemen bir “u” dönüşü yapıyor ve “estağfirullah” diyerek, imanlı ve dini bütün atalarımızdan ve bu atasözünden özür diliyorum. Çünkü atasözünün asliyetine, asâletine ve doğruluğuna bir halel gelmiş değildir, aslında!.
Neden mi?
Zira asıl sorgulanması gereken biziz, kendimiziz ve şu gaflet perdeleri alabildiğine kalınlaşmış insanlardır!
Ki, gelmekte olanın haberini değil Çarşamba’dan; çook öncesinden almamıza rağmen gaflet uykusundan uyanamıyoruz!
Hani kıssadan hisse babından anlatılır ya…
Hazret-i Azrail, Yakup Aleyhisselâm’a; canını almaya gelmeden önce haberci göndereceğine dair söz vermiş. Son bir görüşmede, Yakup Aleyhisselâm’ın, “Yine ziyaret için mi, yoksa canımı almak için mi geldin?” sorusuna; Azrail Aleyhisselâm’ın, “canını almaya geldim” demesine karşılık, ona nazı geçen Yakup Aleyhisselâm, “Hani bana önceden haber gönderecektin” demiş. Ve… Hazret-i Azrail, bütün insanların kulaklarına küpe olması gereken şu sözleri söylemiş:
“Aslında sana üç haberci gönderdim: Önce siyah iken ağaran saçın, güçlü iken halsizleşen vücudun ve dimdik iken kamburlaşan belin… Ey Yakub, işte bunlar benim âdemoğullarına gönderdiğim ön habercilerdir.”
Kaldı ki, ecel gizlidir. Genç, ihtiyar demeden her an gelebilir ve Azrail Aleyhisselâm da bir vazifedar olarak, ansızın orada hazır olur.

***

Evet, asıl sorgulanması gereken, dünyanın gidişatında rol üstlenen sorumlulardır!
Halklarının ve ülkelerinin bugünlerini karışıklığa, yarınlarını karanlığa gark eden gafil liderlerdir!
Ebedî dünyada kalacaklarmış gibi, makamlarına ve koltuklarına sımsıkı sarılıp, bu uğurda her şeyi gözden çıkaranlardır. Müslüman olup, İslâm ülkelerinin başında bulunup “Müslümanca” yaşamayan zalimlerdir!
Onların her birisine birer Hazret-i Ömer tokadı lâzım ki, demiş:
“Bir aileden bir kurban yeter!”
Evet, bu söz; ağır yaralı yatağında iken, oğlu Abdullah bin Ömer’in halife tayin edilmesi, kendisinden istenince, adaletiyle meşhur o Halife-i Zîşan’ın, dünya durdukça unutulmayacak bir sözüdür:
“Bir aileden bir kurban yeter!”
Demek ki, “Emir’ül Mü’minin” olmayı, hak ve adalet yolunda kurban olmakla aynı görmüş..
Ah bir ibret alınabilse!

***

Bizim Avusturya Mektubu’na, yani Perşembe’lik yazımıza gelince…
Aslında üç gün öncesinden belli olurdu… Yani Çarşamba’ya bile kalmazdı…  Ama bu defa, Çarşamba sabahına kadar, “yazmamacasına” bir belirsizlik hâkimdi… Ama ne olduysa oldu, Perşembe’nin gelişi yine Çarşamba’dan belli oldu… Yani bu atasözü, bizim canipte hamdolsun bir sıkıntı yaşamıyor…
Düşünüyorum da… Acaba bir yazının sorumluluğu bizi bu kadar tedirgin ediyorsa; milletlerin, ümmetlerin sorumluluklarını ve tüyü bitmemiş yetimlerin haklarını zayıf omuzlarına yüklenenler buna nasıl tahammül ediyorlar!
Acaba çok güçlü olduklarından mı, yoksa çok gafil olduklarından mı?
Düşünmesi bile, omuzları çöktürüyor!

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. sorumluluklarımızın bilinmesi,farkına varılması gerekir. fakat milletlerin,ümmetlerin, sorumluluklarını yüklenenlerin, bu sorumluluğun farkında olduklarından emin değilim. sormluluk bilincini taşıyabilme arzusunda olan insanların bile, bu zamanda bu yükü kaldıramayacak kadar zorlandığı bir dönemdir ki, buna” sorumsuz tahamülsüzler” nasıl tahammül edebilsin.canı gönülden size katılarak” çok gafil olduklarındandır”.diyor, saygılar sunuyorum.selam ve dua ile.mustafa

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*