Peygambere tâbi olmayan, padişah da olsa hayduttur

altİKİNCİ CİNAYET

Ayasofya’da, Bayezit’te, Fatih’te, Süleymaniye’de umum ulema ve talebeye hitaben müteaddit nutuklarla, şeriatın ve müsemma-i meşrûtiyetin münasebet-i hakikiyesini izah ve teşrih ettim; ve mütehakkimâne istibdadın şeriatla bir münasebeti olmadığını beyan ettim. Şöyle ki: “Seyyidü’l-kavmi hâdimühüm” [Kavmin efendisi onlara hizmet edendir.] hadisinin sırrıyla, Şeriat âleme gelmiş; tâ istibdadı ve zalimâne tahakkümü mahvetsin.

Eğer temessül etse istibdat bir dev ve meşrû meşrûtiyet bir manevî Süleyman, şeriat hatem-i Süleyman suretine girerdi. Bu hasiyet-i tesahhüre malik olan, hatem-i şeriat idi. Taht-ı medeniyette oturan ve efkâr-ı umumiye denilen Süleyman-ı meşrûtiyetin engüşt[ün]e lâyık iken ifrit-i istibdat gasp etmişti.

Herhangi bir nutuk irad ettimse, her bir kelimesine kimsenin bir itirazı varsa, bürhan-ı kat’î ile ispata hazırım. Ve dedim ki:

Asıl, şeriatın meslek-i hakikîsi, hakikat-i meşrûtiyet-i meşrûadır. Demek, meşrûtiyeti delâil-i şer’iye ile kabul ettim. Başka medeniyetçiler gibi, taklidî ve hilâf-ı şeriat telâkki etmedim ve şeriatı rüşvet vermedim. Ve ulema ve şeriatı Avrupa’nın zünun-i fasidesinden iktidarıma göre kurtarmaya çalıştığımdan, cinayet (!) ettim ki, bu tarz muamelenizi gördüm.

ÜÇÜNCÜ CİNAYET

İstanbul’da yirmi bine yakın hemşehrilerimi, hamal ve gafil ve safdil olduklarından, bazı particiler onları iğfal ile Vilâyat-ı Şarkiyeyi lekedar etmelerinden korktum. Ve hamalların umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacakları suretle meşrûtiyeti onlara telkin ettim.

Şu mealde:

İstibdat zulüm ve tahakkümdür, meşrûtiyet adalet ve şeriattır. Padişah, Peygamberimizin (asm) emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir; biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere (asm) tâbi olmayıp zulmedenler, padişah da olsalar, haydutturlar.

Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz. Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkiye sevk eden hakikî kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zira husûmette fenalık var. Husûmete vaktimiz yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zira hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz…

Eski Said Dönemi Eserleri,

Divan-ı Harb-i Örfî, s. 121

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*