Pişmanlık

Pişmanlık temiz, masum vicdanlara, cürümlerden, kusurlardan yansıyan yürek sızılarıdır. Hata fırtınalarından ve yanlış çağlayan girdaplardan ruhumuzu kurtarıp nefis muhasebesi içersine girerek utanabiliyorsak kendimizden ve yaptıklarımızdan doğruyu bulmaya ilk adımı atmış oluruz.

Masum, hatasız, kusursuz ve günahsız olduğumuza kendimizi inandırmamız da en tehlikelisi. Şeytanın en mühim desisesidir. Gururla kalınlaşan enaniyet artık bütün gücüyle benliğimizi ve ruhumuzu sarıp kemirmeye başlar.

Ahir zamanının dehşetli ve şiddetli fitnesi, fesadı, şerri, belası ve musibetlerine giriftar olan insan benliği bunalmışlıktan kurtaracak, günahların kirlerinden, paslarından arındıracak pişmanlığın billur suları ve rahmetin yağmur tanecikleridir. Nâdim olduğumuz zaman pişmanlık ateşi içimizi alevlerle yakmaya başlar. Bir erişilmez acı başlar yüreğimizin derinliklerinde, günahlarla kirlenmiş ömür dakikalarımızdan mazide kalmış levhalar. Dönüp baktığımız zaman kaybettiğimiz tertemiz masumiyetler, fırtınaların dalgalarında simsiyah savrularak gözümün önüne gelir.
Acısı, ilintisi, ıstırabı utandırır kendimizi; itiraf ettikçe içten içe aynalara baktıkça. Simamız kendimize yalanlarla teselli veremez ve akıttığımız gözyaşları, pişmanlıklar bizi tövbe kapısına sürükler götürür. Nefis feveran etse de, enaniyet harekâta geçerek ayıbını yüz tevil ile görmeyip kendini savunsa da itiraflarla, vicdani muhasebelerle şeytanların ığvasını dinlemeyip istiğfara yöneltir pişmanlıklarımız.
“..Günahları işlemek his ve hevesin ve vehmin galebesiyle akıl ve kalbin mağlubiyetinden ileri gelmektedir.”(1) Yanlış gidişlerden, korkulardan, ağrılardan, acılardan, helaket ve felâketlerden dönüşün müjdesine, ışıltısına, parıltısına susamış insan ruhu aradığını bulmak için pişmanlıkla; dönüş yoluna, af ve mağfiret ummanına ilk adımını atar.
Masumiyete, günahsızlığa, hatasız ve kusursuzluğa susamış varlığı, çöllerdeki kum fırtınalarından, alevlerden, ateşlerden ab-ı hayata koşar gibi Rahmetin, Merhametin, Şefkatin ve Gufranın ummanına teveccüh eder. Bağışlanmak, affedilmek uğruna bütün enaniyet’ini, varlığını, benliğini ve şahsiyetini O’na yöneltir. En içten, derin, masum, sade ve sessizce Kudrete boyun eğer, acizliğini anlar, yoksulluğunu ve çaresizliğini fark eder.
Bütün mevcudatın ve mahlûkatın sahibi, bizleri binlerce ihtimaller, yokluklar, hiçlikler içersinden seçerek, tercih ederek, takdir ederek, itina ile en mükemmel plan ve programla bir damladan meydana getirmiş. Eşref-i Mahlûkat mertebelerine çıkarmış, Muhatab-ı İlâhî yapmış. Kâinat ve içindeki güzelliklerden seçerek bahardaki çiçekler gibi önümüze sermiş, emrinize vermiş. Aklımızla kalbimizle ve vicdanımızla birlikte cüz-i irademizi serbest bırakarak tercihi bize bırakmış.
Bütün bu ikramlara, ihsanlara ve verilen itibarlara karşı manevi muharebe ve imtihan meydanında: “Her cihetle serbestçe insanı saran ve her biri bin yerden gelen ve hücum eden günahlara..”(2)  Karşı mağlup olan, nefs-i emmareye uyan, şeytana kanan, hissiyata aldanan insanoğlu hasarete, tahribata karşı, Cehenneme doğru yuvarlanmaya karşı kusur ve hatasından pişman olup tövbeye yönelmelidir. Ruhunu, kalbini ve bütün varlığını kusurlardan ve günahlardan istiğfarla temizleyip arındırması gerekir.
Günah ve kusurlarımızın affını umarak mahcubiyet içersinde O’nun kapısına yönelmeliyiz. O’nun gazabından korkup yine O’nun şefkat, rahmet ve merhametine sığınmalıyız.  Pişmanlık gözyaşlarımız, duâlarımız, istiğfarlarımız ve samimi yalvarmalarımız bizi O’nun affına oradan da Cennet’ine alır götürür.

Dipnot:

1. Lem’alar, s.220
2. Kastamonu Lahikası, s.123

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*