Pot mu, put mu? (2)

Hayli yoğun geçen sohbet, seminer, seyahat programları ve özel bazı dosya çalışmaları sebebiyle, yazılarımıza yaklaşık üç hafta süreyle ara vermek durumunda kaldık.

Bu süre zarfında, üzerinde en çok tartışılan ve bize de en çok mesaj gönderilen konu, 9 Aralık 2010 tarihli “Pot mu, put mu?” başlıklı yazıda temas ettiğimiz konu oldu.

Arkadaşlarla yaptığımız bir dizi istişare ve değerlendirmeler neticesinde, aynı konuya tekrar değinmemiz gerektiği kanaatine vardık.

Demek, mesele mühim ve ihtiyaç var ki, bu konu bu derece medar–ı bahs olmuş… O halde, biz de bu meseleye dair hususlara maddeler halinde tek tek değinmeye çalışalım.

Kısa bir hatırlatma

Tartışmaya medar olan ifade, Üstad Bediüzzaman’ın mektuplarında şu şekilde geçiyor: “Ben de onun hiddetine karşı dedim: ‘Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur!’ Dehşetli bir put kırdım.” (Emirdağ Lâhikası, s. 214; Sünûhat/Hutuvat–ı Sitte, Takdim bölümü.)

Burada geçen “Dehşetli bir put kırdım” ifadesi, Yeni Asya damgasını taşıyan bütün baskılarda aynen yer alıyor.
O yazımızda, isimlerini zikretmediğimiz bazı yayınevlerinin adı geçen risâle baskılarında ise, aynı ifade “Dehşetli bir pot kırdım” şeklinde geçiyor.

Biz, doğru yazılışın “Dehşetli bir put kırdım” şeklinde olduğuna inandık ve bu istikamette fikir beyan ettik.
Bazı kimseler ise, buna itiraz etti. Hatta, bizi araştırma yapmamakla, konuyu tahkik etmemekle itham etti.
Oysa, konuyu kendi çapımızda tahkik etmiş ve öyle yazmıştık. Üstelik, elimizde sağlam deliller vardı. İşte o delil ve gerekçelerden bir demet…

Yazılış benzerliği

İhtisas ehlinin yaptığı transkripsiyonel incelemelerde, pot ve put kelimelerinin Osmanlıca yazılışları arasında çok basit bir farklılık görünmekle beraber, genelde her iki kelime de aynı (Pe, Vav, Te harfleriyle) yazılmıştır.
Dolayısıyla, bu harflerden müteşekkil bir kelimenin hangi mânâya tekabul ettiğini anlamak için, kelimelerin akışına, cümlenin siyak ve sibakına ve bilhassa orada ifade edilmek istenen asıl maksadın ne olduğuna dikkatle bakmak gerekiyor.

Özetle: Osmanlıcadaki aynı kelimenin hasseten Latince baskılarda farklı şekilde yer almasının sebebi, yazılış benzerliğinden kaynaklanıyor.

Mânâ uçurumu

u iki kelime arasındaki farklılık, zahiren çok basit görünmekle beraber, mânen pek büyük bir farklılığa kapı açmaya sebebiyet verebiliyor.

Zira, meselâ “pot kırmak” ile “put kırmak” tabirlerinin, hem ekser sözlük, ansiklopedi, lûgat ve kamuslardaki karşılığı, hem de özellikle zihinlerdeki mânâsı (tedaisi/çağrışımı), hele hele ma’şerî idrakteki yeri arasında adeta uçurumlar vardır.
Bu noktada en ufak bir tereddüdü bulunan kimsenin, hemen en yakınından başlayarak şöyle bir sorgulamada bulunmasını tavsiye ederiz: “Sizce ‘pot kırmak’ ne demektir ve ne anlama geliyor?” diye, 72 milyona sorun meselâ…
Şuna eminiz ki: Halkımızın, değil yüzde 99’u, belki binde 999’u şuna benzer bir karşılık verecektir: “Gaf yapmak, hata etmek, münasebetsiz söz söylemek…”

Ayrıca, “Pot kırmak”la eş anlamlı olarak da “Çam devirmek”, yahut “Baltayı taşa vurmak” gibi deyimleri sıralayacaktır.
Fesübhanallah! Üstad Bediüzzaman, bu halkın binde 999’nun yanlış anlayacağı, farklı mânâ vereceği bir tâbiri kullanır ve eserlerinde zikreder mi?

Bu noktada, şu ölçüye de ihtiyaç duyulduğu kanaatindeyiz: “Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata fedâ edilmez.” (Mektubat, s. 459)

Meselâ, “Dehşetli bir put kırdım” tâbirini Üstad Bediüzzaman’ın sarf ettiği yerden okuyan bir kimse, herhangi bir şüpheye, tereddüde, yahut yanlış algılama cenderesine düşmeden, okumaya, düşünmeye devam eder.
Bunda, muhakkak bir maslahat vardır.
Buna mukabil, oradaki ifadeyi “Pot kırdım” diye okuyup dinlediği takdirde ise, ekseriyetle şekke düşecek ve tereddüt yaşayacaktır. Bu da, “mevhum mazarrat” hesabına geçer ki, son derece dikkat ve hassasiyet ister.

Kâmusta, sözlükte ne yazıyor?

Bize itiraz eden bazı kimseler, medar–ı hayrettir ki, Şemseddin Sâmi’nin “Kamûs–ı Türkî” isimli eserindeki “Pot kırdım” tâbirinin karşılığını dahi tahrif ederek, gûyâ yanlışımızı yayma cihetine gittiler.
Onlar bir tek nüshaya bakmışlar. Üstelik, tahrifat yaparak ahkâm kesiyorlar.
Biz ise, birkaç nüshaya bakarak, yapılan fâhiş hatayı tesbit ettik.

“Pot kırdım” tâbirini Üstad’a yakıştıranlar, “Kamûs–ı Türkî” üzerinden şu mecazî mânâyı aktarmışlar: “Karşındakine saygı göstermeden yüzüne sözü söylemek; hazırundan birine dokunacak bir söz söylemek.” (Sayfa: 359)
İşte, biz de aynı eserin aynı maddesine baktık ve mecazî mânâda verilen şu ifadelerin yer aldığını gördük: “Münasebetsiz (yani, yerli–yersiz gereksiz–zamansız) söz söylemek. İstemeyerek, hadrevandan (hazır bulunanlardan) birine dokunacak söz söylemek. (Sayfa 359)

Aynı eserin bir başka nüshasında da şunlar yazılmış: “POT: (Mcz) Yanlışlık, gaf, hata. (…) Pot kırmak: Sözü yersiz söylemek, istemeyerek karşısındakilerden birine dokunacak söz söylemek, münasebetsiz söz söylemek.” (Kamûs–ı Türkî, Tercüman Genel Kültür Yayınları, İstanbul–1991)

Tahlil:

1) “Saygı göstermeden sözü yüzüne söylemek” nerede, “Yersiz, münasebetsiz söz söylemek” nerede?

2) Üstad Bediüzzaman, bilhassa o muhatabına karşı “münasebetsiz söz” söyler mi? Yahut, “Onu ‘istemeyerek’ kırdım” mânâsına gelecek bir tâbiri kullanır mı?

Bizi tenkit edenlerin ikinci bir mânâ saptırması da, TDK’nın sözlüğünden yaptıkları “iktibas”ta dikkati çekiyor.
Bunun da doğrusunu hemen aktaralım. Bu sözlükte yer alan “Pot kırdım”ın mecazî mânâsı aynen şöyledir: “Pot kırmak: Yersiz ve karşısındakine dokunacak söz söylemek, gaf yapmak.” (TDK, Türkçe Sözlük, Ankara–1988)

Elimizdeki nüshalar

Biz bu konuya—öyle bazı kimselerin zannettiği gibi—hiç araştırma yapmadan girmiş değiliz. Elimizde, Latince olarak basılan Emirdağ Lâhikası isimli eserin ilk nüshaları var.
İlgili sayfanın kupürlerini orta sütunda gördüğünüz bu nüshalardan birinin üzerinde “Sinan Matbaası–İstanbul–1959” diye yazıyor. (Sayfa: 242) Bir diğer nüshada ise “Nur Matbaası–Ankara–1959” ibaresi yer alıyor. (Sayfa: 189)
Bazı kitapların klişesi eski olabilir. Ancak, bu nüshaların, ilk Latince çevirilerin esas alınarak basıldığında şüphe yok. Bizzat kendim, 1970’lerin başlarında gördüm ve aldım bu nühalardan.
Gerek bu iki nüshada ve gerekse Yeni Aya Neşriyatın esas aldığı Emirdağ Lâhikası isimli eserin 1980 öncesinde basılan bütün nüshalarında geçen ifade aynen “Dehşetli bir put kırdım” şeklindedir.

Kısa kısa

1) Emirdağ Lâhikası’ndaki “put”u “pot”a çeviren her yayınevinin, bu işi bilerek veya kasıtlı şekilde yaptığını iddia etmiyoruz. Kimseyi peşinen itham etmiyoruz.
Ancak, bilhassa 1980 Darbesinden sonra “Kader bizi Kemalistlerle beraber olmaya mecbur etti” diyenlerin bu gibi konularda yaptığı her hareket ve tasarrufu pür dikkat ve ihtiyatla karşılamak durumundayız.

2) “Dehşet” ifadesi, pot için değil put için kullanılır. Pot’un ise, dehşetlisi değil, belki büyüğü olur. Adamın “Büyük pot kırdım” demesi gibi. Öyle ki, burada “bir” kelimesine bile ihtiyaç bulunmuyor.

3) Bu konuda bizi tenkit edenlerin bir haline de çok taaccüp ettik: Bazı Lâhikaları bütünüyle sansürleyenlere hiç lâf etmiyolar, meselâ.
Oysa, daha evvelki yazımızda, Emirdağ Lâhikası isimli eserde tasarruf yaparak “put”u “pot”a çeviren bir yayınevinin, aynı zamanda bu eserde önemli bir yer tutan “Lozan’a dair lâhikalar”ı da sansürlediğini beyan etmiştik.
Tuhaftır, bizi tenkit edenlerin hiçbiri bu noktaya değinmiyor bile…

4) Birileri bizi bir neşriyat sahibinin 1990’lı yıllarda dillendirdiği “tahrifat teranesi” ile irtibatlandırmaya çalışıyor. Bu ürpertici bir sûizandır. Gıybeti işmam ediyor…
Biz, 1959 baskılı nüshalardan söz ettiğimize ve bunları esas almaya çalıştığımıza göre, bizi başka türlü itham edenleri daha insaflı davranmaya çağırıyoruz.

5) Kendim, söz konusu bahsi nefsime veya muhataplarıma okuduğumda, meselâ “Kâinatta en yüksek hakîkat îmandır, îmandan sonra namazdır. Namaz kılmayan haindir…” diye okuduktan sonra, hemen ardından “Dehşetli bir pot kırdım” demeye, şu durumda ne dilim varıyor, ne de vicdanım el veriyor.
Aksi yöndeki tezi savunanların, aynı şeyi yakın çevresinde veya vasat bir cemaat üzerinde tecrübe etsin.
Bakalım, hep itiraz ettikleri lûgatçe ve dipnot tekniğine hiç ihtiyaç duymadan bu işin üstesinden nasıl gelebildiklerini göstersinler.

6) Bu gibi hususlar, öyle inatla, ithamla, tenakuzla, tenakürle hallolacak hususlar değil. Meseleye, çok yönlü bakılmalı ve itidal ile yaklaşılmalı.
Bu konuya katkısı olan herkesten Cenâb–ı Hak ebeden razı olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*