“Kriz İlâhî ikaz” desem, yine mahkemeye verilir miyim?

Kriz, hastalık, deprem, savaş, yangın, sel ve sair âfetleri hemen hergün yaşar ve duyarız. Şimdilik, kriz bütün dünyayı ilgilendiren bir felâket.

Acaba, Batı medeniyeti için ne anlam ifade edi-yor? Irakta, Afganistan’da ve dünyanın muhtelif yerlerinde çocukların, kadınların, gençlerin, ihtiyarların, bebeklerin başına bomba yağdıran, namusları paymal eden, işkencelerin en dehşetlisini yaşatan ABD ve buna destek veren ve seyreden Batı medeniyeti, yaşadığı kriz ve sair âfât ile bunun bedelini mi ödüyor?

Ve, “İnsanların başına yağan bombalar, Türkiye’den kalkan uçaklardan atıldığı için, kriz, Türkiye’yi de vurması, kaderin adaletidir!” desem, acaba yine DGM ve 312’nin yerini alan 301 veya 125. maddeyi ihlâlden mahkemeye verilir miyim? Öyle ise, “Ben demedim, Papa dedi!”

Yolunu şaşırmış, Kur’ân’la barışık olmayan felsefeden beslenen II. Batı’nın saldırılarını, işgallerini, zulümlerini meşrû gören Müslümanlar da bu krizden etkilenmeyecek mi? Herkes kendisini bilir, şimdiden tevbe-i nasuh ile tevbeye otursun!

Gelelim krizin diğer cephesine: Batı medeniyetinin maddî olarak da çöküşünü mü sembolize ediyor? Batı medeniyeti, “Güçlü daima haklıdır ve kazanmalıdır! Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne! Sen çalış ben yiyeyim!” prensibi ve felsefesi üzerine kurulduğundan yıkılmaya mahkûm. Çünkü, zenginden fakire baskı ve zulmü, fakirden zengine kin ve nefreti besler. Zaten Batı’da, korkutucu boyutlara ulaşan bu araştırmalar, intihar, hırsızlık, cinayet, gasp ve soygun, fuhuş ve serserilik Avrupa’yı kasıp kavuruyor. Kapitalizmin hâkim olduğu yerlerde insanlık iyilik, yardım, muhabbet, sevgi, diğergamlık gibi ulvî duygulara hasret!

Bediüzzaman, şaşkın, firavunlaşmış felsefeden beslenen II. Batı’nın akıbeti için şöyle der:

“Bil, ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakîm ve dalâletli bir felsefeyi, sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dâvâ edersin ki, ‘Beşerin saadeti bu ikisiyledir.’ Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek!” (Lem’alar, s. 119.) Eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği 1989’da dağıldı. Bu komünist sistemin çöküşüydü. Sıranın Batı kapitalizminde olduğunu söylemek kehânet değil! Zaten iki sistem de, materyalizmin ikiz çocukları! İkisi de yaşlandı, ikisi de bıktırdı, ikisi de sekerâta düştü. Biri öldü, sıra ikincisinde.

Eski Sovyetler Birliğinin temsil ettiği komünizm sistemi, dünyada pek çok ilim adamı ve mütefekkirin hiç ummadığı, beklemediği bir zaman ve hızda çatır çatır yıkıldı… 80 sene öncesinden, komünizm sisteminin yıkılacağını ve Rusya’nın dahi dönüp Hıristiyan olamayacağını ve dinsiz kalamayacağını söyleyen Bediüzzaman Said Nursî, kapitalizmi de aynı akıbetin beklediğini haber vermiş. Söz Bediüzzaman’ın, onu dinleyelim:

“Ey sefahet ve dalâlette bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi bir tek gözü taşıyan kör dehan ile ruh-u beşere cehennemî bir hâleti hediye ettin! “Sonra anladın ki, bu öyle ilâçsız bir ilettir ki, insanı a’lây-i illiyyinden [en yüksek mertebeden] esfel-i sâfilîne [aşağıların aşağısına] atar; hayvanâtın en bedbaht derekesine indirir. Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten ibtal-i his [duyguları iptal] hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyuşturucu hevesât ve fantaziyelerindir. Senin bu ilâcın senin başını yesin ve yiyecek!” (Lem’alar, 90-107.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*