Rahip Bahira

Gerçek adı Sergius’tur. Altıncı asırda yaşamış Hıristiyan din âlimlerinden olan Sergius, Aramî lisanında ‘seçilmiş’ anlamına gelen ‘Behira’ kelimesini unvan olarak kullanmıştır ve Rahip Bahira olarak tanınıp meşhur olmuştur. Hayatı, hakkında ayrıntılı bir bilgi bulunmamaktadır. Cahiliye döneminde yaşamış, semavî kitaplar konusunda bilgi sahibi olan, İncil’i çok iyi bilen bir Hıristiyan âlimidir. Risâle-i Nur’da, Peygamber Efendimizin risaletinden önceki olağanüstü olaylar anlatılırken Suriye taraflarına ticarî maksatla giden Ebu Talib ile Rahip Bahira arasında geçen görüşmeye de yer verilmiş ve bu vesile ile ismi zikredilmiştir.

Bahira’nın ismi, Peygamber Efendimizin hayatını aktaran İslâm kaynaklarının çoğunda geçmekte ve sözü edilen olay aktarılmaktadır. Rivayetlere göre, henüz küçük yaşta olan Peygamber Efendimiz, amcası Ebu Talip tarafından, ticaret için Şam’a giden kafileye dahil edilmiştir. Ticaret kervanı, Busra’ya varınca her zaman konakladıkları yerde yine konaklamışlardır. Burada Bahira’nın yetiştiği ve yaşadığı küçük bir manastır bulunmaktadır. Bu manastır, önemli din âlimleri yetiştirdiği için Hıristiyanlık açısından önemli bir yere sahiptir

Kureyşlilerin kafileleri daha önceleri de buraya gelip konaklamış olmalarına rağmen Bahira bunlarla hiç ilgilenmemiş ve konuşmamıştır. Ancak, bu kez tavrı değişmiştir. Manastırın penceresinden dışarıya baktığında, kervanın içinde bulunan Peygamber Efendimizi bir bulutun gölgelediğini görmüş ve bu durum dikkatinden kaçmamıştır. Ayrıca, Peygamber Efendimizin ağaç altında oturduğu esnada, dalların üzerine doğru eğildiklerini de görmüştür.

Bahira, Kureyş kervanında bu değişikliği fark ettikten sonra, tüm kafile mensuplarını yemeğe dâvet etmiş ve bu dâvet Kureyşlileri şaşırtmıştır. Çünkü, şimdiye kadar kendileriyle ilgilenmeyen, konuşmayan bir kişi tarafından dâvet edilmekteydiler. Kervan mensupları, Peygamber Efendimiz küçük olduğu için götürmemişlerdi. Rahip, gelenler içinde aradığını bulamadı. Kureyşlilere geride kimseyi bırakıp bırakmadıklarını sordu. Onlar da bir çocuğu geride nöbetçi olarak bıraktıklarını söylediler. Bu cevap üzerine Bahira hemen Onun da getirilmesini istemiştir. Hazret-i Muhammed’in gelişinden sonra Bahira kendisiyle yakından ilgilenmiş ve amcası Ebu Talib’e bazı sorular sormuştur. Bu hadise Risâle-i Nurda da şöyle aktarılmaktadır:

“Meşhur Bahîra-i Rahibin meşhur kıssasıdır ki, nübüvvetten evvel, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, amcası Ebu Talip ve bir kısım Kureyşî ile beraber Şam tarafına, ticarete gidiyorlar. Bahîra-i Rahibin kilisesi civarına geldikleri vakit oturdular. İnsanlarla ihtilât etmeyen münzevî Bahîra-i Rahip birden çıkageldi. Kafile içinde Muhammedü’l-Emin’i (a.s.m.) gördü. Kafileye dedi: “Şu Seyyidü’l-Âlemîndir ve peygamber olacaktır.” Kureyşîler dediler: “Nereden biliyorsun?” Mübarek rahip dedi ki: Siz gelirken baktım ki, havada, üstünüzde bir parça bulut vardı. Siz otururken, şu Muhammedü’l-Emin (a.s.m.) tarafına bulut meyletti, gölge yaptı. Hem taş, ağaç ona secde eder gibi bir vaziyet gördüm. Bu ise nebîlere yapılır.”

Peygamber Efendimizin babasının kim olduğunu ve o sıralarda yetim bulunduğunu öğrenen Bahira, peygamberlik mührünü de gördükten sonra Ebu Talib’e bazı nasihatlerde bulunmuştur; Yeğenini özellikle Yahudilerden korumasını ve hemen Mekke’ye geri götürmesini tembihlemiştir. Çünkü, kendi gördüklerinin başkaları tarafından görülmesi halinde Hazret-i Muhammed’e bir kötülük yapmalarından çekinmiştir.

Küçük yaşta ve henüz nübüvvet vazifesi gelmeden Peygamber Efendimizi gören Bahira’nın sahabe olduğunu kabul edip ileri sürenler olduğu gibi buna karşı çıkanlar da olmuştur. Diğer taraftan, Bahira’nın Peygamber Efendimizi nübüvvetten evvel gördüğünü ve bu yüzden sahabe sayılamayacağını belirtenler de olmuştur. Diğer bir rivayete göre, Peygamber Efendimiz Hazret-i Hatice’nin ticaret kervanıyla bir kez daha Suriye’ye seyahatte bulunmuştur. O sıralarda yirmi beş yaşlarında bulunan Peygamber Efendimiz, bir kez daha Rahip Bahira ile görüşmüştür. Bu görüşmeyi aktaranlar olduğu gibi, söz konusu seyahat sırasında Peygamber Efendimizin yanında Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Bilal’ın da bulunduğunu, bu görüşmenin Bahira ile değil de, kendisinden sonra yerine gelen kişi ile yapıldığını aktaran araştırmacılar da vardır.

Bahira ismi çok sayıdaki İslâm kaynaklarında geçtiği gibi, önemli sayıda Hıristiyan kaynaklarında da geçmektedir. Ancak, Bahira’dan söz eden bu kaynaklar, hakkında bilgi vermekten çok, İslâm aleyhinde kullanmaya yönelik bilgiler ihtiva etmektedir. Arapça ve Süryanice yazılmış bazı eserlerde, tarihi hadise çarpıtıldığı gibi, rivayetler de İslâm dinini karalamak için kullanılmış ve düşmanca hislerle çarpıtılarak yazılmıştır.

Bahira ile ilgili Hıristiyan kaynaklarında geçen ifadeler, İslâmı karalama eğilimleri ve gerçeklerin saptırılması, bazı İslâm âlimleri üzerinde de olumsuz etki yapmıştır. Bu etkinin en önemli neticesi, tartışma konusu olan rivayetlerin sahih olmadığını yazmaya başlamaları olmuştur. Bu araştırmacılar, hadiseyi nakledenlerin olayı görmediklerini ileri sürerek zayıf nakiller olduğunu ileri sürmüşlerdir. Oysa ki, Bahira ile ilgili hadiseyi aktaranlardan biri de ünlü sahabe Ebu Musa el-Eş’ari’dir. Bazı araştırmacılar ise daha da ileri giderek olayı inkâra kadar götürmüşlerdir.

Bahira ile ilgili bilgiler çok sınırlı ve yetersizdir. Ne zaman ve nerede doğduğu bilinmediği gibi, nerede vefat ettiği de bilinmemektedir. Dolayısıyla, nübüvvetten sonra kendisi ile ilgili ne gibi gelişmelerin olduğu, hayatta olup olmadığı bilinmemektedir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*