Ramazan ayında günah işlemek

Mâlum şu an Ramazan ayındayız. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu Cehennemden kurtuluş olan ve içinde seksen senelik manevî ömür kazandırabilecek Kadir Gecesinin yer aldığı mübarek bir ay.

Ayrıca bu ayın husûsî bir durumu var. O da Cehennem kapılarının kapanıp şeytanların zincire vurulmasıdır. Peki, böyle kudsî bir ayda nasıl oluyor da günah işleyebiliyoruz? Yoksa günah işlemek imansızlıktan mı geliyor? Bu soruların cevabı nefis ve hissiyatımızı tanımakta saklı.

Nefis, “bir şeyin zâtı, kendisi, hakikati; ruh ile bedenden mürekkep olan zât veya bedene müdebbir olan ruh, şehvet ve gazabın başlangıcı olan kuvve” gibi farklı şekillerde tarif edilir. Nefsimiz, eğitim ve terbiye ile çeşitli dereceler kazanır. Bunlar, emmâre, levvâme, mutmainne, mülhime, radıye, mardıyye ve zekiyyedir. Bu mertebeler içinde bizi en çok ilgilendiren nefs-i emmâredir. Nefs-i emmâre ise kötülüğe âşık, harama düşkün, sefahete hayran, sarhoş; hayırlı işlerde tembel ve ürkek, şerde cesur ve atılgan bozuk mizaç demektir. Bu derecede olan nefis, en tehlikeli nefistir. Çünkü bu nefis kördür, akıbeti gömüyor. Anlık lezzet ve elemlere bakıyor. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle “muaccel ve hazır bir dirhem lezzeti; müeccel gaip bir batman lezzete tercih” ediyor. Lezzette olduğu gibi elemde de hazır zamana daha fazla ehemmiyet veriyor. Kesin yaşayacak bile olsa ilerideki azaptan değil, hazır küçük bir tokattan daha çok korkuyor. Demek ki nefsimizin en büyük ve önemli bir özelliği, daima hazır güne bakması ve geleceği umursamamasıdır.

Nefsin en önemli bir diğer özelliği de Rabbisini tanımak istememesidir. Cenâb-ı Hak nefse her nevi azabı yaşattıktan sonra sormuş: “Ben kimim, sen kimsin?” Nefis de “Sen sensin, ben benim” demiş. Sonra nefsi aç bırakmış, yine sormuş. Nefis de “Sen benim Rabbimsin, ben Senin âciz bir kulunum” demiş. Ancak aç kaldıktan sonra aklı başına gelen nefsin, Cenâb-ı Hakk’a verdiği şu cevaba bakar mısınız? İşte nasıl bir nefisle mücadele ettiğimizin bilincinde olmak bu yüzden çok önemli.

Şimdi de hissiyatımızı tanıyalım. His ise “duymak, farkına varmak; bir kimsenin hâline acımak” gibi mânâlara gelmektedir. İnsanda nefis gibi hissiyat da galip olabilmektedir. İnsanda hissiyat galip olduğu zaman akıl devreden çıkar ve aklın muhâkemesini dinlemez. Hissiyatımız da nefis gibi kördür, akıbeti görmez. Yani ileriyi görmüyor, görmek istemiyor, hatta inkâr ediyor. Nefis dahi bu esnada hissiyata yardım etse mahâll-i iman olan kalp ve akıl susarlar, mağlûp olurlar.

Demek ki günah işlemek imansızlıktan gelmiyor, nefis ve hissiyatın galebeleri sonucu akıl ve kalbin mağlubiyetinden ileri geliyor.

Rabbim bizleri bu mübarek Ramazan ayını en güzel şekilde değerlendiren, nefsini terbiye eden ve günahlarından arınan kullarından eylesin. Âmin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*