Ramazan bizi bekliyor

RAMAZAN yaklaşırken, evlerde ve camilerde tatlı bir heyecanla bir takım hazırlıklar başlar. Evlerde önce evler temizlenir, sonra mevsimine göre turşusundan makarnasına, mantısından tarhanasına kadar mutfaklarda hummalı bir çalışma başlar.

Zira ayların Sultanı Ramazan gelmektedir. Onu en iyi şekilde ağırlayıp, en güzel şekilde uğurlamak gerekmektedir. Camilerde ise, en güzel mahyalar hazırlanır, “Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan” diye kendisine hoşâmediler yapılır. İlk günler sevinçle karşılanan Ramazan’ın son günleri oldukça hüzünlü geçer. Bu defa mahyalarda “Güle güle Ramazan” yazarken, teravih namazlarının arasında söylenen ilâhilerde “Elveda ey Şehr-i Ramazan, elveda” diye hasretlik nağmeleri yankılanır.

Bu karşılama, ağırlama ve uğurlama, bana biraz garip geliyor. Acaba Ramazan bize mi geliyor, biz Ramazan’a mı gidiyoruz? On bir ay boyunca biz Ramazan’ı mı bekliyoruz, yoksa Ramazan bizi mi bekliyor? O bize mi misafir oluyor, biz O’na mı misafir gidiyoruz?

Ramazan ayları, kudret kalemi ile kader takvimine yazılmış, zaman çarkına dizilmiştir. Dünya gemisi, içindeki yolcuları ile beraber bu çarkın etrafında döndükçe, her sene Ramazan’ı da ziyaret eder, onun rahmetinden ve mağfiretinden istifade ederek huzurundan ayrılırız. Bu düşünceye göre, Ramazan bize gelmiyor, bizi huzuruna dâvet ederek misafir ediyor. Zaten böyle yüce bir Sultan’ın bize gelmesi değil, bizim ona gitmemiz daha münasip olacaktır.

Ramazan, kıyamete kadar bâki kalacak, her sene misafirlerine ikram ve iltifatlarda bulunacaktır. Küre-i arz gemisinin yolcuları olan bizler ise, her an bir limanda inmek zorunda kalabiliriz. Öyle ise Ramazan her sene aynı yerinde duruyor, insanları huzuruna dâvet ederek bir aylığına ağırlıyor, sonra da diş kirası kabilinden çok büyük hediyelerle uğurluyor. Rabbimize şükürler olsun ki bu sene de böyle bir dâvete icabet etmek nasip oldu.
Her sene Ramazan dediğimiz On Bir Ayın Sultanı, müşfik ve mukaddes sinesini açmış, bizi bekliyor. Ramazan öyle bir Sultan ki, sofrasında yok yok. Zenginliğinin ve cömertliğinin hesabı yok. O’nun dâvetine icabet edenler, içinde barındırdığı mübarek geceleri ihya edenler ihya olurlar. O’nun kapısından ihtiramla girenler, ikramla çıkarlar. O’na hürmet edenler hürmet görürler.

Ramazan rahmet ve mağfiret kapılarını sonuna kadar açmış, insanları günah sofrasına dâvet eden şeytanları bağlamış, bizi cennet sofralarına dâvet ediyor. Bizi bir gecede bin aylık bir ömür kazandıracak Kadir Gecesine dâvet ediyor. Bizi günahlarımızdan arındıracak, kalbimizin üzerindeki, ruhumuzun omuzlarındaki yükleri kaldıracak oruca dâvet ediyor. Gecesini ayrı, gündüzünü ayrı rahmet sofraları ile donatmış, hayır çeşmelerini sonuna kadar açmış, şer musluklarını kapatmış, misafirlerini en mutlu ve en huzurlu bir şekilde ağırlamak için her türlü hazırlıklarını tamamlamış bizleri bekliyor. Nefsinin bazı arzularını kendisi için terk edenleri huzuruna çağırıp terk ettiklerinin binlerce kat fazlasını daimî olarak onlara vermeyi vaad ediyor.

Ramazan bizi bekliyor. Ocağındaki ateşi harlamış, günahlarımızı yakıp yok etmek istiyor. Kalbî ve ruhî yaralarımızı dağlamak, böylece cehennem ateşinde dağlanmaktan kurtarmak istiyor.

Ey dertlerin tabibi, gönüllerin habibi, hayırların sahibi, canların canı, gönüllerin sultanı Ramazan! Biz senin için dünyevî zevklerimizi terk ettik. Ateşinde yanmaya, rahmetinde yunmaya geldik. Senin gibi bir Sultanın dâvetini canımıza minnet bilerek icabet etmeye geldik. Bizi rahmet ve mağfiret sofralarında misafir ettiğin için şükranlarımızı arz ediyoruz.

Ömrümüz yettikçe, küre-i arz gemisinde yolculuğumuz devam ettikçe, her sene dâvetine icabet etmeye söz veriyoruz.

Not:
Okuyucularımızın ve bütün İslâm âleminin Ramazan-ı Şerifini tebrik ediyor, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden, mağfiretinden ve bereketinden azamî derecede istifade etmemize vesile olmasını diliyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*