Ramazan´da oruç tutan İsevîler

“Etnik ve dinî farklılıkların çok sık şiddetli çatışmalara neden olduğu bir dönemde, Fokolari Hareketinin getirdiği gelişme, insanlar, nesiller, sosyal sınıflar ve uluslar arasında köprüler kurmak.”

Fokolari Hareketinin başkanı ve kurucusu Chiara Lubich’e verilen 96 Unesco Ödülünün gerekçesiydi bu satırlar.

Chiara Lubich, barışa ve birliğe katkısıyla Avrupa Konseyi 1998 İnsan Hakları Ödülüne, fahrî doktorluklara, İtalya’nın önde gelen şehirlerinin ve dünyanın başka ülkelerindeki şehirlerin o­nursal vatandaşlığı gibi uluslararası birçok ödüle lâyık görüldü.

***

Fokolari, sevgi ve birliğe çağıran bir Hıristiyan ruhânî hareketidir.

Hareketin merkezi İtalya. Kurucusu Chiara Lubich’tir.

Chiara Lubich, 22 Ocak 1920’de İtalya’nın Trento şehrinde doğar. Dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğudur. Yirmi yaşında ilkokul öğretmenliği yapmaya başlar. Büyük bir tutkuyla hakikati aradığından eğitimi için Venedik Üniversitesi’nin Felsefe bölümünü seçer.

1943, savaş yıllarıdır. Savaş yıkımından, Chiara Lubich’in, ‘Barış ve Birlik’ eseri doğar. Kinden kaynaklanan tahrip karşısında Lubich, ‘sevgi’yi esas alır. Ve düşüncelerini hemen başkalarına da ileterek, birçok kişiyle paylaşır.

O dönemde şöyle yazar: “Her gün yeni bir keşifte bulunuyorduk: İncil bizim biricik kitabımızdı, hayatımızın tek ışığıydı”. Lubich, İncil’de yazılı olan ‘karşılıklı sevgi’ emrinin, insanları ve her şeyi, yepyeni bir düzenle birleştirebilecek bir yasa olduğunu anlar. Hz. İsa’nın (as) Allah’a yönelttiği son duâ “Herkes bir olsun”, Chiara ve arkadaşlarının hayatlarının amacı olur. Her yere ‘birlik’ anlayışını götürmek isterler.

Şöyle der Lubich: “Her şeyimizi paylaşıyorduk: Eşyaları, evleri, gelen yardımları, paraları. Hayatımız eskisi gibi değildi. Gün geçtikçe, etrafımızı saran, her yaştan ve her sosyal sınıftan insanların sayısı artıyordu”.

Lubich ve arkadaşları, yepyeni bir ortam oluştururlar. Kin ve nefretler sönmeye başlar. Birçok aile, yeniden birleşir. Artık yepyeni bir ruhaniyât akımı vardır. Bu akımın odak noktası ise; her insanın yaratılışında olan sevgi ve birlik duygusudur.

Hareket, yavaş yavaş genişlemeye başlar. Çok kültürlü ve çok dinli bir boyuta ulaşır, ruhânî ve sosyal alanda bir yenilik akımı getirmeye başlar. 182 ülkeye yayılır. Diyaloğu tam anlamıyla yaşatarak birlik yolunu açar. Harekete, iki milyona yakın kişi katılmıştır. Bu kişiler sadece Katolik değil, 300’e yakın farklı Kiliseye mensup Hıristiyan, Yahudi, Müslüman, Hindu, Budist, başka dinlerden ve hiçbir dine mensup olmayan kişilerdir.

Sevgi ve birliği esas alan Fokolari hareketinin, İlâhî bir hareket olduğuna ve kendisinin bu mânânın gerçekleşmesinde bir araç olduğuna dikkat çeken Lubich, hareketin üyelerine Ramazan ayında Müslümanlarla birlikte bir gün boyunca oruç tutup duâ etmeyi teklif etmiş. Bunun dışında Ramazan ayının, bu yıl, Müslüman, Hıristiyan, diğer din mensupları ve herhangi bir dine mensup olmayan kişiler arasında kardeşlik ruhuyla buluşma fırsatı olmasını temenni etmiş.

1997’de Harlem’de bir camide, 2000 yılında Washington’da büyük bir toplantıda Müslümanlara yaptığı konuşmasında, Fokolari Hareketinin hedefini şöyle açıklıyor Lubich: “Fokolari Hareketinin ideali, barışa ve evrensel kardeşliğe hayat veren birliği dünyaya yaymak için katkıda bulunmaktır.”

“1940’lı yıllarda, İkinci Dünya Savaşı nefes aldırmazken ilginç bir olay yaşadık. Doğduğum şehir Trento’daydık. Savaşın tehlikelerinden kendimizi korumak için, bir gün, bir mahzene sığındık. İncil’i öylesine açtık. Açtığımız sayfada İsa, insanların Allah ile ve kendi aralarında, birliği oluşturmaları için olağanüstü bir şekilde duâ ediyordu” diyen Lubich “O andan itibaren, bizim yerimiz acıların bulunduğu yerlerde, bölünme ve travmaların olduğu her yerdeydi. Bölünmüş ailelere sevgiyi, nesiller arasında oluşan uçuruma sevgiyi, birbirlerinden ayrı olan Kiliselere sevgiyi, dinî çatışmalara sevgiyi, inanan ve inanmayanlar arasında varolan gerilime sevgiyi götürmeliydik. Ve sihirli bir şekilde birliğin yeniden oluştuğunu, ümit, sevinç, huzurun yeniden doğduğunu gördük” diyor.

Diğer dinlerin mensuplarıyla, özellikle de “Aynı Allah’a inanıyoruz” diyen Yahudi ve Müslümanlarla diyalog kurmanın gereğinden söz eden Lubich “Sinagog, cami ve tapınakların bulunduğu yerlerin bize de ait olduğu bilincine vardık. Özellikle ortak ilke ve değerlerimize dayanarak, bütün bu insanlarla, evrensel kardeşliği kurmak için işbirliğinde bulunmaya çağrıldığımız kanısındaydık” diyor.

İbrahimî din mensupları olan Müslüman ve Yahudilerle, kendilerini derinden etkileyen ortak noktaların olduğunu söyleyen Lubich, bu noktaları şöyle sıralıyor: “Örneğin, bağışlayıcı ve merhametli tek Allah’a inancımız; Allah’ın iradesine tam anlamıyla riâyet edişimiz; İsa’ya ve annesi Meryem’e sonsuz bir şekilde hürmet edişimiz ortak inançlarımız arasında yer almaktadır.”

Karşılaştıkları her kişiyi gerçekten ve karşılık beklemeden sevmenin kendilerini çok sıkı bir şekilde diğer insanlara bağladığını söyleyen Lubich, bu fedakârlık boyutuyla ilgili olarak Kur’ân’ın “Asıl iyilik, sevdiği malını, Allah’ı hoşnut etmek için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, isteyenlere ve boyunduruk altında bulunup hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere vermektir” (Bakara Sûresi: 177) âyetine dikkat çekiyor ve şu hadisi de aktarıyor: “Allahu Teâlâ buyurur ki: ‘Benim için birbirini ziyaret eden, benim için birbirini seven, benim için veren, benim için birbirine yardım eden, sevgime mazhar olur.’”

Allah’ın birliğinden, insanlar arasındaki birliği kadar İslâm dininin birlik kavramıyla dolu olduğunu vurgulayan Lubich, Kur’ân’ın şu âyetiyle farklılıklar içinde birliği dile getirdiğini söylüyor: “Ey insanlar! Birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık” (Kur’ân-ı Kerim, 49/13)

Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki diyaloğun nezaketen ve sadece sözde bir diyalog olmadığına, bunun derin öğretilere dayandığına dikkat çeken Lubich “Bu öğretileri, hayata dönüştürmeliyiz” diyor.

Evrensel kardeşlik için, bütün dinlerde ortak olan “altın kural”dan söz eden Lubich, bu kuralı, Peygamberimizin bir hadisine de dayandırıyor: “Hiçbiriniz kendisi için istediğini, (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz” (En-Nevevî, Kırk Hadis, No: 13).

“İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de o­nlara öyle davranın” diyen Altın Kuralın gereğini Lubich şöyle açıklıyor: “Kardeşlerimizi sevmekten başka hiç bir şey istemiyor. Herkese ‘Sev’ diyor. Allah’ın yaptığı gibi, ayırım yapmadan, herkesi sev. Hemşerini veya yabancıyı; Avrupalı, Amerikalı, Afrikalı veya Asyalı; Hıristiyan, Yahudi, Müslüman veya Hindu herkesi eşit bir şekilde, ayırım gözetmeksizin sev. İnsan seçme. Herkesi sev. Diğerini kendin gibi sev. Sözlerle değil, somut bir şekilde sev.”

Lubich, “Dünya birliğinin güvenli temelidir” dediği sevginin gücüne ise şu sözleriyle dikkat çekiyor:

“(Sevgi), evrensel insanlık ailesine hayat verebilecek güçtedir, çünkü her döneme ait insan, grup ve toplumlar arasındaki ilişkilerde, her tür bölünme ve engelleri yıkacak güce sahiptir”.

Bu çerçevede yeni bir toplumun tohumunu atmaya çalıştıklarını söyleyen Lubich, evrensel birliğe götüren bu barış ve sevgi hareketinin, önümüzdeki üçüncü bin yıllık dönemde icrâ etmesini arzu ettiği fonksiyonuna ise, Papa II. Jan Paul’ün ‘Evrensel Barış Günü’ mesajında ifade ettiği şu cümlelerle dikkat çekiyor: “Sözlerle anlatılması mümkün olmayan acılara neden olan, bitmek tükenmek bilmeyen ürkütücü savaşları, çatışmaları, soykırımları, ‘etnik temizlikler’i dünyanın yüzünden silmeye yarasın…” (1 Ocak 2000).

Daha ötesini ise şu cümleleriyle ifade ediyor: “Karşılıklı sevgimiz, her yerde, sevgiyle yenilenmiş yeni bir dünyaya hayat vermeye katkıda bulunsun. Bu öyle bir dünya olsun ki herkes, kendini tek bir ailenin ferdi ve kardeşi saysın.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*