Ramazan’daki güzel hallerimize devam edelim

Onbir ayın sultanı mübarek Ramazan, bu sene de hızlı bir şekilde geldi, geçti. Ama bu gelip gitmenin arkasından, ömrümüzden bir ay da alıp götürdü tabiî. Bu bir ayı nurlu bir şekilde; dolu dolu değerlendirip geçirenlere ne mutlu! Ama değerini, kadrini, kıymetini bilmeden geçirenler, hele bir de oruç tutanlara muhalefet edercesine tavırlar içerisine girenler, en başta kendilerine yazık ettiler gerçekten.

Bunu ne için söyledim? Bundan birkaç sene önceki Ramazan ayının son günlerinde, kızımın Avrupa’dan bir arkadaşı misafir olarak bize gelmişti. Burada, bizim Ramazan ve Bayram âdetlerimizi de yerinde görüp, incelemek için gelmiş. Fatma Nur’un tercümanlığı ile demişti ki: “Siz oruç tutarken ben nasıl yiyip içeceğim, size ayıp olmaz mı?” İşte bir gayr-i müslim böyle söylüyor, düşünebiliyor, ama maalesef bizim bazı insanlarımız aynı olgunluğu gösteremiyor. Aynı gün, Kadir Gecesi programı için vakfımıza birkaç tanıdıkla giderken, tam Bursa Ulu Camii’nin önünden geçiyorduk. İnsanlar Ulu Cami’de Kadir Gecesini ihya etmek için, civar vilayetlerden bile, gündüzden gelmişler, kalabalık bir vaziyette bekliyorlardı. Ama maalesef burada da, yine Ramazana muhalif hallere şahit olmuştuk.

Neyse, onlara duâ edelim, Rabbimizden onlar için hidayet dileyelim. Bizleri de hak yolundan ayırmasın inşaallah.

İşte bu mübarek Ramazan, Müslümanlara öyle bir tesir ediyor ki; neredeyse melekleşiyor insanımız. Ramazan’dan önce dinî hayatı çok düzenli olmayanlar dahi o günde, kendini siğaya çekiyor; orucun yanında, beş vakit namaza başlıyor, Allah affetsin, eğer birtakım günahlara bulaşmışsa, onlardan da sıyrılıp mübarek Ramazanını idrak etmeye çalışıyor. Birçoğu da Cenâb-ı Hakk’ın hidayetinin nasip olmasıyla, o eski halinden kurtulup, günahlardan elini-eteğini çekerek istikamet üzere gidiyor. Ramazanın hürmetine de Allah, o kullarına dünya ve ahiret saadeti nasip ediyor.

Tabiî, en çok üzüldüğümüz ve kendileri için duâ ettiğimiz bir diğer husus da, Ramazan ayında; içki, kumar v.s gibi menhiyatlara, Allah’ın yasakladıklarına duçar olan insanların onları terk edip, bir ay boyunca ahsen-i takvîm merdivenini tırmanırken; nefis ve şeytanın desisesiyle, son günlere doğru, Ramazanın çabuk bitmesini arzu edip, günahlarına kaldığı yerden devam etme istek ve heveslerine kapılmasıdır. Maalesef bu hallere de, ister istemez, şahit olabiliyoruz. Tabiî, bu durum da bizi cidden müteessir ediyor, üzüyor.

Hâlbuki insan şöyle bir düşünse: Günler, aylar, yıllar sür’atle geçiyor. Çocukluk, gençlik derken ihtiyarlık gelip çatıyor ve artık kabristana müteveccihen, o yönelmenin neticesinde, ölüm denilen gerçekle yüz yüze geliveriyoruz. Tatlı gelen haramlar, acı neticeleriyle insanın boynunda asılı kalıyor. Eğer, acele tövbe edip, istiğfar sabunuyla o kir ve pisleri temizlemeden bu dünyadan göçüp, gidersek yazık olur, değil mi? Evet, aldanmakta fayda yok; aldanan kendine yapar.

Rabbimiz bizleri; lezzeti çabuk geçip, günahını, elemini boynunda taşıyan amellerle kabre girmekten muhafaza eylesin inşâallah! O sığınmanın acizliğiyle, elemi geçip, lezzeti cennet meyveleri şekline dönüşen işler yapmayı cümlemize nasip eylesin!

NOT:
17 Ağustos tarihli “Bursa’da Ramazan hâlleri” yazımızda, Bursa’daki altı adet Osmanlı Padişahını sayarken, Fatih Sultan Mehmed’in babası 2. Murad Hanın ismini sehven, “2. Bayezid” olarak yazmışız. Müdakkik ağabeyimiz Mehmed Soslu’nun ikazıyla bu hatayı düzeltir, özür dileriz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*