Ramazanın mânevî iklimi

“O Ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren, apaçık hidayet delillerini taşıyan ve hak ile bâtılın arasını ayıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir.” (Bakara Sûresi, 2:185.)

Ayların sultanı Ramazan, maddî ve manevî dünyamızı şenlendirmeye başladı. Yazın şiddetli sıcağı da olsa Ramazan’ın manevî iklimi kendisini coşku içinde karşılamaya, on bir ayın meyvesinin toplanması gibi bir hasat mevsimi olması sebebiyle huzur ve mutluluk içinde ihya edilmesine çalışılacaktır. Bugün oruçluyuz elhamdülillah. Allah tamamına sağlık ve afiyetle erişmeyi ve feyzinden bereketli bir şekilde istifade eylemeyi nasip eylesin.

Cenab-ı Hak zemin yüzünü bir nimet sofrası hükmüne getirmiştir. Her çeşit nimetini o sofraya dizmiştir. Bu nimetlerin sofraya dizilişinde hiçbir katkımız yoktur. Sırf rahmetinden, ihsanından ve ikramından bunu vermektedir. Bu durum, O’nun Rububiyetinin her şeyi kuşattığını, hiçbir yaratığını ayırt etmeden rızkını gönderdiğini, ancak Kendisine inanan kullarına özel olarak Rahimiyetini yani merhamet ve şefkatini daha fazla bir şekilde ahiret hesabına gösterdiğini ifade etmesi bakımından oruç önemli bir köşe taşıdır.

“…Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar… İşte Allah bunlar için mağfiret ve büyük mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab Suresi: 35)

“İslâm beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in (asm) O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kâbe’ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak.” (Tirmizi, İman 3, (2612))

“Kim Allahu Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.” (Tirmizî, Cihad: 3, (1624))

Oruç, Allah’ın Rablığına karşı itaat halidir. İnsan haz ve lezzetlerinin birçoğundan çeşitli sebeplerle vazgeçebilir. Ancak açlık farklı bir şeydir. Nefsin itaat etmesinde en çok zorlanacağı iş açlıktır. “Nefis Rabbisini tanımak istemiyor; firavunâne kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.

Hadisin rivayetlerinde vardır ki:

Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: ‘Ben neyim, sen nesin?’

Nefis demiş: ‘Ben benim, Sen sensin.’

Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: ‘Ene ene, ente ente.’ Hangi nevi azâbı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş.

Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş: ‘Men ene? Ve mâ ente?’

Nefis demiş: ‘Ente Rabbiye’r-Rahîm ve ene abdüke’l-âciz.’ Yani, ‘Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim.’” (Mektubat, s. 393)

Nimetlerin kıymetini anlama ve şükür için Ramazan önemli bir zaman dilimidir. Gafletle elimizdeki nimetin kadrini bilmeyip ihmal ettiğimiz zamanlar çoktur. Ramazan, hayatımızın her dakikasında elimizde bulunan nimetlerin çok değerli olduğunu, kıymetinin bilinmesi gerektiğini güzel bir şekilde hatırlatmaktadır.

“Şurası muhakkak ki, oruçlunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir duası vardır” (Beyhâkî)

Ramazan boyunca bu fakiri de dualarınızda dahil edip unutmamanızı rica ediyor, hayırlı ve bereketli bir Ramazan geçirmenizi Allah’tan niyaz ediyorum. Allah sağlık ve huzur içinde tamamına erdirsin inşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*