Ratzingerin yanlışları papayı bağlamaz

Çeyrek asır boyunca Avrupaî dinsizlerle mücadele ederken, tevhidî mânâda Müslümanların da desteğini kazanan Johannes Paul’dan sonra Benedikt’in Papa olması sâfî zihinleri gafil avladı.

 

Ayrıca İsevî Ruhanîlerle Müslümanların ahirzaman dinsizliğine karşı ittifak sürecini başlatan Bediüzzaman Hazretlerinin, Avrupa ve İsevîlik hakkındaki fikirlerinin ayrıntılı bilinmemesi, bazı çevrelerde şaşkınlık ve tedirginliğe sebep oldu.

Teolog Prof. unvanıyla önceden hocalık yaptığı okulda ulemaya konuşurken Ratzinger’in yaptığı iktibasın; tarihî, ilmî, mantıkî ve sosyal cihetlerden muallel olduğunu, medyada çıkan haber ve yorumlardan anlıyoruz. Lübnan asıllı teolog Theodor Khury’nin menkıbe ve destanımsı eserinin bu zaman şartlarında ilmî kabul edilip iktibas edilmesi, şeytanın olaya karıştığı en önemli nokta olsa gerek. Şu ince çizgiyi belirtmede fayda var: Şimal cereyanı mensuplarıyla aynı topraklarda doğmuş ve Avrupa bolşeviklerine önemli darbeler indirmiş Johannes Paul II’yi kilisenin geleneksel çizgisinden ayrı tutmak gerekiyor. Geleneksel Katolik ve Protestan kiliselerinin İslâmiyet hakkındaki düşüncelerini İsevî ruhanilerinin düşünceleriyle karıştıranlara bu hadise bir tahlil imkânı verecektir.

Johannes Paul çizgisi, dehşetli deccâliyet hareketine karşı Kilise çizgisindeki geleneksel hataları gizlemişti. Toplantılarda, bazı diyalog çalışmalarında bu fikirlerin varlığına şahit olageldik. Burada bizi üzen veya düşündüren önemli husus, açıklamanın zamanlamasıdır. İktibas edilen kitabın yazarının Lübnan asıllı olması, Neocon’ların Avrupa temsilcileri olan Merkel ile Sarkozy’nin beyânâta sahip çıkmaları, İkinci Avrupa’nın küfür ve sefâhetini neşreden New York Times, Bild ve Spiegel ile bizdeki müradifi olan Sabah Gazetesinin bu konuşmayı kullanma şekilleri hakikaten hem İsevîleri, hem de Müslümanları üzmüştür. Dinsizliği ve sefaheti neşrederken mütemadiyen Müslümanlara saldıran sözkonusu medyanın Ratzinger’in bu iktibasından hareketle müttefikler arasına nifak sokma girişimleri, Ratzinger’in kurşunu ayağına sıktığını göstermiş olmalıdır.

Müslümanlardan, İsevî ruhanîlerini Katolik ve Luteryan kilise temsilcileriyle karıştırmamalarını istirham ederken; Hıristiyanlık dinini mağlub eden Şimal cereyanının Avrupa’daki bir şubesi Frankfurt okulu gibi dinsiz ekollerle mücadelesiyle tanınan Ratzinger’in ilmîlik ve tarihî enaniyetle bu hataya düştüğünü söyleyebiliriz.

Birçok Avrupalı’yı havalandıran Batının, günümüz teknolojisi ve zenginliği, Ratzinger’i havalandırmış olabilir. Tarihten iktibasla Müslümanları üzen Ratzinger’i cehaletle suçlayanlar haksız olabilir mi? Ortaçağ Avrupasının bütün üstadlarınının, Sicilya ve Endülüs İslâmî mekteplerinin hocaları olduğunu Ratzinger de bilmeliydi. İlim ve medeniyeti Hıristiyanlığa, cehalet ve zarûreti İslâma atfetmek–Bediüzzaman’ın tabiriyle–feleğin ters dönmesinden başka ne olabilir ki? Akıl ve mantık meselesinde felsefe ile münazaraya girecek semâvî bir din varsa, o­nun öncelikle İslâm olduğuna ve her meselesini akla tasdik ettiren Kur’ân olduğuna yine Kur’ân şehadet ediyor. Ratzinger, Regensburg’daki kürsüde arkasını, deccâliyete dâyelik yapmış sapık Avrupa felsefesine dayamamalıydı. Gerçi Hıristiyanlık teolojisinin çoktandır felsefenin istilâsı altında olduğu bir vakıadır. Ratzinger de teolog olarak konuştuğuna göre, bu yakınlığa şaşmamak gerekiyor. Fakat, semâvî bir dini, arzî düşünce mahsûlü felsefelerin temelleri üzerine oturtmak ruhânî bir lidere elbette yakışmaz. Roma ile Yunan felsefesinin mahiyetleri ortada iken, o­nları Hıristiyanlıkla mezcetmeye kalkmanın, acz ve komplekslerden doğduğundan eminim. Şurası da unutulmasın ki, kadîm Yunan felsefesini Avrupalılara ders verenler de Endülüslü Müslümanlardı. Ratzinger, enaniyetinin iğfaliyle hayatının en mutlu bir ânında felsefelerin oyununa gelerek, Papalık şahs-ı mânevîsini oluşturan ruhânî meclislerin de tenkidine uğramış. Dünya kiliseleri ve Kardinallerce en çok tenkit edilen duruma düşmek elbette hoş değildir. İnşaallah elindeki imkânlarla teolojik alanı felsefenin tasallutundan kurtarır ve hatasını bir başka güzellikle kapatır.

Kanaatimizce bu talihsiz beyanın hem Müslümanlara, hem de İsevîlere faydası olacaktır. Geleneksel Hıristiyanlık çizgisi hakikî İsevîlik çizgisi hesabına inceleşecek ve Kilise küskünleri ittifaka kuvvet vereceklerdir. İttifak cehl ile olmaz, ilimle olur. İlmin tahsiline lâzım merakı uyandıran bu tartışmalar hayır getirecektir. Diğer bir faydasını ulema mabeyninde göreceğiz inşaallah. Ehl-i Kitab’ın coğrafyasındaki ehl-i mektebi de Tevhid çizgisine davet eden Kur’ân’ın mucizevî çağrısına Ratzinger hatasıyla hizmet etmiştir. Prof. Joseph Ratzinger’in iddiasını araştıracak milyonlarca ilim adamı, her meselesini akıl ve fenne tasdik ettirmiş Kur’ân’la karşılaşacak ve Kur’ân’ın yaşayan hali olan Resûlullah ile tanışma fırsatı bulacaktır.

İstanbul-Vatikan yaklaşmasını istemeyen dinsiz Neocon’ların heveslerini, Papa kursaklarında bırakarak, bu kazâyı tamir etmelidir.

Doğrudur, Ratzinger felsefî bir enaniyetle, Müslümanlara tepeden bakan ve cehaletinden habersiz bir Avrupalı olarak kürsüye çıkmamalıydı. Eğer ruhanî lider ise, Hıristiyanlık dünyasını temsil ediyorsa, semavî dinlere savaş açmış, genel ahlâkı târümâr etmiş, Avrupa’da aileyi tahrip etmiş, çılgın tüketim ve israfı beslemiş insaniyet düşmanı küresel deccaliyete karşı vakur, müttefikleri olan Müslümanların yanında mütevazi durmalıydı kürsüde. Düşmanın ve fitnenin dehşeti bunu gerektiriyordu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*