Resmi anarşistliğin ilk tarihi; 27 Mayıs 1960 ve Erdelhun Paşa

Evet, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, resmi olarak yapılan ilk anarşi 27 Mayıs 1960 ihtilalidir. Lügatte kısaca, “kargaşa, başıboşluk” olarak tarif edilen anarşi, gerçekten de o tarihte, subay kılıklı ama gerçekte bu milletin kahraman ordusunu temsil etmekten uzak birtakım başıbozukların yaptığı harekettir. Bunu en iyi anlatan resim; rahmetli Menderes’in tevkif edildikten sonra bekletildiği bir yerde, başında duran ve müstehzi, alaycı tavırlarıyla, belki de onu aşağılayıcı, küfürlerle tahkir edici sözlerde bulunan subay kılıklı iki kişinin görüntüsüdür. (gerçi o iki kişinin kim olduğunu da merak etmekteyim )
Mustafa Rüştü Erdelhun Paşa hakkında sizlere kısaca bilgi verip, onun 27 Mayıs’tan önce, ihtilal yapacaklarını hissettiği subaylara yaptığı konuşma ile yazımızı nihayete erdireceğiz. Bakın bakalım memlekette neler olmuş. Çok da fazla yorum yapmak istemediğim bu bilgileri okurken ben çok şaşırdığımdan, sizlerin de dikkatlice okumanızı istiyorum. Eğer Erdelhun Paşanın dediği dinlenseydi, bugün memlekette ne ihtilaller olur, ne de memleket geri kalırdı.

<<    Annesi ve babası Romanya'da doğan Erdelhun Paşa, ailesi Trakya'ya göç edince 1894 yılında Edirne'de dünyaya geldi. İngilizce, Fransızca, Japonca, Almanca, Arapça ve Rusça bilen Erdelhun, Osmanlıca'ya da hâkimdi. Vasfiye Erdelhun Hanım ile evli olan Erdelhun Paşanın çocuğu olmamıştır.9 Kasım 1983 günü 89 yaşındayken İstanbul Kabataş'ta hayata gözlerini yumdu.

Edirne Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1914 yılında Topçu Asteğmen rütbesi ile Harp Okulu’nu bitirdi. Topçu Birliklerinde Batarya Takım Komutanlığı ve Yaverlik görevlerinde bulundu. 1917’de I. Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde savaştı. İzmir Silah Komisyonu’nda görevli iken 2 Nisan 1921’de Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye iltihak edip Kurtuluş Savaşı’na katılarak İstiklal aldı. 1923 yılında girdiği Harp Akademisi’ni 1926 yılında bitirerek Kurmay Subay oldu. 1945 yılına kadar çeşitli karargâh ve birlikler ile Tokyo, Roma ve Londra Askeri Ataşelikleri’nde görev yaptı.

1945 yılında Tuğgeneral, 1947 yılında Tümgeneral, 1952 yılında Korgeneral ve 1956 yılında Orgeneralliğe Yükseldi. Tuğgeneral rütbesi ile 15. Tugay Komutanlığı ve Genelkurmay Eğitim Yarbaşkanlığı, Tümgeneral rütbesi ile Genelkurmay Eğitim Daire Başkanlığı, 6. ve 51. Tümen Komutanlığı, MSB İstanbul Tetkik Kurulu Üyeliği, Korgeneral rütbesi ile Tokyo İrtibat Heyeti Başkanlığı, 18. Kolordu Komutanlığı ve Genelkurmay 2. Başkanlığı görevlerinde bulundu. Orgeneral rütbesinde 2. Ordu Komutanı iken, 1 Ağustos 1958 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. 23 Ağustos 1958 tarihinde atandığı Genelkurmay Başkanlığı görevinden  27 Mayıs ihtilalinden sonra 3 Haziran 1960 tarihinde, zorla emekliye sevk edildi.

Genelkurmay Başkanlığını yürüttüğü sırada askerlerin siyasete karışmasına ve askeri cuntalara karşı çıkması ile toplumdaki sosyal ve politik endişeler, anayasa ihlali gibi konulardan rahatsızlık duyan düşük rütbeli silahlı kuvvetler üyelerine karşıt olarak, bu konularda hükümet yanlısı tutumuyla tanındı. Komuta kademesindeki çoğu komutan tarafından da paylaşılan bu tutumun, özellikle bazı genç subaylar arasında yayılmakta olan huzursuzluğu hızlandırıcı bir etkisi oldu. Silahlı kuvvetler içinde gelişen darbeci eğilimler, DP iktidarı kadar, silahlı kuvvetlerin komuta kademelerine de yönelikti.

1960 Mayıs ayında darbe hazırlığı istihbaratını alan Erdelhun, Ankara dışından takviye kuvvet getirilmesini emreder. Ancak cuntacı ekip, Genelkurmay Başkanı’nın bu hamlesini, Savunma Bakanı Ethem Menderes vasıtasıyla boşa çıkarır. Paşa’ya göre, ‘takviye kuvvet rahatsızlık oluşturur’ fikrine Savunma Bakanı aracılığıyla Başbakan Adnan Menderes kandırılır. Bunun üzerine Erdelhun Paşa, darbeyi önlemek amacıyla 27 Mayıs’tan bir gün önce cuntacıların da aralarında olduğu subayları Genelkurmay Karargâhında toplar. Erdelhun burada şu konuşmayı yapar:

“1912’de Balkan Harbi’nde Silahlı Kuvvetler İttihatçı ve İtilafçı diye ikiye bölündü. Emir komuta ve idarenin muhal olması neticesinde Osmanlı İmparatorluğu parçalandı. Bütün bu misaller askerlerin mesleklerinden gayri, bilmedikleri ve rejimin kendilerine vermediği hakları zorla alarak, ya aşırı milliyetperverlik, ya da birden, sıfırdan yüze çıkabilmek için yaptıkları hareketlerdir. Anayasa iç hizmet kanunu ile silahlı kuvvetler, millet iradesi yetkisine verilmiştir. Parlamento ve onun icra ettiği hükümetin elindeki bir kuvvettir. Demokratik rejimlerde parlamento ve hükümet, milletin seçimi ile meydana gelir. Partiler içerisinde en çok rey alan iktidara geçer. Bugün Demokrat Parti iktidardır. Silahlı Kuvvetler parti diye değil, seçimle gelmiş bir iktidar hükümetinin emrindedir. Yarın seçimleri Halk Partisi kazanırsa ordu onun başkanına da itaat etmeye ve emirlerini yapmaya mecburdur. Seçimle gelen hangi iktidar veya partinin herhangi bir kusuru olursa onu millet takdir eder. Ve seçmez, düşürür. Kulağıma gelen bazı haberlere göre Ankara’da 60 kadar subay Sayın Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü ve Millet Meclisi’ni basarak istifalarını isteyecekmiş. Bugün Türkiye’nin en değerli malı Silahlı Kuvvetlerdir. Bunun diğer maddi ve fiziki kıymetlerinden başka hassaten itaatkârlığı, hükümet ve milletime; kanunlarına riayeti sayesinde malıdır. (Silahlı Kuvvetlerde) Kıta ile veya kıtasız, cüzi ve külli yapılacak böyle bir hareket, yukarıda Türkiye için değerli mal olarak ifade ettiğim biricik kıymetli silahlı kuvvetlerin bu değerini gaip etmesiyle (kaybetmesiyle) neticelenir. Sonra, demokrasiye ve seçime bir darbe olacak böyle bir hareketin milletin büyük ekseriyetince tutulmayacağından neticesi hüsran olur. 1941’de İkinci Dünya Harbi’nde Japonlar, Amerikalılarla anlaşmaya çalışırken silahlı kuvvetlerin tazyiki ile Pearl Harbor baskını yapılarak Amerika ile harbe tutuşmuş ve neticesinde mağlup olup kayıtsız şartsız teslim olmuşlardır. Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin Geminis hükümetine müdahalesi neticesinde İstiklal harbinde mağlup olmuşlardır. İtalyan ordusunun Mussolini ile faşizme kayması neticesinde silahlı kuvvetler siyasete girmiştir. 1935’te Japonya Silahlı Kuvvetleri bütçesinin zayıf tutularak gerekli askerî silah ve malzeme teçhizatının temin edilmemesi nedeniyle maliye bakanını öldürmeleri neticesi, Japonya’nın mali buhranlara uğramasına neden olmuştur.”

Erdelhun, bu konuşmadan yalnızca 12 saat sonra 27 Mayıs günü gece saat 3’de tutuklanarak Harp Okulu’na götürülür. Ancak aynı gün Erdelhun’a cuntacı subaylar tarafından “Cuntanın lideri ol” teklifi yapılır. O gün aldığı teklifi Erdelhun notlarında şöyle anlatır::

“27 Mayıs günü öğleye kadar bazı subaylar gelerek bu hareketin (27 Mayıs darbesi) benim tarafımdan yapılmasının beklendiğini ilettiler. Fakat benim körü körüne hükümete bağlılığımın bu neticeyi verdiğini, kendime yazık ettiğimi iki saat içinde her şeyin olup bittiğini söylediler. Pek sevdiğim ve takdir ettiğim sınıf arkadaşım emekli bir korgeneral de 15-20 kadar subayla birlikte benim radyoya giderek beyanat vermemi, ihtilalcilere iltihakımı ve bu işin başına geçmemi teklif etti. Bu ilgisine teşekkür ettim, fakat 15-20 saat evvel, yani dün Genelkurmay’da ihtilal aleyhine konuştuğumu ve böyle bir hareketi asla tasvip etmediğimi söylediğimi ve halen mevkuf olup, ne sıfatta olduğumu bile bilmediğimi, hayatım pahasına da olsa böyle bir dönekliğin kabil olmayacağını söyledim ve reddettim”

Bunun üzerine Yassıada Mahkemesinde yargılanan ve idama mahkûm edilen Erdelhun’un cezası daha sonra ömür boyu hapse çevrilmiştir. Bu cezası da, 1964 yılında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından affedildi. Kayseri Cezaevi’nde iken ailesine yazdığı mektuplarda “Çok şükür ki görev yaptığım süre içerisinde orduyu siyasete karıştırmadım. Bizim hakkımızda tarih karar verecek.” demiştir.>>   

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*