“Risale-i Nur benim bedelime konuşuyor”

Emirdağ Lâhikası’ndaki ‘Kalbe İhtar Edilen Hakikat“ etrafında fikrî seyr ü sefere devam ediyoruz. Bu hususta bu köşede geçmiş yıllarda yazılanları da gözden geçirip yeni tanzim içinde harmanlayarak buraya taşıyıp nazarlarınıza arz ederken; tashihe muhtaç noktaları bildirmenizle ve ilâve katkılarınızla bu çalışmanın daha da olgunlaşacağı kanaatindeyiz.

Emirdağ Lâhikası’ndaki “Kalbe ihtar edilen” o içtimaî hakikatı doğru anlamaya çalışırken; en başta İttihad-ı İslâm idealinin ve bu idealin gerçekleşmesi için içtimaî/sosyal hayatta bilhassa Nurcular’a düşen vazifelerin iyi bilinmesi lâzım..

Beyanat ve Tenvirler’deki şu cümleler, “doğru anlama” yolunda bize ışık tutacaktır:

“Otuz beş senedir ki siyaseti bırakmıştım ve Nurcular’a da ‘Bırakınız!’ diyordum. Sebebi, siyaset ihlâsı kırar. Fakat şimdi hissettim ki, bazı münafıklar dindarları perde yapıp dini siyasete alet; sonra da siyaseti dinsizliğe alet etmeye çalıştıklarından safdil dindarların hatırı için bir-iki defa siyasete baktım, gördüm ki: Bizi bu üç-dört mahkemede “Dini siyasete alet ediyor” diye itham edenler kendileri dessasane dini tezyif etmek için kendileri sonra da siyaseti dinsizliğe alet etmek için dinsizlik düsturlarını kanuna bağlamak gibi dünyada hiçbir şeddat, hiçbir zalimin yapmadığı bir dehşet gördüm.”

Şimdi yukarıya aldığımız bu beyanattaki şu ifadeyi büyüteçle büyülterek bir daha okuyalım: “Fakat şimdi hissettim ki, bazı münafıklar dindarları perde yapıp dini siyasete alet; sonra da siyaseti dinsizliğe alet etmeye çalıştıklarından..”

Ve hemen, 1971’de Demokrat misyonun karşısına dikmek için, ihtilâlciler tarafından yasaklı Erbakan’ın İsviçre’den getirtilerek parti kurdurulduğunu, biz şahit olanlar hatırlayalım ve gençlerimize de duyurmuş olalım..

Ve tekrar Üstad’a kulak verelim:

“Şiddetli bir me’yusiyetim içinde, hürriyet başında bizimle, yani İttihad-ı Muhammedi (asm) Cemiyeti ile, İttihadçıların bir kısmındaki gizli farmasonlara muarız ve manen bizimle, yani İttihad-ı Muhammedî (asm) ile müttefik olan Ahrar Fırkası yine otuz beş sene sonra dirildi, yine uyandı. Birden şeair-i İslâmiyenin başında olan ezan-ı Muhammedi’yi (asm) farmasonların zincirlerini kırıp ilân etmesiyle; siyasetten kat-ı alâka eden (alâkayı kesen) eskide “İttihad-ı Muhammedî” şimdi “Nurcular” namını alan ve İttihad-ı İslâm içinde bulunan kardeşlerimiz yanlış bakmamak için bazı şeyleri söylemek isterdim. Fakat Risale-i Nur benim bedelime konuşuyor dedim, yüzümü çevirdim.” 1

Madem ki bu alanda da Üstad’ın bedeline konuşan Risale-i Nur’dur, biz de ona bakıp, onu kulak verip yolumuza devam edeceğiz inşaallah.

Bediüzzaman İttihad-ı İslâm’a her zaman siyasî tartışmaların üzerinde bir mâna yüklemiştir. “Bu zamanın en büyük farz vazifesi İttihad-ı İslâm‘dır“ demiştir. Maziden başlayıp gelen, uzun zaman ihmal edilen bir vazife…

Yavuz Sultan Selim’den sonra dört asırlık bir zaman diliminde, yani 19. ve 20. Yüzyıla gelinceye kadar bu dâvâyı bihakkın güden önemli şahsiyetlere rastlanmıyor.

Üstad Bediüzzaman’ın, “İttihad-ı İslâm’da seleflerim“ listesine dahil olma bahtiyarlığına eren isimler şunlardır: Yavuz Sultan Selim, Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Ali Suavi, Hoca Tahsin Efendi ve Namık Kemal.

En son adı geçenlerin efkârı bir çok meselede farklı olmasına rağmen İttihad-ı İslâm fikrinde tam müttehiddirler. Namık Kemal’in İbret Gazetesi’nde çıkan “İttihad-ı İslâm” başlıklı makalesi, onun, bu konuda Bediüzzaman’a ne kadar yakın durduğunu göstermeye yetiyor. Bir cümlesine bakalım: “Demek ki, ehl-i İslâm, suret-i ittihadını politika ağrazında veya mezhep mücadelelerinde değil, vaiz önlerinde, kitap sahifelerinde aramaya muhtaçtır.” 2

Dipnotlar:

1- Beyanat ve Tenvirler, s. 11-12, 1970.

2- “İttihad-ı İslâm”, İbret Gazetesi, 27 Haziran 1872.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*