Risale-i Nur gençliğin manevî muhafızı

Risale-i Nur’un tamamen eşsiz ve benzersiz olduğunu keşfettim. Sadece İngilizce tercümelerini okuyabildiğim için bunlarda eserin Türkçe orijinali kadar derinlik olmadığını zannediyorum. Ama Said Nursî’nin şu ifadelerini hatırlayalım: Risale-i Nur bir meyve bahçesi gibidir. Herkes eli ulaşabildiği kadar meyvelerden istifade eder. Bu külliyatın tamamını okumak için ömrüm yeter mi bilemiyorum.

ESERLERİ OKUMAK GAYRET İSTER

Risale-i Nur’u okumak çok gayret isteyen birşey. Çünkü o Kur’ân’ın en yüce bir tefsiri. Kur’ân ve hadislerden sonra en çok okunan üçüncü İslâmî eser. Bu tarihte eşi benzeri olmayan ve gelecekte de olmayacak yeni bir tarz.

GENÇLER İMANA ODAKLANMALI

Gençler, iman konusuna ve onu tahkikî yapmaya odaklanmalı; enerjilerini ve gayretlerini Risale-i Nur’a harcamalı, zira o her şeyin çaresidir. Risale-i Nur sorunlarla dolu dünyada bir tür manevî muhafız vazifesi görüyor.

İMAN DÂVÂSI ZAFER KAZANDI

Geçen 100 yıl içinde olup bitenleri ve İslâmdan kurtulmak, iman esaslarını tahrip etmek için yapılanları dikkate aldığınızda Nursî’nin iman dâvâsının zafer kazandığını ve önceden verdiği haberlerin aynen çıktığını söyleyebiliriz.

HAK YOLDA GİTMEK BAHTİYARLIK

Risale-i Nur’a kendini adayanlar hayatta tanıdığım en güzel insanlar. Said Nursî’nin rehberliğinde hak yolunda gitmek büyük bir bahtiyarlık. Risale-i Nur’a bağlı biriyle karşılaştığınızda simasının nurla parladığını görürsünüz.

Risale-i Nur manevî bir muhafız

Peter Barnett, 80 yaşında ve Batı Avustralya’nın Albany şehrinde doğdu. Perth şehrinde eğitimini tamamladıktan sonra ABC’nin (Australian Broadcasting Corporation-Avustralya’da devlete ait radyo-televizyon kurumu) Asya muhabiri olarak çalışmaya başladı. Daha sonra Amerika’ya gitti ve ABC’nin Washington muhabiri olarak 13 yıl Beyaz Saray’da görev yaptı. Bu arada Başkan Johnson ve Başkan Jimmy Carter’ın samimî arkadaşı oldu. Avustralya’ya döndükten sonra 10 yıl Radio Australia’nın genel müdürlüğünü yaptı. Kendisini yarı emekliliğe ayırdıktan sonra “The Guardian of the Flame” (Kıvılcım Muhafızı) adını verdiği ve bu yıl sonunda yayınlamayı düşündüğü kitabı yazmaya adadı. Barnett evli ve oğlu Adam, San Fransisco’da hanımı Cathy ve kızı Nina ile birlikte yaşıyorlar. Barnett şu anda yoğun bir şekilde kitabı bitirmekle meşgul ve bu kitabı ile insanları Said Nursî ve Risâle-i Nur Külliyatı ile tanıştırma heyecanını duyduğu için kendisini çok mutlu hissediyor. Peter Barnett, dünyada olup bitenlerden haberi olmayan çoğu Avustralyalıyı gafletten uyandırma ümidiyle şevk buluyor.

Avustralya Nur Vakfı adına, Peter Barnett ile 22 Mayıs 2010 tarihinde, kendisinin İslâmı seçmesi ve Risâle-i Nur Külliyatı ile tanışması üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Barnett’in Risâle-i Nur eserleri ile tanışması, bu eserleri okuyup başkalarına tanıtmak için kuvvetli azim ile günümüz insanına ve gelecek nesillere hizmet veren Nur Talebeleri için şevk ve heyecan dolu bir hadise. Risâle-i Nur Külliyatı modern çağ insanına hitap eden ve onların inanç ile ilgili bütün meselelerini halleden 6000 sayfayı aşan bir Kur’ân tefsiri. Bilim ve akıl adına imana ve İslâma yoğun taarruzların yaşandığı modern çağda, müellif Bediüzzaman Said Nursî eserlerinde, modern bilim ile, aklî ve mantıkî delillerle iman hakikatlerini ve Kur’ân’ın mu’cizeliğini ispat ediyor. Bu eserlerin şu anda Türkiye’de ve dünyanın her tarafında okuyucuları bulunuyor. Bu eserler sayesinde Türkiye’de ve dünyada milyonlarca insan dinsizliğin intişarına karşı imanını muhafaza etmeye muvaffak oldu.

İslâmı nasıl tanıdınız?

1970 yılında, dindar bir aileden gelen, ancak bu asırda Müslümanların içine düştüğü olumsuz durumlardan dolayı dinden uzaklaşan Endonezyalı bir hanım ile evlendim. Ne ilginçtir ki; bundan sonra içimde Müslüman olma isteği uyandı. Avustralya’da ilk karşılaştığım imam pek alâkadar olmadı ve bana İslâmî inanç hakkında yeteri kadar bilgiye sahip olmadığımı ve Arapça konuşamadığımı belirterek İslâma girmemi uygun görmedi. Sonuçta, İslâma girmem 1994 yılında Endonezya’nın başkenti Cakarta’ya yaptığım ziyarete kadar ertelenmiş oldu. O zamandan beri Müslümanım ve bu önemli kararımdan dolayı çok memnunum; zira İslâm hayatımı düzene soktu.

İslâmı seçmeden önce İslâmiyet hakkında nasıl düşünüyordunuz?

Ben Avustralya’da büyüdüm; ki burada hayatımın ilk dönemlerinde İslâm dini doğru dürüst tanınmıyordu. Ancak, 1964 yılında ABC kurumuyla 35 yıllık beraberliğim başladıktan sonra Endonezya ve Malezya gibi Asya ülkelerinde uzun yıllar yaşadım. İran, Pakistan ve Bangladeş gibi birçok ülkeyi ziyaret ettikten sonra karşılaştığım Müslümanların hayat tarzı beni derinden etkiledi. Müslüman toplumlarda müşahade ettiğim yüksek kemalât Müslüman olmamda ve ona hazırlanmamda en etkili sebep oldu.

Risale-i Nur ile nasıl tanıştınız?

Bir gün Melbourne şehrinde Jeffcott Caddesi üzerindeki camideyken, -sonradan isminin Levent Özgüler olduğunu öğrendiğim- bir genç paltosunu giymeye çalışırken zorlandığını görünce kendisine yardım ettim. Böylece birbirimizle dost olduk ve beni arkadaş çevresiyle tanıştırdı. Risale-i Nur Külliyatı ve Said Nursî hakkında verdikleri bilgi beni çok etkiledi. İlginç olanı; bana Müslüman olmam için herhangi bir baskı yapmadan beni kendi halime bırakmalarıydı. Yaklaşık bir yıl önce de başka bir dostum -Dallas semtindeki dershane cemaatinden- Selim Kayıkçı beni aradı ve Said Nursî hakkında bir kitap yazma konusunda düşüncemi sordu. Ben de iki husus söyledim: Ben ne bir akademisyen ve ne de bir ilâhiyatçıyım, sadece muhabirim. Kendisi de bunun önemli olmadığını ve hatta böyle olmasının iyi olduğunu söyledi. Nihayet, geçen yıl Haziran ayında bir ay Türkiye’de kaldım. Ülkenin bir çok yerine seyahatlerim oldu; ki bu zaman zarfında 3000 km yol katetmişim. Bunlar içinde Said Nursî’nin doğum yeri Nurs ile vefat ettiği Urfa da var. İstanbul, Isparta ve Adana’da da kaldım.

Risale-i Nur dikkatinizi nasıl çekti? Diğer İslâmî eserlerden farkını nasıl buldunuz?

Sizi şaşırtacak bir şey söyleyeyim: Eserlerin tamamen eşsiz ve benzersiz olduğunu keşfettim. Hiç bu kadar uzun cümleler görmedim. Sadece İngilizce tercümelerini okuyabildiğim için bunlarda eserin Türkçe orijinali kadar derinlik olmadığını zannediyorum. Bunu olumsuz bir şey olarak söylemiyorum, zira Said Nursî’nin şu ifadelerini hatırlayalım: Risale-i Nur bir meyve bahçesi gibidir. Herkes eli ulaşabildiği kadar meyvelerden istifade eder. Eliniz uzunsa daha çok, kısa ise daha az meyve koparabilirsiniz. Anlama konusunda elimin kısa olduğunu düşünüp Risale-i Nur’un tam kıymetini takdir edemeyeceğim düşüncesi sık sık zihnime gelir. Çoğu zaman onu hakkıyla anlamak için bir eğitime ihtiyaç olduğu, eserlerin çağdaş olduğu, dünya için yeni olduğu, tarihî bir kaynak eser olduğu, eşi-benzeri olmadığı hususlarını düşünürüm. Meselâ; Risale-i Nur’un herhangi bir bölümüne baktığınızda izahların çok mükemmel olduğunu, hakikatlerin ilham kaynağı olduğunu müşahede edersiniz. Ancak 6000 sayfayı aşkın bu külliyatın tamamını okumak için ömrüm yeter mi bilemiyorum.

Beni çok etkileyen hususlardan birisi de; Said Nursî’nin benim gibi 80 yaşını bulmuş ihtiyarlar ile ilgili ifadeleridir. Said Nursî, ihtiyarlığın mahiyetini anlatarak başından geçen bazı olayları aktarır ve bunlardaki hikmetler ile teselli dersleri verir. Yazdıkları tamamiyle hikmet dolu ve sıkıntılarla dolu bir hayat hikâyesi ve Nursî, şüphesiz, belki de geçen 500 yılın en önde gelen Müslüman büyüklerinden biri.

Beni en çok etkileyen başka bir yönü de tevazuu, kemalâtı, tefekkürü, sıdkı, çektiği sıkıntılar, şecaati ve kahramanlığıdır. Onun gibi ömrünün 30 yılını cefa ile geçirmiş gerçekte çok az kişi vardır ve onun ayakta kalması nasıl bir güçlü ruh hali taşıdığını ve dâvâsındaki sıddıkiyetini gösterir. Zira, çektiği sıkıntılardan şikâyet etmez ve okuyucularının nazarını kendine değil, Risale-i Nur’a çeker. Böyle bir şecaat, kararlılık, sebat ve metanet ancak kurgu hikâyelerde okunabilecek türdendir ve eserler sizi hayalin çok ötesinde yerlere götürür. Ancak, anlatılanlar hikâye değildir, hakikattir ve bu yüzden çok özeldir. Böyle büyük bir zatın dairesinde bulunmaktan kendimi çok bahtiyar hissediyorum.

Risale-i Nur’un modern insanın sorularına ve hastalıklarına çare olacağına inanıyor musunuz?

Evet, öyle. Eserler çağdaş ve külliyat teolojik klişe (basmakalıp sözler) değil. Nursî, çok farklı bir üslûba sahip. O konuları toplumun ihtiyaçlarına göre ele alıyor ve eserleri mukaddes Kur’ân’ın muasır bir tefsiri. Eserler hikmet dolu ve herkese hitap ediyor. Sadakat ve idrak seviyenize ve ne kadar ihtiyaç hissettiğinize göre bu eserlerden o derece istifade edebilirsiniz.

Güzel bir söz var: “Kalem kılıçtan daha güçlüdür”. Siz, Said Nursî’nin eserlerinin İslâm dünyasını aydınlatabileceğini düşünüyor musunuz?

Said Nursî, Risale-i Nur’un lisan ile yapılan cihadı ifa ettiğini ifade eder. O gerçekten ileri yaşına rağmen şahsına karşı yapılan her türlü baskılara karşı koydu. Nursî, kendisine eziyet edenlere karşı hiç kin duymuyor. Hatırlayınız, o 1. Dünya Savaşında Ruslara ve Ermenilere karşı mücadele etti. Bu, onun kılıçla cihadın yerini de iyi bilen bir kahraman kişi olduğunu gösterir.

Gandi’nin bir sözü var: “Biz dünyada görmek istediğimiz değişimin kendisi olmalıyız”. Bir fert olarak başarılı bir hizmette bulunmak için Risale-i Nur vasıtasıyla kendimizi manen nasıl yetiştirebiliriz?

Zaten, bu konuda toplumunuzda bunun güzel örnekleri mevcut. Müşahede ettiğim irfan ve ilmî tedkik seviyesi beni çok etkiledi. Meselâ, buraya geldiğimde (dersaneye) gördüğüm ihtiyar zat şafak vaktinden beri burada bir şeylerle meşgul. Ne yapıyor bu zat? Risale-i Nur’u azık gibi hissederek tedkik etmeye çalışıyor.

Risale-i Nur’u yeni tanıyanlara ne tavsiye edersiniz? Risale-i Nur’u şimdiki ve gelecek nesillere en etkili bir şekilde ulaştırmanın yolu nedir?

Bu konuda sabırla hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum, zira Risale-i Nur’u okumak çok gayret isteyen bir keyfiyet. Çünkü, o mukaddes Kur’ân’ın en yüce bir tefsiri ve Risale-i Nur mukaddes Kur’ân ve hadislerden sonra en çok okunan üçüncü İslâmî eser. Dünyadaki 46 dile çevrilen tercümeleri Üstad Said Nursî’nin fikirlerini açıkca temsil ediyor. Bu tarihte eşi-benzeri olmayan ve gelecekte de birkaç yüz yıl olmayacak tamamen yeni bir tarz.

Müslümanlar hakkında genel olarak neler düşünüyorsunuz? Zayıf ve güçlü oldukları hususlar neler?

Evet, şahsî kanaatim; Müslümanların durumunun aksine İslâmiyet sağlam bir din. Gerçekten, Müslüman olmadan önce bugün karşılaştığım bazı Müslümanlarla karşılaşsaydım İslâmı seçmede isteksiz olurdum. En büyük düşmanımız -uygunsuz şeyler yapan- Müslümanlar sayılır. Meselâ, dün (21 Mayıs 2010) duyduğumuz bir haber; Pakistan’da iki camide cereyan eden şiddet olayları… Bunu hangi mantıkla izah edebilirsiniz? Üzücü olan tarafı, hadisenin insanların ibadet ettiği mukaddes bir camide vuku bulması. Bunun İslâmiyette yeri yok; bunları yapan şerir insanlar hakikî Müslüman olamaz, ama sonuçta itham edilen İslâm oluyor. Sadık ve hakkıyla amel eden bir Müslüman görmek büyük bir mutluluk, fakat Müslüman görünüp de tamamen cahil olan insanlarla da karşılaşılıyor.

Gençlere tavsiyeniz nedir?

Günümüzde gençlik çok zorlu bir ortamda büyüyor. 60 yıl önce kendi yaşadığım gençlik dönemiyle mukayese ettiğimde; bugünkü şerli şeyler —televizyon, internet, birçok yanlışlara izin veren açık toplum düzeni— yoktu. Gençler, iman konusuna ve onu tahkikî yapmaya odaklanmalı; enerjilerini ve gayretlerini Risale-i Nur gibi şeylere harcamalı, zira o her şeyin çaresidir. Misal vermek gerekirse; Cumartesi akşamları buraya (Avustralya Nur Vakfı merkezine) gelen gençler kendilerini koruyacak bir ortama sahipler. Ancak onlarla beraber okula giden gençler, Risale-i Nur gibi kendilerini koruyacak bir kaynaktan mahrum olunca uyuşturucu, sefahat ve bunun gibi yanlış şeylerin peşinden gidiyorlar. Bunun için, Risale-i Nur sorunlarla dolu dünyada bir tür manevî muhafız vazifesi görüyor.

Türkiye’de yaptığınız seyahatlerle ilgili tecrübelerinizi aktarır mısınız?

Harikaydı. Eski işim gereği dünyanın birçok yerini gezdim, ama Türkiye’ye gitmemiştim. Türkiye seyahatim bende çok güzel intibalar bıraktı, çünkü tahkikî imanlı insanlarla beraber oldum. Türkiye seyahatim, hayatımın en güzel dönemi olarak kalacak. İnsanlar, Risale-i Nur’un inkişafı, Risale-i Nur cemaatlerinin şefkat ve alâka ile hizmetleri ve fedakârlıkları beni derinden etkileyen hususlar oldu. Said Nursî’nin talebelerinden Mehmet Fırıncı, bana artık Türkiye’de nüfusun yarısının Risale-i Nur hakkında müsbet kanaate sahip olduğunu söyledi. Geçen 100 yıl içerisinde olup bitenleri ve İslâmdan kurtulmak, iman esaslarını tahrip etmek için yapılanları dikkate aldığınızda Nursî’nin iman dâvâsının zafer kazandığını ve önceden verdiği haberlerin aynen çıktığını söyleyebiliriz. Onun haber verdiği; vefatından sonra Risale-i Nur’un daha ziyade intişar edeceği ve hakim olacağı bilfiil vakidir. Ayrıca buradan belirtmek isterim; Türkiye seyahatim boyunca hep yanımda olup hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan Fahri Balcı ve Levent Özgüler kardeşlerime şükranlarımı iletirim.

Risale-i Nur okuyucuları sizin bakışınızı nasıl etkiledi?

Risale-i Nur’a kendini adayanlar hayatta tanıdığım en güzel insanlar. Bunu sadece bizlerin hikmet sahibi olduğunu belirtmek için söylemiyorum. Fakat Said Nursî’nin rehberliğinde hak yolunda gitmek çok büyük bir bahtiyarlık. Risale-i Nur’a bağlı biriyle karşılaştığınızda simasının nurla parladığını görürsünüz.

Peter Barnett, biz de kesinlikle sizin simanızda Risale-i Nur’un parlaklığını müşahede ettik. Sizin eserlerle tanışma hikâyeniz gerçekten çok etkileyici ve büyüleyici. Risale-i Nur’un himayesinde yetişmiş talebeler olarak, yaşadıklarınız bizi derinden etkiledi, Risale-i Nur ilmine çalışmak ve onu başkalarına da anlatmak için bize şevk unsuru oldu. Allah sizi hidayet yolunda müdavim eylesin ve yazdığınız “Kıvılcım Muhafızı” adlı kitabınızı hizmetlere vesile eylesin. Said Nursî’nin yolunda giden biri olarak Allah size hikmet, ilim, sebat ve metanet ile aynı yolu takip etmeyi nasip etsin. Dr. Colin Turner; Risale-i Nur’un bir iman inkılâbı yaparak akılları, kalpleri, nefisleri ve ruhları terbiye ettiğini ifade ediyor. Bu bir İslâm inkılâbı değil, bir iman inkılâbıdır. Risale-i Nur hakikaten kendi başına yeterli ve —kâinattan bahseden, iman hakikatlerini kat’i ispat eden, Kur’ânı Peygamberimiz’in (asm) niyet ettiği gibi tefsir eden, modern asrın hastalıklarını doğru teşhis edip çareler sunan— câmi bir eser külliyatı. Kur’ân nurunu bizlere yansıtan ve dünyayı aydınlatan Risale-i Nur gibi bir esere bigane kalmak mümkün değildir. Zira, ancak İslâmiyet modern asrın insanı ile sorunları arasında karşı durabilecek yegane kurtarıcı. Ezcümle; semeredar İslâmın geleceği büyük ölçüde Risale-i Nur’un, onun takipçilerinin ve ondan istifade edenlerin omuzunda olacağa benziyor.

Tercüme: Halil Bozkaya

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*