Risâle-i Nur gözüyle Peygamber Efendimiz (asm)

alt

Kâinatın Efendisi ve sebeb-i vücudu olan Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, Risâle-i Nur’da çok geniş yer almıştır. Çünkü “Allah’ın varlık ve birliğine en açık ve en parlak bürhan Hazret-i Peygamber Efendimizdir (asm).”1 “Evet, sirac-ı vehhaç (çok parlak ışık), bürhan-ı katı odur. Öyle ise onu tanımalıyız.”2

Peygamber Efendimizi (asm) son derece mükemmel bir anlatımla Risâle-i Nur aynasıyla çağımıza yansıtan Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Efendimizi (asm) ve o yüksek şahs-ı manevîsini şu şekilde özetlemiştir: “Risâletiyle dünyanın kapısını açtığı gibi, ubudiyetiyle de ahiretin kapısını açan”3 ve “bin mu’cizat ile musaddak ve müeyyed olan”4 “nev-i beşerin andelib-i zişanı ve beniâdemin bülbül-ü zülkur’ânıdır.”5 “Evet o bürhanın şahs-ı manevîsine bak: Sath-ı Arz bir mescid, Mekke bir mihrab, Medine bir minber… O bürhan-ı bahir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatib, bütün enbiyaya reis, bütün evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkeb bir halka-i zikrin serzakiri. Bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya taravettar semereleri bir şecere-i nuraniyedir ki; herbir dâvâsını, mu’cizatlarına istinad eden bütün enbiya ve kerametlerine itimad eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar. Zira o, ‘Lâ ilahe illallah’ der, dava eder.”6 Hem, Peygamber Efendimiz (asm) “beniâdemin medar-ı şerefi ve bu âlemin medar-ı iftiharıdır. Ve ona ‘Fahr-i Âlem’ ve ‘Şeref-i Beniâdem’ denilmesi pek lâyıktır. Bu âlemde en büyük zat budur; Hâlıkımız hakkında en mühim söz onundur.”7 Hem ”ubudiyet-i külliye cihetiyle kesret tabakatının dergâh-ı İlâhiye elçisi olduğu gibi, kurbiyet ve risalet cihetiyle dergâh-ı İlâhînin kesret tabakatına memurudur.”8 “Hem, risâleti umumî olduğu için, hemen ekser enva-ı kâinattan birer mu’cizeye mazhardır.”9 “cemi-i enbiyanın cemi-i mu’cizatı Hazret-i Muhammedin (asm) bir mu’cizesi hükmündedir.”10

“Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtu Vesselâm, Kur’ân’ın tazammun ettiği bütün ahlâk-ı haseneye câmi idi. İşte o zat-ı kerimde, icma-ı ümmetle, tevatür-i manevî-i kat’î ile sabittir ki, insanların sîreten ve sûreten en cemili ve en halimi ve en sabiri ve en şakiri ve en zahidi ve en mütevazı ve en afifi (iffetlisi) ve en cevadı ve en kerimi ve en rahimi ve en adili, herkesten ziyade mürüvvet, vakar, afüv, sıhhat-ı fehim (sağlam anlayışlı), şefkat gibi ne kadar secaya-i âliye (yüce huylar) varsa, en mükemmel bir fihriste-i nuranisidir.”11

Kâinatın Efendisi Peygamber Efendimiz (asm) binden fazla mu’cizesiyle de ins ve cinnin saadet ve selâmetine vesile olmuştur. En büyük mu’cizesi olan Kur’ân-ı Hakîm, bütün zişuurlar için ebedî bir rahmettir. “Kur’ân’dan sonra en büyük mu’cizesi olan kendi zatı ise,”12 insan-ı kâmilliğin modelidir. Kurtuluşun rehberidir. Saadet düsturlarını beyan ediyor. Bir başka büyük mu’cizesi olan mi’rac ise, ins ve beşere sunulan hediyelerle doludur. Peygamberimiz (asm) mi’rac mu’cizesiyle insanlara ve cinlere hayatî önemi haiz hediyeler ve nurlar getirmiştir. Başta “Erkân-ı İmaniyenin hakaikını göz ile görüp, melaikeyi, cenneti, ahireti, hatta Zat-ı Zülcelâl’i göz ile müşahede etmek”13 hakikatini kâinata ve beşere hediye getirmekle kâinatı mânâsızlıktan, insanları ümitsizlikten kurtarmıştır.

Hem “Hâkim-i ezel ve ebedin marziyat-ı Rabbaniyesi olan İslâmiyet’in, başta namaz olarak, esasatını”14 hediye getirmekle, Rabbimizin bizden arzusunun, Kendisini tanıyıp, iman ve ibadet etmek olduğunu bildirmiştir. Hem “Saadet-i ebediyenin definesini görüp, anahtarını getirmiş”15, hem “rü’yet-i cemalullah meyvesini kendi aldığı gibi, o meyvenin her mü’mine dahi mümkün olduğu”16 ve “İnsan kâinatın kıymettar bir meyvesi ve Sani-i kâinatın nazdar sevgilisi olduğu”17 hakikatini hediye getirmiştir. Bütün bu hediyeler ve nurlar ile Efendimiz (asm) “kâinatı ve bütün zîşuuru sevindirip mesrur etmiş, insanı, ahsen-i takvimde bir mu’cize-i kudret-i samedaniyesi ve mektubat-ı Samedaniyenin bir nüsha-i camiası ve Sultan-ı ezel ve ebedin bir muhatabı, bir abd-i hassı ve kemalâtın istihsancısı, halili ve cemalinin hayretkârı, habibi ve cennet-i bakiyesine namzet bir misafir-i azizi sûret-i hakikisinde göstermiş. İnsan olan bütün insanlara, nihayetsiz bir sürur, hadsiz bir şevk vermiştir.”18

“Risâlet-i Muhammediye (asm) kâinatın en büyük hakikati ve zat-ı Ahmediye (asm) bütün mahlûkatın en eşrefi ve hakikat-ı Muhammediye (asm) tabir edilen külli şahsiyet-i maneviyesi ve makam-ı kudsîsi iki cihanın en parlak bir güneşi olduğunu ve harika makama liyakatine dair pek çok hüccetleri ve emareleri kat’î bir sûrette Risâle-i Nur’da ispat edilmiş. Ve hadise-i Muhammediye (asm), bütün beni âdemin en büyük hadisesi ve kâinatın en azametli meselesi olduğunu ders vermiştir”19

Risâle-i Nur, “Risâletiyle şu dar-ı imtihanın açılmasına, ubudiyetiyle de öteki darın açılmasına sebep olan”20 Peygamberimizin (asm) olmazsa olmazlığını ispat ederek, “insan için en âlî maksat olan Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetine mazhar olmanın yolunun Habibullah olan Efendimize (asm) ittibâ edip, sünnet-i seniyyesine iktida etmek”21, yani Allah’ı sevmek ve rızasını kazanmak için Onun sevdiği zata benzemek ve ona uymakla olabileceğini belirtmiştir. Çünkü “Efendimizin (asm) getirdiği şeriatın hakaikı, fıtratın kanunlarındaki muvazeneyi muhafaza etmiştir. İçtimaiyatın rabıtalarına lâzım gelen münasebetleri ihlâl etmemiştir. Zaman uzadıkça, aralarında ittisal (birleşme) peyda olmuştur. Bundan anlaşılır ki, İslâmiyet nev-i beşer için fıtrî bir dindir ve içtimâiyâtı tezelzülden (sarsılmadan) vikaye eden yegâne bir âmildir.”22

Risale-i Nur, Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtu Vesselâm’ın, “Bütün mevcudattan sorulan, bütün ukûlü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş suâl-i azim olan ‘Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?’ suallerine verdiği mukni, makbul cevabın”23 açılımı olmuştur. Ve bu müthiş ve müşkül suallerin cevabını Efendimizin (asm) diliyle şu şekilde özetlemiştir: “İnsanlar, Sultan-ı Ezelî’nin kudretiyle yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle, re’s-ül malımız olan istidadlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelî’den risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelî’nin risalet beratı olarak bana verdiği Kur’an-ı Azimmüşşan elimdedir.”24

Hemen her risâlede genişçe yer alan Efendimiz (asm), nuruyla risâleleri nurlandırarak, Risâletü’n-Nur yapmıştır. Meselâ, Sözler On Dokuzuncu ve Otuz Birinci sözüyle, Mektubat On Dokuzuncu mektubuyla, Şuâlar On Beşinci şuâsıyla, Lem’alar On Birinci Lem’asıyla, Mesnevî-i Nuriye reşhalarıyla, İşârâtü’l-İ’câz Nübüvvet bahsiyle ve “Yedi yüz adet âyetten çıkarılan ve Efendimizin münacatı olan Münacat Risâlesi”25 ve sair risâleler çeşitli bahisleriyle Efendimize (asm) çok parlak birer ayinedarlık yapmış ve böylece “Risâle-i Nur, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimizin nuranî meşrebini ve Sahabe-i Kiramın âlî seciyesini beyan eden bir nur ve feyiz hazinesi olmuştur.”26

Peygamber Efendimizi (asm) ve doğru İslâmiyeti en güzel bir şekilde izah eden Risâle-i Nur her meselede olduğu gibi bu meselede de en doğru kaynaktır ve mükemmel bir hazinedir. Bu hazinenin resmen muhtaçlara ulaştırılması lâzım ve elzemdir.

DİPNOTLAR:
1- Eski Said Dönemi Eserleri 524,
2- age. 525,
3- Sözler 123,
4- age.426,
5- age. 571,
6-Mektubat 334,
7-Şuâlar 213,
8-Sözler 104,
9- Mektubat 157,
10- Eski Said Dönemi Eserleri 524,
11-age.557,
12-Mektubat 305,
13-Sözler 948,
14-age.948,
15-age.950,
16-age.950
17-age.951.
18-age.948,
19-age-745,
20-age.329,
21-Lem’alar 186,
22- İşaratü’l-İ’câz 271,
23- Mektubat 336,
24- İşaratü’l-İ’câz 29,
25- Lem’alar, s. 1118,
26-Tarihçe-i Hayat, s. 1066

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*