“Risale-i Nur kökleşiyor”

Kızımla epey bir zamandır yatarken kitap okumayı âdet edindik.

Ben okuyorum, o dinleyerek uyuyor. İlk zamanlar farklı hikâyeler, masallar, romanlar okudum. Onları okurken hiç soru sormazdı, merak etmezdi. Ben de her halde canlandıramıyor zihninde, o yüzden bir şey sormuyor diye düşünürdüm. Ama ondan değilmiş.

Bir gün yine bir roman daha bitmiş, ben hangi kitaba başlasam diye düşünürken kitaplıktaki İslâm Yaşar Ağabeyin Üstadı anlattığı Beşlemesi gözüme ilişti. O an dedim ki, yahu ben neden Beşlemeye başlamıyorum? Belki çok anlamaz, hayal etmez, soru sormaz, ama en azından zihninde bir şeyler birikir, gönlünü, kalbini doldurur. Hem de uzun bir serüven nasıl olsa, çabucak bitmez kitap.

Bu düşünceyle Beşlemeye başladık. Henüz ilk kitabın, Zamanın Sesi’nin sonlarındayız, ama kitabın intibalarını sizlerle paylaşmak istedim.

Benim şu soru sormuyor dediğim kızım, neredeyse susmadan soru sormaya başladı. Bazı zaman bir kaç satır okuyup onun sorularını cevaplamak zorunda kaldığım bile oldu. Üstadın bebeklik, çocukluk zamanlarının anlatıldığı yerlerde, bazı hallerini kendisiyle özdeşleştirdi. Aaa anne, bak ne kadar bana benziyor dediği oldu. Ben yarı şaşkınlık, yarı sevinç garip duygular içerisinde evet kızım sana benziyor dedim. Bazen meşguliyetim olup da yanına geç gittiğim zamanlarda, anne kitap oku ısrarıyla karşılaştım. Uyumayıp kitap okumamı bekliyordu. Gün içerisinde de akşamki okuduğum yerle ilgili sorular sorduğumda, gayet güzel cevapladığını gördüm. Demek ki dikkatli dinliyormuş dedim kendi kendime.

Peki, bu olayı neden anlattım? Ya da ne maslahat düşünerek anlattım hemen söyleyeyim.

Öncelikle anlamaz onlar dediğimiz çocuklar, hakikatleri gayet güzel anlıyorlarmış. Ben anlamadığını düşünüp hataya düşüyormuşum.

Risale-i Nurlar’ın ilk yazıldığı zamanlarda Üstad’ın ihtiyarlar ve çocukların yazdığı nüshalara ‘tevafuklu ve şirin’ diyerek iltifat ettiği o mektubun devamında;

“… masum çocukların, Risale-i Nur’dan ders aldıkları ve yazdıkları Risalelerin bir kısmıdır. Onların bu zamanda, bu ciddî çalışmaları gösteriyor ki Risale-i Nur’da öyle manevî zevk ve cazibedar bir nur var ki mekteplerde çocukları okumaya şevkle sevk etmek için icad ettikleri her nevi eğlence ve teşviklere galebe edecek bir lezzet, bir sürur, bir şevk Risale-i Nur veriyor ki çocuklar ve ümmî ihtiyarlar böyle hareket ediyorlar.” (Kastamonu Lâhikası, s. 107)

demesi hakikatini hatırlattı bu olay. Ruhlarını hemen sarıveriyor demek ki Üstadın ve Risalelerin serencamı.

Normalde çok ilgili alâkalı görünmeyen kızımın böyle bir hal göstermesi, bu satırların sağlaması oldu. Bir kez daha şükrettirdi.

– “Her gönül, kendine benzeyene akar” diye bir söz okumuştum. Bu olayla bir kez daha teyid edilmiş oldu ki, kendimizden bir şeyler bulduğumuzda kapılarımızı açıyoruz. Bize benziyorsa ilgimizi çekiyor ve yöneliyoruz. Teveccühümüzü kazanıyor. Üstadın ilk hallerindeki kabına sığmayan hali ve hürriyetine düşkünlüğü, kızımın ilgisini çekmiş ve kendine benzetmişti meselâ.

Bizim Beşleme serüvenimiz devam edecek inşallah. Bu vesileyle İslâm Yaşar Ağabeyimizi bir kez daha tebrik etmiş olalım. Böylesi değerli ve önemli hakikatleri roman yoluyla evimize, gönüllerimize taşıdığı için. Satır aralarında gezerken, kendi içimdeki tefekkürüm de oldu tabiî ki.

Ve yine o nurlu mektuba dönüp devam edelim istiyorum.

“Hem bu hal gösteriyor ki Risale-i Nur kökleşiyor. İnşâallah onu hiçbir şey koparamayacak, ensal-i âtiyede de devam edip gidecek.”

Amin Üstadım..

Sadakte…

Havva Küçük Konur

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*