Hac, bütün ibadetleri kapsayan külli yani genel ibadetlerin özeti ve fihristesidir. Mü’minleri ihlâs ve samimiyete yönlendiren bir ibadet olduğu için, hac farizasını ikmal eden bir hacı, hac’taki hâli, hac’tan sonra da devam etse o zaman külli bir ubudiyet yani kulluk görevini ihlâsla kazanmış olur. Hac, İslâmiyet’in gücünü hatta izzetini gösteren bir mekân ve bir kongre mahallidir. Müslümanlar arasında ittihat ve tesanüt olmazsa “galibiyet ehl-i dalalete geçer” o zaman Müslümanların da mağlubiyeti kaçınılmaz olur.
Birinci Cihan Harbi’nin sebeplerinden birisi de hac ibadetindeki ihmaldir
“Rü’yâ hacda sükût etti. Çünkü haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazab ve kahrı celbetti. Cezası da keffaretü’z-zünub değil, kessaretü’z-zünub oldu. Haccın bilhassa tearüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaîyi tazammun eden içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslam’ı, İslam aleyhinde istihdama zemin ihzar etti.
İşte Hind, düşman zannederek, hâlbuki pederini öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor. İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahıs bîçare vâlideleri olduğunu ‘ba’de harabi’l-Basra’ anlıyor. Ayak ucunda ağlıyorlar. İşte Arab, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürüp, hayretinden ağlamayı da bilmiyor. İşte Afrika, biraderini tanımıyarak öldürdü, şimdi vaveylâ ediyor. İşte âlem-i İslam, bayraktar oğlunu gafletle bilmiyerek öldürmesine yardım etti, vâlide gibi saçlarını çekip âh-u fîzâr ediyor. Milyonlarla ehl-i İslam, hayr-ı mahz olan sefer-i hacca şedd-i rahl etmek yerine, şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatler ettirildi.” (1)
Hac ibadetinin en büyük faydası: Ubudiyet-i külliyedir.
Hac ibadetinde binlerce mü’minler aynı ibadeti yapmaları has bir duygu veriyor. Hatta hiç görmediği ve tanımadığı insanlarla öyle bir kaynaşmaya vesile oluyor ki, ayetin ihbarıyla “Mü’minler kardeştir.” Hacca gidenler arasında tezahür ettiği müşahede ediliyor. İman nuru öyle inkişaf ediyor ki, cüzi ibadeti, külli ibadete çevriliyor.
Şöyle ki:
“…hacc-ı şerif bil’asale herkes için bir mertebe-i külliyede bir ubudiyettir. Nasıl ki bir nefer, bayram gibi bir yevm-i mahsusta ferik dairesinde bir ferik gibi padişahın bayramına gider ve lütfuna mazhar olur. Öyle de bir hacı, ne kadar âmi de olsa, kat’-ı meratib etmiş bir veli gibi umum aktar-ı arzın Rabb-i Azîmi unvanıyla Rabbine müteveccihtir. Bir ubudiyet-i külliye ile müşerreftir.”
“Elbette hac miftahıyla açılan meratib-i külliye-i rububiyet ve dürbünüyle nazarına görünen âfâk-ı azamet-i uluhiyet ve şeairiyle kalbine ve hayaline gittikçe genişlenen devair-i ubudiyet ve meratib-i kibriya ve ufk-u tecelliyatın verdiği hararet, hayret ve dehşet ve heybet-i rububiyet ‘Allahu Ekber’, ‘Allahu Ekber’ ile teskin edilebilir ve onunla o meratib-i münkeşife-i meşhude veya mutasavvire ilân edilebilir.”
“Hacdan sonra şu manayı, ulvî ve küllî muhtelif derecelerde bayram namazında, yağmur namazında, husuf küsuf namazında, cemaatle kılınan namazda bulunur. İşte şeair-i İslamiyenin velev sünnet kabilinden dahi olsa ehemmiyeti şu sırdandır.” (2)
Hac’ta getirilen tekbir, “Allah’u Ekber”lerin sebebi nedir ?
“Bu makam yazıldığı zaman Kurban Bayramı geldi. ‘Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber’ler ile nev’-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden ‘Allahu Ekber’ dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o ‘Allahu Ekber‘ kelime-i kudsiyesini semavattaki seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi, yirmibinden ziyade hacıların Arafat’ta ve îd’de beraber birden ‘Allahu Ekber’ demeleri, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın binüçyüz sene evvel âl ve sahabeleriyle söylediği ve emrettiği ‘Allahu Ekber’ kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak rububiyet-i İlahiyenin ‘Rabbü’l-Ardı ve Rabbü’l-Âlemîn’ azamet-i unvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubudiyetle bir mukabeledir, diye tahayyül ve hiss ve kanaat ettim.
…
“Nasıl bir nefer, bayramda bir müşir ile beraber huzur-u padişaha girer; sair vakitte, zabitinin makamı ile onu tanır. Aynen öyle de; her adam hac’da bir derece veliler gibi Cenab-ı Hakk’ı ‘Rabbü’l-Ardı ve Rabbü’l-Âlemîn’ unvanı ile tanımağa başlar. Ve o kibriya mertebeleri kalbine açıldıkça, ruhunu istila eden mükerrer ve hararetli hayret suallerine yine ‘Allahu Ekber’ ekrarıyla umumuna cevab verdiği misillü; Onüçüncü Lem’a’nın âhirinde izahı bulunan ki, şeytanların en ehemmiyetli desiselerini köküyle kesip cevab-ı kat’î veren yine ‘Allahu Ekber’ olduğu gibi; bizim âhiret hakkındaki sualimize de kısa fakat kuvvetli cevab verdiği misillü, ‘Elhamdülillah’ cümlesi dahi haşri ihtar edip ister.” (3)
Geçmiş peygamberlerin kitaplarında hac
“Mişail namıyla müsemma Mihail Peygamber’in kitabının Dördüncü Bâbında şu âyet var: ‘Âhir zamanda bir ümmet-i merhume kaim olup, orada Hakk’a ibadet etmek üzere, mübarek dağı ihtiyar ederler. Ve her iklimden orada birçok halk toplanıp, Rabb-i Vâhid’e ibadet ederler. Ona şirk etmezler.'”
“İşte şu âyet, zahir bir surette dünyanın en mübarek dağı olan Cebel-i Arafat ve orada her iklimden gelen hacıların tekbir ve ibadetlerini ve ümmet-i merhume namıyla şöhretşiar olan ümmet-i Muhammediyeyi tarif ediyor.” (4)
Hac, mahşerin ve ahiretin bir provası gibi imanın bu cihetini yani şuhudi imanı takviye ve teyid ediyor. Allah’ı, peygamberleri, ahireti, mahşeri, cennet ve cehennemi, hatta şeytan ve melekleri görür gibi imanı inkişaf ettiriyor. Onun için hac’ta tavafta Hacerü’l-Esved’i selamlarken bu mananın bir provası gibi düşünülebilir.
“…Ve şarkta namaz kılanın başını Hacerü’l-Esved’in altına koydurur. Ve şehadetlerini Hacerü’l-Esved’e muhafaza için tevdi ettirir. Madem benî-Âdem kâinatın semeresidir. Nasıl ki, bir harmanda başaklar döğülür; tasfiye neticesinde semereler istibka ve iddihar edilir. Binaenaleyh haşir meydanı da bir harmandır. Kâinatın başak ve semeresi olan benî Âdemi intizar etmektedir.” (5)
“Hac, Din-i İslam’ın kudsî ve semavî kongresidir”
“Bu sene hacıların az olmasına çok esbab varken, yüz seksen binden ziyade hacıların o kudsî farîzayı ve din-i İslam’ın kudsî ve semavî kongresi hükmünde olan bu hacc-ı ekberi büyük bir bayramın arefesi noktasında olarak bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.” (6)
Kâbe’nin kıble ve “bir amud-u nuranî”olması
“…Hem de kıble meselesinde diyecek: ‘Kıble ve Kâbe öyle bir amud-u nuranîdir ki; semavatı arşa kadar takmış ve nazmedip Küre-i Arz’ın tabakatını ferşe kadar delerek kâinatın muntazam bir amud-u nuranîsi olmuştur. Eğer gıtâ ve perde keşfolunsa, hatt-ı şakuliyle senin gözünün şuâı, namazın her bir hareketinde ayn-ı kıble ile temas ve musafaha edecektir.'” (7)
Hac’ta kurban kesmenin önemi:
“Hem o Rahman’ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki, nasıl vazife uğrunda, mücahede işinde telef olan bir nefere şehadet rütbesini veriyor ve kurban olarak kesilen bir koyuna, âhirette cismanî bir vücud-u bâki vererek Sırat üstünde, sahibine burak gibi bir bineklik mertebesini vermekle mükâfatlandırıyor.” (8)
Hac’ta kesretle “Allahu Ekber” demenin sırrı:
“İşte, hac’da pek kesretli Allahu ekber denilmesi şu sırdandır. Çünkü hacc-ı şerif, bil’asale herkes için bir mertebe-i külliyede bir ubûdiyettir. Nasıl ki bir nefer, bayram gibi bir yevm-i mahsusta, ferik dairesinde, bir ferik gibi padişahın bayramına gider ve lütfuna mazhar olur.
Öyle de, bir hacı, ne kadar âmi de olsa, kat’-ı meratip etmiş bir velî gibi, umum aktâr-ı arzın Rabb-i Azîmi ünvanıyla Rabbine müteveccihtir, bir ubûdiyet-i külliye ile müşerreftir. Elbette, hac miftahıyla açılan meratib-i külliye-i Rububiyet ve dürbünüyle nazarına görünen âfâk-ı azamet-i Ulûhiyet Cenab-ı Allah’ın ilâhlığının büyüklüğünün ufukları, sınırları ve şeâiriyle kalbine ve hayaline gittikçe genişlenen devâir-i ubûdiyet ve meratib-i kibriyâ ve ufk-u tecelliyatın verdiği hararet, hayret ve dehşet ve heybet-i Rububiyet Allahu ekber, Allahu ekber ile teskin edilebilir. Ve onunla, o meratib-i münkeşife-i meşhude veya mutasavvere ilân edilebilir.
Hac’dan sonra, şu mânâ-yı ulvî ve küllî muhtelif derecelerde, bayram namazında, yağmur namazında, husuf, küsuf namazında, cemaatle kılınan namazda bulunur. İşte, şeâir-i İslâmiyenin, velev sünnet kabilinden dahi olsa ehemmiyeti şu sırdandır.” (9)
Risale-i Nur Külliyatı’ndan daha birçok misaller verilebilir, bu kadarı ile kifayet ederek Kurban Bayramınızı tebrik ve tes’id ederiz.
Dipnotlar:
-
Sünuhat, Rüyanın Zeyli
-
Sözler, On Altıncı Söz
-
Şualar, 11. Şua, Sekizinci Mesele’nin hülasası
-
Mektubat, 19. Mektup, On Altıncı İşaret
-
Mesnevi-i Nuriye, Habbe
-
Emirdağ Lahikası II, 75. Mektup
-
Muhakemat, Birinci Makale, Unsuru’l-Hakikat
-
Sözler, On Yedinci Söz
-
Mektubat, 16. Mektup, s. 280
Benzer konuda makaleler:
- Bayramda getirilen tekbirler
- Hacılar ubûdiyet-i külliye ile müşerreftir
- Dünya bayram yapıyor
- Güç kaynağımız: Namaz