Risâle-i Nur’u okumak ve dinlemek

Risâle-i Nur’u okuyan ve dinleyenler Üstadımızın “Muhakemat” adlı eserinde verdiği belâgat dersindeki şu ifadeleri unutmamalıdır:

“Evet, lâfza ziynet verilmeli, fakat tabiat-ı mânâ istemek şartıyla. Ve sûret-i mânâya haşmet vermeli, fakat meâlin iznini almak şartıyla. Ve üslûba parlaklık vermeli, fakat maksudun istidadı müsait olmak şartıyla. Ve teşbihe revnak vermeli, fakat matlûbun münasebetini göze almak ve rızasını tahsil etmek şartıyla. Ve hayale cevelân ve şa’şaa vermeli, fakat hakîkati incitmemek ve ağır gelmemek ve hakîkate misal olmak ve hakîkatten istimdat etmek şartıyla gerektir.”1

Risâle-i Nur’u okumak ve dinlemek büyük bir mazhariyet ve nimettir. Nimet ise şükür ister. Bu şükür ise ancak ve ancak Risâle-i Nur’u okumak, anlamak, dinlemek, yazmak, neşretmek, ilân etmek ve yaşamakla olur. Muhtaç olanlara Risâle-i Nur’u tebliğ etmekle olur. Bediüzzaman Hazretleri de Risâle-i Nur’un okumak ve dinlemek hususunda şu tavsiyelerde bulunur. ”Herbir adam eğer hanesinde dört beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zât birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir medrese-i Nuriye ittihaz etsin. Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş on dakika dahi olsa Risâle-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevaplarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risâlesi’nde yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar. Hakikî ilim talebeleri gibi, onların maişetlerini temin hususundaki âdi muameleleri de bir nevi ibadet hükmüne geçebilir.”2

Evet “Biz, Kur’ân’ın gayet parlak ve yüksek bir tefsiri Risâle-i Nur’a çalışan talebeleriz. Evet, asla inkâr etmeyiz. Biz okurken gelip dinleyenler oluyor.”3

Risâle-i Nur’un “içindeki hakîkatler cerh edilmez; içinde lüzumsuz birşey yok, zararlı bir kayıt mutasavver değil. Dikkatle dinleyenler, Allah tevfik verirse, imanını kurtarabilirler. Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil.”4 Cenâb-ı Hakk’ın zîşuur çok mahlûkatı vardır ki, hakaik-i imaniyenin istimâından çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemileriniz çoktur.5 “Hem mütefekkirâne o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir mânevî ziyneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş: Semâvât zemine gıpta eder ki, zeminde hâlisen lillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar, kendi Sâni-i Zülcelâlinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı san’atını birbirine göstererek Sânilerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.”6

Nur’un dersini dinleyenler, vukua gelen hadise ve fırtınalara karşı daima mukavemet ederler ve karışmazlar. Onlar sırf müsbet iman hizmetini Allah rızası için yaparlar. Neticesini ise Allah’tan beklerler.

Bilhassa bu zaman ve zeminde, ‘en müstakim yol, en doğru rehber, en hakikî üstad Risâle-i Nur’dur, Risâle-i Nur Kur’ân yoludur. Risâle-i Nur, îman ve İslâmiyet yoludur. En güzel, en şirin, en zevkli nûrânî hakîkatler Risâle-i Nur’dadır. İnsan Kelime-i Tevhid’in zikrini yaparken, Kur’ân okur- ken nasıl İlâhî bir aşkla dolarsa; Risâle-i Nur’u okurken, dinlerken de öyle oluyor. Çünkü Risâle-i Nur, baştan başa Kelime-i Tevhid’in hakîkatlarını ders veriyor. Kur’ân hakîkatlarını, Tevhid hakîkatlarını bize anlatarak kalbimize, aklımıza, ruhumuza nakşediyor. Hepsini lâyıkıyla anlayamasak da, anlayabildiğimiz kadarı bizi kurtarıyor. Anlayamadığımız yüksek hakîkatları da; mânen bize te’sir ediyor. Feyizlendiriyor, nurlandırıyor. Onun için, Nur Risâleleri defalarca okunuyor, tekrar tekrar mütalâa ediliyor.’7

Risâle-i Nur, hepimize baştacıdır. Âliminden tut, âmisine kadar her kademeden insan Risâle-i Nur’u tebrik ve tehniyelerini sunmaya ve rûy-i zeminin insanla beraber bütün zîhayat mahlûkatı dahi kabul ediyorlar. Hasan Feyzi Ağabeyin ifadesiyle “Hatta çekirgeler ve arı ve serçe kuşu gibi bir kısım hayvanat dahi senin bu Sözlerin ve Nur’un okunurken pervane gibi etrafında dolaşıp sana olan incizablarını ve nurundan ve sözlerinden ferahnâk ve zevkyâb olduklarını, başlarını başlarımıza çarpmakla güya bize anlatmak istemeleri, ne kadar garibdir. Ezcümle, Sava’da iki çekirge ve Emirdağı’nda iki güvercin ve iki kuş ve İnebolu’da iki acib kuş ve Isparta ve Sava’da bülbül ve hüdhüd bu kerameti gösterdiler.

Diyar-ı İslâmın mescid ve mabedlerinde, minber ve kürsülerinde dahi senin gibi bir eser-i mübarek ve meymunun yakın bir zamanda kemal-i tefahur ve tehacümle okunması ümid edilebilir.” 8

Dipnotlar:
1- Muhakemat, s. 123.
2- Emirdağ Lâhikası-II, s. 657.
3- Müdafaalar, Diğer talebe müdafaaları.
4- Barla Lâhikası, s. 68.
5- Barla Lâhikası, s. 419.
6- Barla Lâhikası, s. 419.
7- Hanımlar Rehberi, 199 Baskı, s. 103.
8- Zülfikar, 2017, s. 494.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*