Risâle-i Nur’u Zübeyrîce okumak…

Image

Zamanın değişimine paralel olarak imtihanlar da değişiyor. Âciz ve zayıf olan insanın, teknolojinin yardımına koşmasıyla acz ve zaafını ziyadeleştirdiği gibi…

Bediüzzaman Hazretlerinin emsalsiz bir mazlûmiyet haletinde, görülmemiş sıkıntılar ve güçlükler arasında telif ettiği Risâle-i Nur’un, günümüzde dünyanın bütün kıt’alarında kabul görmesi, onun talebelerinin de imtihanlarını şiddetlendirmiş.

Dünyevîleşmenin tekke, medrese ve cami demeyip her kudsî mahfili işgale başladığı bir zamanda, global dinsiz cereyanların iğfal ile Risâle-i Nur’un anlaşılmamasına ve hayata akmamasına var güçleriyle uğraştıkları bir mevsimde elbette ahirzaman dinsizlerine Kur’ân´ın tefsiri olan Risâle-i Nur’la galebe edecek şakirtlerin sıkıntıları artacak, vazifeleri çoğalacak ve ateşle imtihanları şiddetlenecektir.

Cahiliye devrinin dehşet ve vahşetini, Asr-ı Saadetle mutluluk ve medeniyete değiştiren elbette Kur’ân ve onun pratiği olan Sünnettir. Arkamızda bıraktığımız on dört buçuk asrın inanmış bütün insanları ihtiyaç, dert ve arzularını Kur’ân´la karşıladıklarına göre; duyanların kalplerini ürperten ve görenlerin yüreğini sıkan şu dehşetli zamanımızın da dehşetini elbette Kur’ân´la ve Kur’ân’ın zamanımıza dersi olan Risâle-i Nur’la göğüsleyip püskürteceğiz.

Üstadımızın ve talebelerinin zindanlarda işkence çektiği ve mahkemelerde idamla yargılandığı dönemlerde Nurcuların Risâle-i Nur´u nasıl okuyup anlayacaklarını Bediüzzaman Hazretleri lâhika mektuplarıyla ders veriyor. Onlarca yayınevinin orijinalinde ve yine bir o kadar neşriyatın sair dillerdeki tercümeleriyle Risâle-i Nur’u her sene milyonlarca nüsha bastırıp Türkiye ve dünyaya dağıttığı bir zamanda, Risâle-i Nur’u okuma ve anlama probleminin bu kadar büyüyeceğini talebeleri bilmiyordu, fakat Üstadımız görüyordu. Risâle-i Nur’u doğru anlamanın önüne düşmanlarınca gerilen perdeleri ve Bediüzzaman pratiğinden mahrum edilmek istenilen kontrollü bir Nurculuğu istikbâlin nazarıyla müşahede ediyordu.

Bu müşahedesini evvelâ mektuplarından anlıyoruz. Kendi telifatı olan eserleri döne döne defalarca mütalâasından anlıyoruz ki, bizler Nurları doğru okuma ve anlamaya Üstaddan binlerce defa daha muhtacız. Zübeyir Gündüzalp’e yazdırdığı ve Sözler’in sonuna koydurduğu “Konferans” metniyle de günümüze ışık tutuyor. Risâle-i Nur’un tab’ını, tashîhini, neşrini, okunuş tarzını ve doğru yorumlama biçimini hem lâhika mektuplarında ve hem de Zübeyir Ağabeye verdirdiği Konferansın notlarında öyle ayrıntılı biçimde ortaya koyuyor ki, “ders okuma” metodunda bile farklı tarzlara yönelinmesine müsaade etmiyor.

Evvelâ ders mekânının yalnızca Risâle-i Nur´a ait olduğunu, kitabı eline alan talebenin yalnızca şeffaf bir aracı olduğunu daima hatırda tutmak gerekiyor. Konuşulanların Kur’ân hakikati olduğunu ders esnasında hatırda tutan dinleyici, doğrudan Risâle-i Nur´a muhatap olur. Bu da, hakikatlerin, şiddetli ihtiyâcımıza binaen Bediüzzaman’ın kalemiyle bize ihsan edildiğini daha iyi anlamamızı sağlar.

Yukarıdaki mânâdan uzaklaşılıp, mesele kitabı okuyanın istidat ve kabiliyetiyle alâkalandırılırsa, dinleyenin aklı ve çok önemli diğer duyguları tam istifade edemez. Bu hali hisseden “ders okuyan kişi”nin ihlâsı, o farkına bile varmadan zora girebilir. Dersin tesirini arttırmak adına “dünyevî metodlara” müracaata mecbur kalır. Bazen bilgisayarı devreye sokup birbirine müşabih mevzuları müstakil kâğıtlara yazdırarak, “kırmızı kitaplar” yerine “beyaz kâğıtlarla” cemaate muhatap olur. Farklı bahis ve kitaplardan alınmış, hazmedilememiş mevzuları ders kürsüsünde telife çalışırken; bilmecburiye Risâle-i Nur’la ilgisi olmayan bilgileri ve hissiyâtını beyana mecbur kalanlar, çoğunlukla kitabın dışına çıkma tehlikesiyle karşılaşırlar. Girizgâhta on-yirmi dakika konuşma ihtiyacı duyulması ve paragraflar arasında yine mevzuyu kitap dışına çıkaran uzun yorumlar yapılması, genellikle dersi dinleyen Nur Talebelerini rahatsız eder.

Teknolojiyi Risâle-i Nur derslerinde kullanırken “kırmızı kitabın hakimiyetini” tehdit edecek, manevî atmosferin oluşumunu ve Nur Talebelerinin doğrudan “Nura bağlanmalarını” engelleyecek bütün şekilcilik, görsellik, alet ve metodlardan uzak durmak zorundayız. Zira Nurun dersleri felsefe dersleri gibi yalnızca akla hitap etmeyip; kalb, sır, ruh ve diğer letâifi de muhatap aldığından, Bediüzzaman Hazretlerinin pratiğinden ve onu diğer talebelerinin tasdikiyle metodda da aynen takip eden Zübeyir Gündüzalp’in tatbikatından zerrece ayrılmamak gerekiyor.

Akademik kürsülerdeki sunum, seminer ve tebliğlerin yeri üniversitelerdir. Henüz Medresetüzzehra ile barışamamış müesseselerin tarzları, Risâle-i Nur medreselerinde geçerli olamaz. Risâle-i Nur’un hayata akışını temin uğrunda, Nur Talebeleri elbette her türlü mahfili, imkânı ve metodu kullanacaklardır. Fakat Bediüzzaman´ın İmam-ı Ali’den (r.a.) aldığı orijinal tarzı değiştirmek kimsenin hakkı olmamalı.

Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Aynen katılıyorum. Bediüzzaman, Risâle-i Nûr’u insanların izahına muhtaç bir eser olarak ortaya koymamıştır. Sadırdan konuşmayıp satırdan okunmalıdır. O zaman Risâle-i Nûr ameliyât-ı manevîsini yapar.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*