Risale neşrinde hak sahipliği

Senelerce Kur’an harfleriyle ve elle yazılıp çoğaltıldıktan ve bu yolla 600 bin nüshaya eriştikten sonra 1956’dan itibaren Üstadın müsaadesiyle matbaalarda Latin harfleriyle de basılmaya başlanan Risale-i Nur’un basım ve neşir hizmetini, telif hakkı üzerinden belli isimlerin tekeline alma girişimleri varsa, bu hem sıkıntılı, hem de çıkmaz bir yol.

Evvelce bu yolda çeşitli denemeler yapılmış, mahkemelere dâvâlar açılıp hak sahipliği iddialarında bulunulmuş, ancak sonuç çıkmamış.

Üstadın, söz konusu iddialara dayanak gösterilen Emirdağ mektubundaki vasiyeti dikkatle tahlil edilirse, risale basımını sadece o lâhikada zikredilen isimlerin inhisarına veren bir sonuç çıkarmanın çok zor olduğu görülür.

“Vasiyetnamemdir” başlıklı mektubunda Üstad, “Benim metrukâtım (geride bırakacağım şeyler) ve Risale-i Nur’dan olan benim hususî kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmualarım ve sair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikaları heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten on iki kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki, emr-i Hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukâtım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin” diyor (Emirdağ, s. 235).

Alttaki haşiyede ise şu isimler var:

“Kardeşim Abdülmecid, Zübeyir, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüştü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Âtıf, Tillolu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Salih.”

Hüsrev ve Tahirî Ağabeylerle birlikte mektupta zikredilen 17 isim, Üstadın o zaman yanında ve yakınında bulunan temayüz etmiş Nur Talebeleri. Bunlardan biri, nesebî kardeşi olarak zaten yasal vâris olan Abdülmecid Nursî.

Üstad, vasiyet olarak yazdığı metinde, şahsî kitaplarıyla özel eşyasını onlara emanet ediyor.

Peki, bu vasiyetnameden, risalelerin telif ve neşir hakkını onlara verdiği neticesi çıkar mı?

Çoğu dar-ı bekaya irtihal etmiş olan bu Nur kahramanlarının hizmet tarihindeki müstesna yeri elbette ki tartışılamaz. Hizmet onların son derece zor şartları göğüsleyerek gösterdikleri gayret ve fedakârlıklarla bugünlere ulaştı.

Allah hepsinden razı olsun. Vefat edenlere gani gani rahmet eylesin, halen hayatta olanlara hayırlı, uzun ve sağlıklı ömürler ihsan etsin.

Ancak hukukçulara göre, mer’î hukuk açısından yukarıdaki suale müsbet cevap vermek mümkün değil. Zira söz konusu metin, kanunun aradığı vasiyetname şartlarını taşımıyor.

Listedeki isimlerden bazılarının kim olduğunun mahkemeler nezdinde resmen tesbiti dahi zor. Hele bu kadar sene geçtikten sonra.

Konu hassas ve önemli. Devam edeceğiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*