Risale-i Nur bu zaferi ihlâs sırrıyla kazandı

Bugün köşemizi, 43. vefat yıldönümünde bir defa daha rahmetle andığımız Zübeyir Gündüzalp’in müthiş üslûbuyla kaleme alınan ve “Üniversiteli Nur Talebeleri” imzasıyla yayınlanan mektuptan bir bölüme tahsis ediyoruz:

Said Nursî’nin cihanşümûl Kur’an ve iman ve İslamiyet hizmetindeki müstesna muvaffakiyet ve zaferinin ve Risale-i Nur’daki kuvvetli tesiratın sırrı, kendisinin ihlâs-ı etemmi kazanmış olmasıdır. Yani, yalnız ve yalnız rıza-i İlâhîyi esas maksat edinmiştir. Bu hususta, “Mesleğimizin esası, âzamî ihlâs ve terk-i enaniyettir. İhlâslı bir dirhem amel, ihlâssız yüz batman amele müreccahtır. İnsanların maddî mânevî hediyelerinden, hürmet ve teveccüh-ü âmmeden, şöhretten şiddetle kaçıyorum” der. (…) Hem ihlâsa verdiği gayet fazla ehemmiyet, yüz otuz parça eserinde yalnız İhlâs Risalesi’nin başına, “Lâakal her on beş günde bir defa okunmalıdır” kaydını koymasından da anlaşılıyor. Büyük Mahkeme Müdafaatı kitabında, “Risale-i Nur, değil dünyaya, kâinata da âlet edilemez; gayemiz, rıza-i İlâhîdir” demiştir.

İşte bu sırr-ı ihlâstandır ki, İmam-ı Gazâlî (r.a.) gibi en meşhur İslâm hukemalarının eserlerini tetebbû eden muhakkik ve müdakkik bir ehl-i ilim diyor ki: “Risale-i Nur’dan okuduğum bir sahifenin bana verdiği istifade, diğer eserlerin on sahifesinden daha fazladır.”

Felsefî eserlerle meşgul bir muallim, “Ben, bu kadar senedir ilmî ve felsefî eserlerle iştigal ettim. Risale-i Nur kadar beni ikna eden ve Garb eserlerinden ve felsefeden aldığım yaraları tedavi eden ve bu zamanın ihtiyacına tam cevap veren bir eseri görmedim;” bir edebiyatçı, “Benim aklım nursuz, kalbim mü’mindi. Risale-i Nur, hem aklımı, hem kalbimi tenvir ve nefsimi ilzam etti. Beni Cehennemî bir azaptan kurtardı;” bir doktor, “Risale-i Nur’dan istifadeye başladığım günü, hayata gözlerimi açtığım gün olarak biliyorum” (…) demiştir ki, bunlar binler itiraflardan birer nümunedir.

Yine bu azîm sırr-ı ihlâsa binaendir ki, Risale-i Nur talebeleri, iman ve İslâmiyet hizmetinde ağır şartlar ve kayıtlar ve tahdidatlar içinde muvaffak oluyorlar ve hayatlarını, Risale-i Nur’a ve Üstadlarına vakfetmişler. Risale-i Nur’u, sermaye-i ömür ve gaye-i hayat edinmişlerdir. Risale-i Nur dâvâsı, rıza-i İlâhî dâvâsı olduğu içindir ki, hamiyet-i İslâmiyeye mâlik mümtaz avukatlar, Risale-i Nur’un fahrî avukatı olmak ve dindar hakperest mücahit muharrirler, dünyayı istilâ edecek Nurun ilânında hissedar olmak şeref ve nîmetine mazhar olmuşlardır.

Risale-i Nur’un neşriyat ve fütuhatı ve tesiratı, sessiz, büyük bir ihtişamla muhteşem bir bahar mevsiminde intişar eden mevcudat gibidir. (Tarihçe-i Hayat, s. 1021-3)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*