Risale-i Nur mesleği ve zuhurat

Son zamanlarda hükümet ile muhalefet kesimleri arasında hürriyet ve istibdat tartışmaları şiddetlenmeye başladı. Muhalefet, demokratik bir muhalefet olma özelliğini hızla kaybediyor. 17 Aralık Sürecinde yeni katılımlarla muhalefet yeni boyutlar kazanmaya başladı.

Gezi Parkı eylemleri ile başlayan olaylar, Soma faciası ve Okmeydanı olayları gösterdi ki, muhalefet anlayışı demokratik meşrûiyetten giderek uzaklaşmaktadır. Muhalefet kesimleri, “âdeta mümkün hükümetin hangi suretini görse, hülya ile yine razı olmuyor. Şu hülyanin neticesi olan meyl-üt tahrib ile o sureti bozmaya çalışıyor. Meslekleri ihtilal ve fesaddır.” (Münâzarât, s.75)

Mesleği iman ve Kur’ân hizmeti olanlar, müsbet harekete, asayişi muhafazaya memurdur. Risale-i Nur mesleği, müspet hareketle asayişi ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan demokratik bir ortamı muhafaza mesleğidir. Çünkü, ancak böyle bir ortamdır ki, iman ve Kur’ân hizmetlerine zemin ve bahçe olabilir. Bu sebeple demokratik meşrûiyetini kaybetmiş, ihtilâl ve fesat odağı olmuş bir muhalefet anlayışına iştirak etmek, destek verecek ve hatta bunu çağrıştıracak eylem ve söylemler içinde bulunmak, Risale-i Nur mesleğinden çıkmaktır. Risale-i Nur mesleği bu sebeple, hiçbir siyaset cereyanına kapılmadan, siyasete demokratlık, özgürlük ve asayiş manasında temas eder. Ahrarı destekler. Bunun dışında hiçbir siyasî cereyanla ve muhalefetle bir alâkası söz konusu değildir. Böyle bir mesleği temsil ettiği sürece, üzerinde parti veya şahıs odaklı hiçbir siyasî etiketi taşımayacak, toplumun hiçbir kesimi tarafından siyasî bir cereyan olarak algılanmayacaktır.  

Risale-i Nur, siyasî mesleği ahrar olanları desteklemeyi, bunun dışında hiçbir siyasî cereyana tabi ve tarafgir olmadan iman ve Kur’ân hakikatlerinin neşrini öngörür. Günümüzde şiddetlenen antidemokratik, ihtilalci muhalefet cereyanı karşısında, Risale-i Nur mesleğinde gidenlerin çok dikkatli olması, bu fitne, ihtilâl ve fesat odakları hesabına geçecek hiçbir hareket ve söylemde bulunmaması elzemdir. Bilâkis, müsbet hareketi, asayişi ve demokratik toplumu muhafazayı fikren ve fiilen temsil etmelidir. Bu manada Risale-i Nur’un temel hak ve özgürlüklere, istibdata bakışı bizim için temel ölçü olmalıdır.

Hürriyet, moda tabiri ile özgürlük ne demektir? Bediüzzaman hürriyeti şöyle tarif etmiştir: “Hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve tedipten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşrûasında şâhâne serbest olsun.” (Münâzarât, s. 84) Yani, kural insanın hür olmasıdır. Hürriyetin meşrû sınırları ise hukuk tarafından belirlenmelidir. Herkesin meşrû hürriyeti güvence altına alınmalıdır. Bediüzzaman’a göre, bireyler hürriyetini kullanırken, ne nefsine ve ne de başkasına zarar vermemelidir. (Münâzarât, s. 82) Yoksa, sefahat ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. (Münâzarât, s. 81)

Kısaca, hürriyet, beşerî zaaf ve ihtiraslara tâbi ve esir olmak değil, kendi içinden gelen inanç ve duygularla, irade ile başkalarının hak ve hukukuna saygılı, adil ve dürüst olmanın sağladığı bir ayrıcalıktır.

Bediüzzaman istibdadı da şöyle tanımlamıştır:

“İstibdat tahakkümdür, keyfi muameledir. Kuvvete dayanarak insanları cebir altına almaktır. Bir kişinin reyidir. Suiistimallere gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyeti yok ve perişan eder. Sefâlet derelerinin en derinine insanı tekerlendiren ve âlem-i İslâmiyeti zillet ve sefâlete düşürttüren ve kin ve husumeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren, hatta her şeye sirâyet ile zehrini atan, o derece ihtilâfları Müslümanlar arasında vukua getirip, Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi dalâlet fırkalarını doğuran, istibdattır. Evet, taklidin babası ve siyasi istibdatın çocuğu olan ilmi istibdattır ki, Cebriye, Râfıziye, Mûtezile gibi İslâmiyeti karmakarışık, anlaşılmaz eden fırkaları doğurmuştur.” (Münâzarât, s. 24)

Bediüzzaman bu tesbitleri 1911 yılında neşrettiği Münâzarât isimli eserinde yapıyor. Sadece hükümetin istibdadından değil, istibdadın her türünden bahsediyor. İşte Risale-i Nur mesleğinden gidenler, bu tanım çerçevesinde bir hürriyet anlayışını temsil etmelidir. Menfi olan, asayişi bozan ve demokratik toplumu ortadan kaldıran istibdadın her türüne de muhalif olmalıdır. Günümüzde yaşanan olaylarda da duruşunu bu ölçülerle göstermelidir.

Risale-i Nur mesleği, ittifaktır, ittihaddır, uhuvvettir. İhtilâl, ihtilâf ve inşikak ise istibdadın mahsulüdür ve Risale-i Nur mesleğinin dışına çıkmaktır. Günümüzde istibdadın her çeşidi boy göstermiştir. Cemaatler üzerindeki ilmi istibdadın, kişi veya zümreden kaynaklanan rey-i vahid’in hangi boyutlara vardığını ve verdiği zararları, Risale-i Nur mesleği haricine çıkmak ve demokratik meşrûiyetten yoksun, ihtilâlci anlayışlarla yan yana durmak ve paramparça olmak gibi vahim neticeleri ile görüyoruz. Artık, Risale-i Nur’un hürriyet ve istibdada dair bu hakikatlerini sloganlaştırmak, başkalarına ders vermek yerine, kendi hal-i pürmelalimizi bu hakikatlerin mihengine vurup, biz kimiz, hangi meslekteyiz, istibdadın hangi türleri ile bu hale geldik gibi konularda bir durum muhakemesi yapmamız ve bu durumdan vazifeler çıkarmamız gerekmiyor mu? Çünkü, zuhurat Risale-i Nur mesleğini tam temsil edemediğimizi haykırıyor. Artık nazarlarımızı, afaktan enfüse çevirmemizin zamanı gelmiştir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*