Risale-i Nur resmîleştirilemez

Bundan böyle Risale-i Nur’a Kültür Bakanlığının sahip çıkacağı ve bunu yaparken “korsan” risale yayınlarıyla sadeleştirme tahrifatını da engelleyeceği şeklinde duyurulan “müjde”nin ne anlama geldiğini çok dikkatli düşünüp sorgulamak gerekiyor.

İşaratü’l-İ’caz’ın Diyanet’e bastırılması, Başbakanın meydanlarda bol bol Said Nursî’den bahsederken Bitlis’te bu eseri eline alıp kürsüden halka göstermesi ve diğer risaleleri de bastıracaklarını söylemesi bu “müjde” ile irtibatlandırılıp aynı bağlamda değerlendirilmeli.

Eğer bunlar devletin nihayet Risale-i Nur’a sahip çıkması anlamına geliyorsa, bu yönüyle olumlu bir gelişme olarak görülebilir belki.

Ama sahiplenme görüntüsü altında risale neşriyatını devlet tekeline alıp, Nur hizmetini her türlü baskı ve engele rağmen bugünlere taşıyan sivil inisiyatifin devredışı bırakılması gibi bir amaç güdülüyorsa, buraya çok dikkat!

Bediüzzaman’ın vefatından sonraki sürece baktığımızda, risalelerin talebeleri tarafından yürütülen basım ve neşri hizmetini engellemek için çok farklı girişimlere tevessül edildiğini, ama bir sonuç alınamadığını biliyoruz.

Acaba şimdi aynı teşebbüsler, farklı bir versiyonu ile tekrar mı vizyona sokulmak isteniyor?

Diyanet ve Kültür Bakanlığı kanalıyla risaleler neşredilerek konu devletin uhdesine alınırken, telif hakları mevzuatı çerçevesinde yapılacak bazı atraksiyonlarla, halihazırda farklı yayınevleri tarafından gerçekleştirilen Risale-i Nur neşriyatının “korsan yayın” kategorisine sokularak engellenmesi mi hedefleniyor?

Keza Nur cemaatlerinin, Gülen hareketi mensuplarınca ısrar ve inatla sürdürülen sadeleştirme tahrifatına yönelik haklı tepkisi de bu çerçevede kullanılmak mı isteniyor? Sadeleştirme yanlışının “çare”si olarak, insanlar, risalelerin devlet tekeline alınarak resmîleştirilmesi gibi bir başka yanlışa mı yönlendiriliyor?

Eğer öyle ise, buna kesinlikle rıza gösterilemez ve onay verilemez. Bütün Nur cemaatlerinin de buna karşı ortak tavır koyması gerekir.

Diyanet’in böyle bir projeye alet edilmesi de hiçbir şekilde tasvip edilemez. Risaleler, hele devlet ve iktidara bağımlı bir statüden hâlâ çıkarılamamış, vesayet altında resmî bir kurum niteliğindeki Diyanet üzerinden tekelci bir anlayışla resmî yayın şablonuna hapsedilemez.

Bediüzzaman’ın önemle vurguladığı gibi, hak ve hakikat, iman ve Kur’an inhisar altına alınamaz. Aksi yöndeki zorlamalar hem toplumda ciddî gerilimlere yol açar, hem de sosyal gerçeklere tosladığı için başarılı olamaz. 90 yıllık yakın tarih bunun örnekleriyle dolu.
(27 Mart 2014 tarihli yazımız.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*