“Risale-i Nur’da öyle manevî bir zevk ve cazibedar bir nur var ki…”

Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin, Sikke-i Tasdik-i Gaybî isimli eserinin 156. sayfasında, dokuz, on bir, on iki, on beş, on dört yaşındaki çocukların Risale-i Nurlara hizmetinden bahsediliyor. Ve konu başlığı olarak da, ‘Risale-i Nur’un küçük ve masum şakirdleri’ veriliyor.

Elli altmış talebe yazdıkları nüshaların bir kısmını Bediüzzaman’a da göndermişler.

Bediüzzaman da o parçaları üç cilt içinde cem edip, o masum şakirdlerin bazılarının isimlerini de kaydetmiş. Hatta örnek olarak, Ömer on beş yaşında, Bekir dokuz yaşında, Hüseyin on bir yaşında, Hafız Nebi on iki yaşında… gibi örnekler verilmiş.

Yani şu nokta hemen dikkat çekmiyor mu, dokuz, on’lu yaşlardaki bu çocuklara nasıl bir ruh yüklenmiş ki, Risale-i Nur eserlerini çoğaltmakla meşgul olmuşlar. Hatta tam burada Bediüzzaman bir sırdan da bahsediyor: “Bunların bu zamanda bu ciddî çalışmaları gösteriyor ki: Risaletü’n-Nur’da öyle manevî bir zevk ve cazibedar bir nur var ki, mekteplerdeki çocukları okumaya şevkle sevk etmek için icad ettikleri her nevi eğlence ve teşviklere galebe edecek bir lezzet, bir sürur, bir şevk Risaletü’n-Nur veriyor ki, çocuklar böyle hareket ediyorlar. Hem bu hal gösteriyor ki, Risaletü’n-Nur kökleşiyor; inşallah daha hiçbir şey onu koparamayacak, ensal-i atiyede devam edecek.”

Yani dokuz, on yaşlarındaki çocukların, yaşları kırk ellilerde olan, tabir yerindeyse işi başından aşkın, okuma yazması olmayan ihtiyarların, iş güç zamanında, çok zor acayip şartlar içerisinde kalkıp Risaletü’n-Nur hizmetlerine zaman ayırmaları gerçekten onun kudsî köklerine işaretler eden önemli bir özellik olsa gerektir.

Şu gelen paragrafı özellikle bir ele almanızı istirham ediyorum:

“Aynen bu masum küçük şakirdler gibi Risaletü’n-Nur’un cazibedar dairesine giren ümmi ihtiyarların dahi kırk-elli yaşından sonra Risaletü’n-Nur’un hatırı için yazıya başlayıp yazdıkları kırk-elli parçayı iki-üç mecmua içinde derc ettikleri, ümmi ihtiyarların, kısmen çoban ve efelerin bu acip şerait içinde herşeye tercihan Risale-i Nur’a bu suretle çalışmaları gösteriyor ki: Bu zamanda Risaletü’n-Nur’a ekmekten ziyade ihtiyaç var k; harmancılar, çiftçiler, çobanlar, Yörük efeleri, hacat-ı zaruriyeden ziyade Risale-i Nur’a çalışmaları, Risaletü’n-Nur’un hakkaniyetini gösteriyorlar.”

Bir de burada çok önemli bir sır daha var. Bediüzzaman çocuklardan ve ümmi ihtiyarlardan gelen metinleri tashih ederken çok zahmet çektiğinden ve vaktinde müsaadesizliğinden bahsediyor. Yani çok zaman alıyor. O sırada Bediüzzaman’ın hatırına bir konu geliyor ve manen kendisine deniliyor ki: “Sıkılma, bunların yazıları çabuk okunmadığından, acelecileri yavaş yavaş okumaya mecbur ettiğinden, Risale-i Nur’un gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl, hem kalp, hem ruh, hem nefis, hem his hisselerini alabilirler. Yoksa, yalnız akıl cüz’i bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler. Risale-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkiki ilimleri, başka ilimlere ve marifetlere benzemez, akıldan başka çok letaif-i insaniyenin de kuvvet ve nurlarıdır.”

Yani çocuklarımızın yapmış oldukları ‘okuma programları’ndaki çalışmalar, onları el yazması bazı metinleri, çizgileri aslında risalelerle olan tanışma antrenmanlarıdır. Onlar ne kadar yorucu da olsalar, onlara zaman ayırmak, onları değerlendirmek ve ciddiye almak, ‘manen denildi ki’ lere bakıldığında çok önemli işlerdir.

Bediüzzaman, masumların ve ümmi ihtiyarların noksan yazılarında iki faide var diyor ve ekliyor: “Birincisi: Teenni ve dikkatle okumaya mecbur ediyor. İkincisi: O masumane ve halisane samimî ve tatlı dillerinden, derslerinden, Risale-i Nur’un şirin ve derin meselelerini lezzetli bir hayretle dinlemek ve ders almaktır.” Said Nursî.
«««
Yaklaşım tarzı ne kadar ilginç. Çocukların ve ihtiyarların çalışmalarına; ‘masumane’, ‘halisane’, ‘samimî’, ‘tatlı dillerinden’, ‘derslerinden’, ‘Risale-i Nurun şirin ve derin meselelerini’, ‘lezzetli bir hayretle dinlemek ‘ ve ‘ders almak’… bakışı tam bir pozitif yüklemeleri gösteriyor.

O zaman şu an çocuklarla ilgilenen kahramanları, okuma programların yürüten muhabbet fedailerini yürekten alkışlamak gerekiyor.
«««
Kırıkkale’den konuyla ilgili müjdeli bir haber de geldi: Okuyucu pikniğine katılan ve orada takım kurup oyunlar oynayanlar, şimdilerde yine bir takım halinde okuma programına iştirak etmişler. Yani denilebilir ki, futboldan okuma programlarına bir köprü kuruluyor.

Artık gündem okuma programları…
Lütfen herkesin bir okuma programı mutlaka olmalı.
Her yaşa uygun programlar düzenlenmeli.
Yoksa, ihmal ettiklerimizin ihlâlleri yorar hepimizi.
Okuma programınız hayırlı olsun.
Aranızda kırk ellili yaşlarda, ümmî ya da masum şakirdler de olsun.
Programı olmayanlara lütfen yardımcı olalım. Her şehir, bir yaz döneminde birkaç program yapmalı.
Biz, otuz gençle hazırız.
Çanakkale tefekkürleri yapacağız inşallah.
Ya siz?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*