Risalelerin dâvâ metaforu içinde ele alınması

Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur için, “Yazılan sözler tasavvur değil, tasdiktir. Teslim değil, imandır.

Marifet değil, şehadettir, şuhuddur. Taklit değil, tahkiktir. İltizam değil, iz’andır. Tasavvuf değil, hakikattır. Dâvâ değil, dâvâ içinde bürhandır.” der. Bediüzzaman bu cümlede, Risale-i Nur’un fonksiyonelliği ile ilgili düşüncesini dâvâ metaforu içerisinde ortaya koyar. İfadeye dikkat edilirse Risalelerin ortaya koyduğu gerçekliklerin bir dâvâ olmadığı görülecektir. Esasen anılan cümlede ortaya konan fonksiyonlar dâvâ olmamakla birlikte, bu fonksiyonların her biri dâvânın halli için yargılama sürecinde gözetilmesi ve irdelenmesi gereken yönelişleri ifade eder.

DÂVÂNIN NİTELİĞİ

Risale-i Nur dâvâ değilse ve görülmekte olan bir dâvânın yargılama sürecinde kararın oluşmasında fonksiyon üstlenen konumundaysa, bu durumda önceden başlatılmış bir dâvâ var demektir.

Peki  bu dâvâ  ne zaman başlatılmıştır?
Dâvânın konusu nedir?
Ve  tarafları kimlerdir?

Söz konusu dâvâ insanın yaratılışı ile başlamıştır. Dâvânın konusu: insanın esma bilgisi ile diğer varlıklara rüçhaniyet göstermesi, bunun sonucunda Allah tarafından halife seçilmesi, İblis’in ise bu tercihe itirazda bulunmasıdır. Dâvânın tarafları; insandan yana tercihte bulunan Allah ile, bu tercihin yanlışlığını dile getiren İblis’tir.

RİSALELERİN DÂVÂDAKİ İŞLEVİ

Gelelim Risalelerin yargılama sürecindeki fonksiyonuna. Yargılama faaliyeti değişik aşamalardan oluşur. Kunter bu faaliyeti biyolojik bir bünyenin gelişim sürecine benzetir. Biz bu ilk yazımızda elimizden geldiğince Risalenin ele aldığı tasavvurdan tasdike konusunu dâvâ metaforu içinde, verili durumla karşılaştırmasını yapacağız.

Usul hukukunda, bilhassa ceza usul hukukunda rasyonel delil sistemine uzun bir süreçten sonra geçilebilmiştir. İlk safha ispat vasıtalarının hiçbir kurala bağlı olmadığı ilkel dönemdir. Akabinde kısmen kurallara bağlı olan mistik safha gelmiş, daha sonra ise doğru düşünmenin usulünü belirleyen mantık kurallarına göre delillerin ortaya konulduğu rasyonel döneme ulaşılmıştır.

Risale-i Nur üstlendiği veraset-i risalet görevinde elbette içinde bulunduğu rasyonel dönemin mantık kurallarına uygun delil yöntemini göz ardı edemezdi. Ve etmedi. Başarısının ve diğer eserlere göre daha çok teveccühe mazhar olmasının altında, iddialarını çağın gerektirdiği delillerle ortaya koymasının payı büyüktür.
Keza Risale-i Nur’un tevhid meselesinde vardığı derinlikte rasyonel dönemin mantık usullerini kullanmasının ve olgular dünyasını tefekkür etmesinin payı büyüktür. Esasen şu bilinmelidir ki, beliren ihtimalleri ayıklamak için elde kural ve olgu yoksa doğru tasdik tenzih, kural ve olgu yetersiz ise doğru tasdik teşbih, yeterli kural ve olgu varsa o zaman doğru tasdik tevhit olarak belirir.

TASAVVURDAN TASDİKE

Gel gelelim Bediüzzaman’ın ifadesindeki tasavvurdan tasdike fonksiyonunun yargılama aşamasındaki karşılığına. Yargılamada ilk aşama, mümkün ihtimallerin teke indirilmesidir. Yani ortaya çıkan sonucun fail ve mef’ulünü, sanık ve mağdurunu, dâvâcı ve dâvâlısını belirleme, yani soruşturma dönemidir. Bu aşama Risale ekseninde, tevhidin ilk basamağı olan vücud da tevhid arayışına, bir diğer tabirle tasavvurdan tasdike geçiş dönemine tekabül etmektedir.

Tasavvurdan tasdike varış: İnsan zihni hakikat hakkında şüphelerini yenmek üzere mümkün halleri tasavvur eder, bu mümkün haller mutlak belliliği göstermez. Sadece bir aşamadan sonra ihtimal olarak kendini ortaya koyar. Mümkün hallerin belli bir aşamadan sonra oluşturduğu ihtimaller, bir dereceden sonra kanaate dönüşür. Yani şüphe yenilir ve yerini kanaat alır. İspat hükmü için aranan bellilik budur. Konuyu daha anlaşılır kılmak için Weber’in iğne örneğini verelim. İki ucu da sivri bir pergel alalım. Bu pergelin uçları arasında aralık fazla iken cildimize batırdığımızda iki batış hissederken, uçları birbirine yaklaştırıp cilde batırdığımızda tek batış hissederiz. Bunun gibi, iki imkândan biri azalıp, diğeri çoğalınca, çoğalan ihtimal bir noktaya gelince, bu nokta inanış ve kanaat noktası olarak belirir.

Risalelerde bu yöntem çokça kullanılmıştır. Meselâ Tabiat Risalesinde varlığı yaratma noktasında beliren dört ihtimalin teke indirilmesi, yine Şeytanla münazara bölümünde iki ihtimalin teke indirilmesi, Küçük Sözler’de varılan yerin sahibinin bulunması hep bu cümledendir. İblis’in Nas Sûresinde yer verilen vesvas ve hannas özellikleri sebebiyle olgudan olaya, olaydan faile varmayı gerçekleştirememesine karşın, insan ünsiyet sahibi olarak, olgulardan olaylara, olaylardan faile varmayı akledebilmiştir. İnsanın bu becerisi Allah’ın insanı cinlere tercihinde haklılığına, İblis’in itirazında haksızlığına delil teşkil etmektedir. 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*