Ruh ve az ilim

İsra Suresi, 85. ayet Elmalılı meali:

“Bir de sana ruhtan soruyorlar, de ki: ruh Rabbimin emrindendir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.”

Müşrikler Peygamber Aleyhisselatüveselamı sıkıntıya maruz bırakmak için Yahudilerden yardım istediler. Yahudiler de cevabı zor olan üç sualin sorulmasını tavsiye ettiler: Ashab-ı Kehf, Zülkarneyn ve ruh. İşte mezkur ayetin bu üç sualden ruh hakkında olanı cevaplamak üzere nazil olduğu tefsirlerde beyan ediliyor. Diğer iki sualin cevabı ise Kehf Suresinde verilmiş.

İsra suresinde geçen 85. ayette ise ruh hakkında çok kısa bir tanım verilerek, bu konuda çok az bir ilim verildiği beyan edilmektedir. Ayette geçen “az ilim” tabiri ise tefsirlerde çok çeşitli izahlara tabi tutulmuş.

Bu konuda bir kaç hususu nazarlara sunmak gerekiyor:

Birincisi:

Bazı tefsirlerde beyan edildiği gibi, ayette geçen “size ilimden ancak az bir şey verilmiştir” cümlesi içindeki siz tabiri Yahudileri kastetmektedir. Yani suallerin kaynağı olan Yahudilere ruh konusunda çok az ilim verilmiştir.

İkincisi:

Peygamberimiz(asm) elbette ki ruhun mahiyetini tam olarak biliyordu. Zira Sahib-i Mirac olan, alem-i mülk ve melekutu gezen, cennet ve cehennemi müşahede eden, Kab-ı Kavseyn makamına kadar yükselen bir zatın ruhu tam olarak bilmemesi mümkün değil. Demek ki, ayette geçen siz tabirine Resul-u Ekrem dahil değil, çünkü ruhun mahiyeti ona açık ve ayandı.

Üçüncüsü:

Aynı Peygamberimiz(asm) gibi, ateşte yanmayan Hazret-i İbrahim(as), havada uçan Hazret-i Süleyman(as), denizi şak eden Hazret-i Musa(as), balığın karnında bir gün geçiren Hazret-i Yunus (as) gibi peygamberler de ruhun mahiyetine vakıf zatlardı.

Dördüncüsü:

Bediüzzaman Said Nursi, İmam-ı Gazali, Abdülkadir-i Geylani gibi büyük alimlerin eserlerindeki açıklamalara bakılırsa; büyük evliya ve asfiya gibi zatların da ruh ile ilgili mühim bilgilere sahip oldukları görülür.

Beşincisi:

ilim maluma tabidir. Yani ilim denen şey malumun tanım ve tasvirdir. Malumu olmayan bir bilgi ilim safhasına girmez. Olsa olsa bir tasavvur ve hayaldir. Öyle ise insanların bir çoğuna verilmeyen ruh bilgisi malumu tezahür etmeyen bilgidir.

Zira ,ruh nuranidir. Bir anda binler yerde bulunabilir. Zaman ve mekan ruhu kayıt altına alamaz. Ruh için bir, bin fark etmez. Vücudun her yerinde faaliyette olduğu gibi, hiç bir yerinde de değildir.

İşte bizler bu bilgiyi mücerret olarak biliyoruz. Ancak malumunu yaşayamıyoruz. Ya da akıl ve fikir melekemiz bu işlerin mahiyetini kavrayamıyor. Bu nedenle ruhun faaliyet ve tezahürü ve kabiliyeti hakkında çok az bir ilme sahip oluyoruz.

Başta Peygamberler olmak üzere büyük evliyalar ruhun malumunu da yaşadıkları için, yani ruhun kabiliyetleri onlarda tam olarak inkişaf ettiği için, ruhun mahiyeti hakkında tam bir ilme sahip oluyorlar. Yani meseleyi yaşayarak görüyorlar. Bu nedenle ateşe atılan Hazret-i İbrahim’i ateş yakmıyor. Hazret-i Süleyman hiç vasıtasız rüzgara binip uçabiliyor. Nurani mahiyete bürünmüş bazı evliyalar bir anda birkaç yerde bulunabiliyor. Peygamberimiz(asm) bir kaç dakika süresince alem-i mülk ve melekutu gezebiliyor.

İşte yüzlercesini görebileceğimiz bu misaller ruhun kabiliyetinin inkişafından dolayı meyana geliyor. Bu tür hadisleri yaşayan zatlar da ruh ve mahiyeti hakkında mühim bilgilere sahip oluyorlar.

Demek ki mezkur ayette geçen “ size ilimden ancak az bir şey verilmiştir” cümlesindeki siz tabirine Allah’ın bazı kulları dahil değil. Zira Cenab-ı Hak başta peygamberler olmak üzere bir çok veli kuluna ruh hakkında malumu ile birlikte yüksek bir ilim vermiş.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*