İnsanlar sureten ve zahiren birbirlerine benzerler. Tüm aza veorganlarımızda büyük bir benzerlik vardır. Vücudumuz, ellerimiz,kollarımız, gözlerimiz, kulaklarımız hemen hemen aynıdır. Zahiren buböyle. Ancak işin aslına bakıldığında zahiri benzerlik altında büyükfarklılıklarımızın olduğu gözükür. Görünüşte birbirinin aynı gibigözüken insan vücudu, hakikatte ve mahiyette birbirine benzemez.Yüzümüzden başlayalım:
Zahiri nazarla bakıyoruz. Her insanın yüzünde göz, burun, kulak, ağız ve dil gibi azalar var. Fakat bu kadar benzerlik içinde hiçbir insanın yüzü bir diğerine benzemez. Kudret-i İlahiye tarafından 30×20 santimetrelik bir suret çerçevesi içine milyarlarca insan sureti yerleştirilmiş ve bu suretler asla ki birbirinin aynı değil. Hatta bırakın yüz gibi geniş bir cismi, gözler, kulaklar, diller, burunlar bile aynı değil. Gözdeki bu farklılığı ancak bu asırda fark eden bilim dünyası, bu günlerde güvenlik için göz retinasını kullanıyor. Aynı zamanda seslerimiz farklı, parmak uçlarındaki çizgilerimiz farklı, vücudumuzdaki elektrik voltu farklı ve hakeza…
Sadece zahiri görüntü olarak değil, insan cismi fonksiyon, işlev, canlılık ve mahiyet açısından da farklıdır. Bir bebeğin vücudundaki üretim, canlılık ve fonksiyonlar elbette ki, yetmiş yaşını devirmiş bir ihtiyar insanın vücudu ile aynı değildir. Yirmi beş yaşındaki genç bir insanın hayat direnci ve hayat enerjisi muhakkak ki, yaşlı bir insan ile benzer değildir. Yani zahiren göründüğü şekliyle tüm insanlar aynı vücudu taşıyor gibi, ama mahiyet itibari ile tamamen birbirinden farklı fonksiyon icra ediyorlar.
Nasıl ki maddi vücutlarımız farklı, aynen öyle de, manevi mahiyetlerimiz de farklı. Hislerimiz, duygularımız, beklentilerimiz, manevi hallerimiz… Aynı şekilde ruh ve cisim arasındaki münasebetler, bağlar; ruh ile cisim arasındaki denge bile farklı.
“Ruh, cesed hesâbına zayıflaşır; cesed, ruh hesâbına inceleşir;(Sözler,489)” sırrınca bazı insanlarda ruhlar ceset hesabına zayıflaşırken, bazılarında ise ceset ruh hesabına inceliyor, latifleşiyor, adeta ceset ruhun hayat tarzına yaklaşıyor.
Mesela bizler büyük bir ateş yığını içine girsek, muhtemelen cesedimiz yanar ve ruh ceset kafesinden uçar giderdi.
“Öyle ise, Hazret-i İbrâhim’in cismi gibi, gömleğini de ateş yakmadı; ve ateşe karşı mukàvemet hâletini vermiştir. İbrâhim’i yakmadığı gibi, gömleğini de yakmıyor.(Sözler,237)” hakikati gereği İbrahim Aleyhisselamın vücudunu ateş yakmıyor. Hatta gömleğini bile yakmıyor. Demek ki onun cismi ile biz normal insanların cismi, mahiyet itibari ile aynı değil. Zira bizim cisimlerimiz ateşte yanarken onun cismi yanmıyor.
Mesela Resul-u Ekrem Efendimizin gölgesi yere düşmezdi. Güneş ışığı onun nurani vücudundan, bir camdan geçer gibi, hiçbir kesif engelle karşılaşmadan geçip giderdi. Demek ki Resullulahın(asm) vücudu tam bir nuraniyet özelliğine sahipti ki, ışık gibi yarı nurani bir mahiyet onun vücudunda kesif bir engelle karşılaşmazdı.
Demek ki, diğer insanların vücutları ile Resulullahın vücudu zahirede aynı gözükürken, hakikatte ve mahiyette yerden göğe kadar bir fark vardı. Bizler ancak koşmak suretiyle saatte en fazla 20-30 kilometrelik bir mesafe alabilirken, Resulullah “Acaba latîf cismi, urûcda sür’atli olan ulvî ruhuna tâbi olmuş, ruh süratinde hareketi…” sırrınca bir gece birkaç salise içinde Mescid-i Aksaya gider, oradan da ulvi alemlerde gezer, Mirac yoluyla tüm mekanlarda seyahat ederdi.
Aynı şekilde, “Âdetâ beden-i misalî letâfetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semâvatta” bulunan İsa (as), iki bin küsur senedir o nurani cismi ile semada yaşamaya devam eder, yeme ve içmeye ihtiyaç duymaz.
Ve yine, ”Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyet değillerdir. Bazen, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir(Mektubat,11)“ sırrınca Hızır Aleyhisselam tüm zaman ve mekanlarda yaşamaya devam eder.
Misalleri çoğaltmak mümkün.
Bu misallerden anlıyoruz ki, bu dünya şartları içinde bile cisimlerimizin mahiyeti farklı. Bu farklılık sadece peygamberle normal insanlar arasında değil, tüm insanlar arasında vardır. Ruh ve cisim arasındaki münasebet, bağ ve denge her insan için farklıdır. Cisimlerin incelmesi durumunda ruhi hayat daha da güçlenir. Bunu her insan kendi hayatında test edebilir. Mesela belli bir süre ile cismi ağırlaştıran çok yemek, çok içmek ve çok uyumak gibi hallerden uzak durulsa, insan ruhu genişlemeye başlar, manevi alemlere karşı açılımlar olur ve en azından rüyalar yolu ile ile insan ruhu ulvi alemlerde daha serbest hareket edebilir.
Benzer konuda makaleler:
- Meleklerin ve ruhların sür’ati
- Haşirde cesetlerin inşası nasıl olacak?
- “Levlake” Hadis-i Şerifi, Big Bang Teorisi ve Peygamberimiz (asm)
- Meleklerde akıl var mıdır?
- “Bast-ı Zaman” veya Zaman Genişlemesi
- Ruh ve ceset irtibatı
- Yaratılıştaki Adalet ve Farklılıklarımız
- Zât-ı Ahmediyenin (asm) nuruyla âlemin şekli değişti
- Gülen Grubu ve Ak Parti
- Ruh Sürati, Hayal Hızı
İlk yorum yapan olun