‘Ruhunu kaybetme’ üzerine düşünceler

‘Ruhunu kaybetmek’ tâbiri düşüncelerimi ancak ortaya koyabiliyor. Ölü diyemiyorum çünkü hayat belirtisi olan hareket var. ‘bir …ın ruhu’ denildiğinde, bu tabirin hayat emaresinden daha farklı olduğunu biliriz; kimi zaman fikir akımları için kullanırız bu tâbiri, ‘ruhunu kaybetmiş’ deriz, çizgisinden saptığını belirtmek için… Kimi zaman kavramlar için kullanırız, ‘ruh-u aslîsine dönmeli’ deriz.

Bazen de fethedilmesi ile tarihte yeni bir sayfa açılmasına öncülük etmiş bir şehrin, modern zaman hallerine bakarak bu tâbiri kullanırız, ‘Bu şehir ruhunu kaybetmiş’ diye…

“İnsan, âlemini değiştirmeden ruhunu kaybeder mi?” sorusuna ancak bu tabirle karşılık verilebilir. ‘Ruhunu kaybeden insan’ sadece cansız bedenler için kullanılmaz olduğunu bu tabirle anlayabiliriz.

Ruhunu teslim eden dendiğinde daha güvenilir bir mânâ açılır önümüze. Kaybetmek ve teslim etmek mânâları irdelendiğinde, birinin olmaması gereken bir durumu; diğerinin de olması gerekenin olması gerektiği gibi gerçekleştiğini çağrıştırdığını görürüz. Önceki olanı yitirilen birşeyi, sonraki olanı ise bir emanet taşıma bilinci içerisinde eldekinin adrese ulaştırılmasını anlatır bizlere.

Hayat ‘kaybetmekler’ ve ‘teslim etmekler’ üzerine var ediliyor, denilebilir. İradelerimizle yaptığımız seçimler, aynı fiillerin mânâlarını ya kaybetmek ya da teslim etmek olarak belirliyor. Parmakların, klâvye üzerinde heyecanla tuşları dolaşması, kaybetmek ve teslim etmek mânâlarına hizmet ediyor. Çarşaf çarşaf gazeteler; renkli renkli dergiler; 24 saat konuşan TV’ler; her daim güncellenen web siteleri; dersine çalışan öğrenciler; maksadını arayan yolcular… Hepsi, ya kaybetmek ya da teslim etmek için varlar. Gelecek kaygısı ile oluşturulan haller; güvenle dolu hayaller; kaygılı gözlerle izlenen gençler; zamanın ruhuna uymadığı düşünülen yaşlılar… Kaybetmek ve teslim etmek mânâları etrafında geziniyorlar.

İnsanları konuşmaya sevk eden de kaybetmemek veya teslim etmek kaygısı olmalı. İfade etmek istediklerimiz ya kaybetmek ya da teslim etmek hanesine yazılıyor gibi bir durum söz konusu. Belki de teslim ettiğimizi sanarken kaybediyoruzdur… En güzeli de söylemek istediklerimizi ‘kaybetme kaygısı’ taşıyarak ifade etmek oluyor bu noktada. Zaten konuştuklarımıza güzel elbiseler giydiren de bu kaygı değil mi?.. Kaybedenlerden olmama arzusu. Hava akımına vesile kılınan sıcaklık farkı gibi, mânâlar arasındaki ‘kaybetmek’ ve ‘teslim etmek’ ayrımı bizleri konuşturuyor. Birbirimizin dilinden kulağına veya gönlüne doğru akıyoruz…

Hayatıma bu pencereden baktığımda ne görüyorum? İki kavram arasında bir tercih. Ve bu tercihlerden ortaya çıkan mânâlar. Ve bu mânâların toplamından ortaya çıkan bütün insanlığın genel bir görünümü.

Sanki ibre ‘kaybetmek’ tarafını gösterir bir durumda; ruhunu kaybedenlerin çokluğu rahatsız edici bir seviyede, sanki… Ruhunu yakalayan kavramlar, ruhunu kaybetmeyen şehirler ‘teslim etmek’ uğruna yola çıkan düşüncelere bağlı.

Teslim etme kaygısı taşıyanlara selâm olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*