Rüzgâr, fırtına ve kasırgalar

Rüzgârları da Biz aşılayıcı olarak gönderdik, sonra gökten bir su indirip onunla sizi suladık. Yoksa o suyu hazinesinde saklayan siz değilsiniz.” (Hicr Sûresi: 22) “Onlar mı hayırlı, yoksa karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen Allah mı? Allah, onların ortak koştuğu şeylerden pek yücedir.” (Neml Sûresi: 63)

Kelâm-ı Ezelî olan mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de, yarattığı varlıklardan bahseden ve onları kendi Zâtına delil gösteren Cenâb-ı Hak, rüzgârları da nazarımıza vermekte ve onlardan ibret almamızı istemektedir. İbret nazarıyla bakılan her şey, bu durumda hem ilim, hem de iman haline dönüşmektedir.

Kur’ân-ı Kerim’i çağımız insanının anlayışına en uygun bir tarzda tefsir ve îzah eden Bediüzzaman Hazretleri, rüzgârların da tabiî ve tesadüfî olaylar sonucu meydana gelmediğini, bilerek, kasten ve çok faydalara dayalı olarak yaratıldığını söylemektedir: “Şimdi, rüzgârlara bak ki; sair hakîmâne, kerimâne faydalarının ve vazifelerinin şahadetiyle, gayet mühim ve kesretli vazifelere koşuyorlar. Demek, o dalgalanmak bir Sani-i Hakîm tarafından bir tavziftir, bir tasriftir, bir kullanmaktır. Dalgalanmaları ise, emr-i Rabbanînin çabuk yerine getirilmesine sür’atle çalışmaktır.” (Sözler: 1093)

Cenâb-ı Hak, bu dünyadaki icraatlarını sebepler perdesi arkasından yapmaktadır. Âleme koyduğu kanunları vardır. O kanunlara “Âdetullah kanunları” denir. Maalesef, tabiatçılar tarafından “Tabiat kanunları veya Doğa kanunları” olarak isimlendirilmektedir. Hâlbuki, hiçbir şeyin tabiî ve tesadüfî olarak vücuda gelmediği ve bir kast ve iradeyle îcat edildiği apaçık görülmektedir. Rüzgârların meydana gelmesi de öyledir.

Güneş ısısının etkisiyle yerküre ısınır. Fakat her taraf eşit derecede ısınmaz. Isınan hava genişler ve hava basıncı azalır. Böyle alanlara alçak hava basıncı denir. Soğuk alanlarda ise hava basıncı yüksek olur. Yüksek basınç alanlarından, alçak hava basıncı olan alanlara doğru havanın su gibi akmasına rüzgâr adı verilir. Rüzgârların, bitkilerin döllenmesinde ve aşılanmasında fonksiyonları vardır. Başta zikrettiğimiz âyet, bu vazifenin rüzgârlarla ifâ edildiğini haber vermektedir. Daha bilmediğimiz binlerce vazifeleri içinde, yelkenli gemilerin sevk edilmesinde de vazife görür. Yağmur yüklü bulutların ihtiyaç olan yerlere götürülmesi de rüzgârlar sayesinde olur.

Yüksek basınç alanlarından, alçak basınç alanlarına havanın akımı bazen saatte altmış-yetmiş kilometreyi geçer. Böyle rüzgâr akımlarına fırtına diyoruz. Yüz-yüz elli kilometre hıza ulaşırsa, buna da kasırga adı verilir. Evlerin çatılarını uçuran, ağaçları köklerinden söküp atan, insanları sağa-sola savurup fırlatan kasırgalar, bir çok âfetlerde olduğu gibi insanları düşündürmelidir. Kâinatta hiçbir şey tesadüfen olmadığı gibi, bu kasırgalar da tesadüfen olamaz. “Acaba hangi günahımızla bu musîbete müstehak olduk?” diyerek istiğfar edilmelidir.

Hızı saatte iki yüz-iki yüz elli kilometreyi bulan ve çoğu Hint, Çin ve Büyük Okyanus’ta meydana gelip, dünyanın dönüş istikametinin tersine, yani batıdan doğuya doğru esen çok şiddetli kasırgalara “Tayfun” adı verilir. Tayfunlar, büyük tahribat ve yıkımlara sebep olur. Dev dalgaların oluşmasına ve sahil şeridindeki yerleşim yerlerinin alt üst olmasına sebebiyet verir.

“Âd kavmi ise dehşetli ve dondurucu bir kasırga ile helâke uğradı. O kasırgayı Allah onlara yedi gece, sekiz gün musallat etti. Onları görseydin, kökünden koparılmış boş hurma kütükleri gibi yıkılıp kalmışlardı. Şimdi onlardan hayatta kalan birisini görüyor musun?” (Hâkka Sûresi: 6-7-8)

Kâinatta her şey Allah’ın ilim, irade ve kudretiyle cereyan ediyor. Onun ilmi dışında bir ağacın dalından bir yaprak bile düşmez. O sonsuz kudret sahibidir. İsyan eden topluluklara, dilediği zaman bir unsuru musallat eder, üzerlerine gönderir ve daha dünyadayken cezasını verir. Ancak, rahmeti gazabını geçmiş olan Allah, ekseriyetle kâfirin cezasını âhirete bırakır. Çünkü, onun cezası bu dünyaya sığışmaz. Ara sıra gazap sillesini vurur, tâ ki, insanlar intibaha gelsin ve hatasından dönsün diye. Bu da O’nun ayrı bir rahmet tecellisidir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*