Sabahın bereketinden istifade edebilmek

Zihinlerin dağıldığı, akılların sersemlediği, insanı boğan cereyanların arttığı günümüzde, zamanı kullanmak çok daha önem arz etmektedir.

İnsanın gününü planlaması, zamanlama yapması, günün bereketlenmesi günün içine pek çok şeyleri sığdırmak adına çok önemlidir. Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şerifinde, insanların çoğunu aldatan iki şeyden birisinin boş vakit olduğunu belirtir.

Bunun için zamanlama ve planlamanın başlangıç noktası önem arz etmektedir.

Gününü saat dokuz, onlarda yaşamaya başlayan birisi, daha baştan, en kıymetli saatlerini kaçırmış ve geri kalan kısmı da bereketsizleştirmiş olmaktadır.

Güne hiç plan ve program yapmadan başlayan bir insan ise, o günü öldürdüğü gibi, kendini de manevî olarak öldürmüş olmaktadır.

İnsanın dünya ahiret işlerindeki muvaffakiyet, zaman tanzimini iyi yapması ile alâkalıdır. Ahiret kazanımı, dünyadaki imtihan olan zaman dilimini nasıl kullandığımızla alâkalıdır. Dünya işlerinin tanzimi de yine zamanı verimli kullanmakla mümkündür.

Bu yüzden günü, yılı, ömrü takvimleştirerek, zamanlamanın çok iyi yapılması şarttır.
Risâle-i Nur’da bir gün için, yirmi dört altın tabiri kullanılır. Yani insanın her bir ânı, aslında altın hükmündedir.

Bir Müslümanın gününü planladığı ve başladığı ilk nokta, sabah namazı olmalıdır. Her şeyde olduğu gibi, çalışmada da zamanlama çok önemlidir. Özellikle zihnî çalışma açısından sabah namazı vakti elmas kıymetindedir.

İnsan vücudunu faaliyete geçiren ve zinde tutan hormonlardan birisi, kortisoldur. Yapılan araştırmalara göre, bu hormonun kanda en yüksek olduğu seviye, sabah vaktidir. Günün ilerleyen saatlerinde bu hormon, git gide düşer ve gece saat on bir sıralarında en düşük seviyeye ulaşır. İşte bu yüzden, verimli bir faaliyet, özellikle zihnî, tefekkürî çalışmalar için en uygun zaman, sabahın erken saatleridir.

Öyle ki Müslümanın zaman tanzimi, ibadetlerine göre dizayn edilmiştir. Hayat, sabah namazı ile başlar ki, bu emr-i İlâhî, içinde birçok hikmet barındırır. “Yaratan bilir, bilen konuşur” kaidesince, kullarının gün tanzimini, ibadet saatleriyle programlayan Cenâb-ı Hak, her namaz vaktini mühim bir inkılâp vakti olarak belirlemiştir.

Ne yazık ki, pek çok yönleriyle dünyevîleşme hastalığına düşen asır Müslümanları, bu noktada da ehl-i dünyadan pek farklı değildir. Gecenin geç saatlerine kadar çalışırken, kortisol hormonunun yüksek olduğu sabahın erken saatlerini uykuda geçirme hastalığı, tam bir gaflet hâlidir. Oysa gecenin uzun süren, fakat verimsiz saatlerini değerlendirmeye çalışmak yerine daha kısa sürede, fakat daha çok verim alınacak sabah vakitlerini değerlendirmek; hem günü bereketlendirecek, hem de zihnî olarak daha verim alınacaktır.

Bizim dinimizin ve Müslümanın bir özelliği olması gereken ‘sabahın erken saatlerinde hayata başlamak’ alışkanlığı, bugün Avrupa’nın, özellikle de İsrail devletinin bir prensibi haline gelmiştir.

Sabahın kıymetini anlayan Avrupalılar, akşam dokuz – ondan sonra, sokakları terk edip, evlerine dinlenmeye çekilerek, sabahın dört-beşlerinde çalışmak için sokaklara dökülmektedirler.

İşte gayr-i Müslimler, bilmeden Sünnet-i Seniyeye uygun bir hayat tarzı geliştirmişler ve başarılı olmuşlardır. Mehmet Âkif’in veciz ifadesinde olduğu gibi, “Onların yaşayışları dinimiz gibi, dinleri yaşayışımız gibi” bir hayatları vardır.

O halde, daha düzenli bir hayat, Sünnet-i Seniyeye göre zaman tanzimi, hayatımızın bir prensibi olmalıdır.
Evlerdeki anne babaların bu hayat tarzı, çocukların dünyasında da etkili olacak ve hayata erken başlamanın bereketiyle, akıllı, başarılı, prensipli evlâtlar yetişecektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*