
Sabır Nedir?
Sabır: Acıya ve zorluğa tahammül etmek, katlanmak, zorluklar karşısında telâş göstermeksizin mukavemet etmek. Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryat etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. Muharebede şecaat göstermek. Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek. Güçlü ve dirençli olmak gibi manalara gelir.
Sabır ve İman İlişkisi
Peygamber Efendimiz (a.s.m), “Sabır rızadır” buyurmuştur. Diğer bir hadîs-i şerifte ise, “Sabır imanın yarısı, Allah’ın her türlü hükmüne gönülden teslimiyet ise imanın tamamıdır.” diyor. O halde sabır, Allah’ın takdirine rıza göstermektir. O’ndan gelen her şeyi gönül hoşnutluğu ve memnuniyetle karşılama halidir.
Sabrın bir kuvvet olduğu Risale-i Nur’da anlatılıyor. Nasıl ki madde olarak ağır bir cismi kaldırmak için insanın adalelerinin kuvvetli olması gerekir, hadiselerin ağırlığı karşısında da sabır kuvvetine ihtiyacımız vardır. Cenab-ı Hakk, kulunun ihtiyacına göre hazır ana yetecek kadar takviye edilen bir kuvvet verir. O şartla ki, suistimal edilmeden doğru kullanılsın.
Peki sabır kuvvetini istikamette kullanmanın formülü nedir? “Geçmişe ve geleceğe dağıtmadan hazır ana kullanmak.”
İnsanoğlu hayat yolculuğunda her an farklı imtihanlardan geçerken, verilen nimetler şükrü iktiza ederken, musibetlere de sabır ile mukabele gerekiyor. Musibet anında sabır göstermek insanı teslimiyete, o da tevekküle, o hal de huzura ulaştırırken, bunun aksine şikayetlenmek “musibeti ikileştiriyor.”
“Cenab-ı Hakk’ın insana verdiği sabır kuvvetini evham yolunda dağıtmazsa, her musibete karşı kâfi gelebilir.” (Lem’alar)
Sabır Kuvvetini Tüketen Unsurlar
Fakat kişi olumsuz gibi gördüğü bir hadise karşısında evham duygusunun tesiriyle, nefsin hücumunda gafil avlanmasıyla, hayat-ı dünyeviyeye fazlaca ehemmiyet vermesiyle gibi durumlarda sabır kuvvetinin istikamette kullanılması ihtimali ortadan kalkabilir. Kişi sabrını geçmişten gelen korkular ve gelecekten gelen endişelere dağıtarak hazır anı boş bırakırsa, şeytan o kimsenin bu zayıf anından istifade ederek hücuma geçer. Bu durumdaki kişi kendine manen zulmetmeye başladığı gibi, şikayetlenerek Cenab-ı Hakk’ın şefkat ve merhametine lâyık olma hakkını da kaybediyor.
“Sabır kuvvetini mazi ve müstakbele dağıtıp hal-i hazırdaki musibete karşı sabrı kâfi gelmez, şekvaya başlar. Âdeta (hâşâ) Cenab-ı Hakk’ı insanlara şikayet eder. Hem çok haksız bir surette ve divanecesine şikayet edip sabırsızlık gösterir.” (Lem’alar) diyor Risale-i Nur’un satırlarında.
Kul olarak aciz yaratılmışız. Nokta-i istimdadımız ise Allah’tır (c.c). O’ndan daima yardım istenilmeli ki, nefis ve şeytan hükmederek evham duygusunu işletemesin. Rahmet ve selamet, “Ya Sabur” diyerek, ağırlıklarımızı Cenab-ı Hakk’a bırakmaktan başka ne ile mümkündür?
“Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.” âyetindeki sırra mazhar olabilmek için yakınmayı terk etmek, musibeti gönül hoşnutluğu ile karşılamak ve günahlardan ictinap ederek takva haline ulaşmak, kulluk yolunda ciddi ehemmiyet arz eder.
Risale-i Nur’da yapmakla mükellef olduğumuz üç sabır olduğu geçmektedir:
- Musibete karşı sabır
- Günahtan çekinmekte sabır
- Taatta (ibadette) sabır
Sabır ve Sebat Arasındaki Fark
Peki sabır hiçbir şey yapmadan beklemek midir? Aksine, kişinin iç dünyasında ciddi anlamda bir hareket söz konusudur. Sabır; müspet ve sağlam bir duruş sergileyen aktiflik halidir aslında. Sabır; sıkıntıların sevaba dönüşmesine vesiledir. Sabır ve sebat göstermek, menfi ibadetlerden sayılmaktadır.
Sebat kavramı ise yerinden oynamamak, dayanmak, kararlı olmak, sözünde durmak, ahde vefa etmek, iman ve İslamiyet’e hizmette Allah’a ibadet ve taatta sabit ve berkarar olmak. Bir meslekte meşru bir kanaate veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek gibi müspet hareketleri temsil eden manaları deruhte eder.
Sabrın zıttı ise aceleciliktir. Bizi hata yapmaya sürükleyen davranışlardan biridir “acelecilik.” İnsanın fıtratında acelecilik var olduğu ayetlerde şöyle izah edilmiştir:
İki âyet-i kerime meali:
- “İnsan aceleci [tabiatta] yaratıldı.” (Enbiya, 37)
- “İnsan pek acelecidir.” (İsra, 11)
Hadîs-i şerifte ise:
- “Acele şeytandan, teenni Rahmandandır.” (Tirmizi)
- “Teenni eden isabet eder, acele eden hata eder.” (Beyheki)
Teenni, acelenin zıttıdır. Dinimizin emirlerinden biri de bir karar verilirken acele etmeyip, sabırlı davranmaktır.
“Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. Hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i İmrân, 3/200)
Ayet ve hadisleri rehber ederek sıkıntılara sabır ile mukavemet etmek, çözüm yollarının en selametlisi olsa gerek. Risale-i Nur’un şu düsturuna göre hadiseleri değerlendirmeye ne kadar da çok ihtiyacımız var:
“Her şeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki her şey, her hâdise ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzât denilir. Veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir.” (Sözler)
Hz. Üstad’ın dediği gibi:
“Biz sabır ve şükür ve kazaya rıza ve kadere teslim ile mukabele ederek tâ inayet-i İlahiye imdadımıza gelinceye kadar…” (Hizmet Rehberi)
Sabretmeliyiz.
EURONUR.TV´den KONU İLE İLGİLİ BİR VİDEO
Benzer konuda makaleler:
- Risale-i Nur´un Metod ve Gayesi
- Corona virüs musibetinin hikmetleri ve manevi tedbirler
- Risale-i Nur, nasıl bir tefsirdir?
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Neden Bediüzzaman ve Risale-i Nur?
- Risale-i Nur’da sabır
- Musîbetlerde sabır kuvvetini nasıl kullanmalı?