Saddam´a kalmayan Babil Bush´a kalacak mı?

Saddam Babil’in çocuğuydu, fakat bütün ömrü bugünkü Newyorklu dinozorların hizmetinde geçmişti. Canî veya vahşî doğan bir çocuk gördünüz mü? O vahşeti, canîlik ve kan dökme talimini onların tezgâhında almıştı. Tikrit’ten Bağdat’a, 22 yaşında General Kasım’a gelirken “öldürmeyi” çoktan öğrenmişti.

 

İhanet eden ihanete uğrar. Her hain, kendisine yol veren arkadaki hainlerce cezalandırılır. Tarih maalesef bu tür vakıaların şahitleriyle doludur. Şerif Hüseyin’in ihanetinin cezası torunlarına Bağdat’da yetişecekti.

Melik Faysal ile Said Nuri belki de Şerif Hüseyin’in faturasını ödemişlerdi. Hanedanı hunharca katleden General Kasım da Abdüsselâm ile El Bekir’in avuçlarında can verecekti. Sonra onları da Baas Partisi adına Saddamlar temizleyeceklerdi. Fakat Saddam hiç bir zaman efendilerinden habersizce iş yapmadı. Konulduğu çukurdaki haliyle, cebbar görüntüler vermeye çalıştığı halleri arasındaki tek fark rolün değişikliğiydi.

Batılılar tiyatrocu ve sinemacıdırlar. Bilhassa dinlerinden uzaklaşmış bazı zengin Yahudi kökenlilerin bu sahaya gösterdikleri ilgi; kapitalin yardımıyla senaryoların kıymetini ve ehemmiyetini iyice arttırdı.

Batılıların inisiyatifinde meydana gelmiş büyük olayların, mutlaka küçük senaryoları önceden oynanmıştır. Savaşlar, ülkelerdeki el değişimi, kapital ve ikiz kulelerin yıkılışı gibi… Hile ve zilletle toplanmış kapitalin gücü, dünyanın her coğrafyasından bu senaryolara oyuncu bulmaya daima yetmiştir. İşte Saddam bu emektar oyunculardan sadece bir tanesidir, başka bir şey değil. Irak içindeki Saddam’ın Amerikalıların müsaadesi olmadan el-Cezîre’ye demeç vermesi mümkün müydü? Rol icabı kesilmemiş saç-sakal… Yanında bir deste para ve iki de silâh. İkinci Avrupa bu tiyatroyu hep oynadı. Ancak dünya kamuoyu bu tilkilikleri aşmak üzere. Teşhire çıkan bu yeni filmin pek seyirci toplayacağı kanaatinde değiliz.

Ahd-i Atikle kafayı bozmuş bazı Amerikalılar Babil’e fahişe diyorlarmış. Belki de Yahudi kavmi için güvenilir coğrafya olmamasındandır. Bunlar fahişeliğin asıl mânâsını bilselerdi, Newyork’un ahlâken Babil´in altına çoktan düştüğünü itiraf ederlerdi. Babil´in yaptıkları—eğer vâkî ise—Babil’le sınırlıydı. Ya Newyorkluların sebep oldukları ahlâksızlık… Bir ucu Vietnam’da, diğer ucu Samarra ve Nikaragua’da. Müfsit âletlerle tüm dünyayı bu ahlâksızlık bir illet gibi sarmış. Halbuki İslâm Babil’i ne kadar da medenileştirmişti. Edep ve iffette Avrupa’ya örnek olduğunu onuncu yıl Avrupa gezginleri anlatıyorlar. Onlara inanmıyorsanız Bağdat ve Basra’ya sorabilirsiniz.

Bununla birlikte şu hakikati de unutmamak gerekiyor: Babil coğrafyasının tekin olmadığını haramiler Bağdat’ı basmadan önce söylemiştik. Hud kavmini savuran rüzgârın önünde “bir başka kavim” durabilir mi? Bugün İrem bağlarının yerlerine dinozorların filoları inip çıkıyor. Asma bahçelerinin kurulduğu mekânın sessizliğini tank manevraları varsın bozsun. Fakat değişmeyecek bir hakikat var: Babil kulesini uçuran rüzgâr, Newyorklu dinozorların kulelerini de uçurur. Zulmü takibe çıkmış “Ad fırtınası” bugünkü zalimlerin içini dışına çıkaracak şiddettedir.

İslâma ve Arap milletine hıncı olan bu antimonoteistlerin Saddam’ı dünyaya bu şekilde teşhirleri onların aleyhine olacak. Hile, ahlâksızlık ve insanlıkla alay anlamına gelen resimlerin dinozorların medyasındaki neşri; Nuh, Hud, Salih ve İbrahim (a.s.) çizgisine kuvvet verecek. Belki de İbrahimîlerin vahyin kaynağına dönüşünü sağlayacak. Lut kavmini yutan çukur Newyorklu ahlâksızları yutmaya çalışırken, onlar da tıpkı Lut kavmi gibi şirretliklerini arttırıyorlar. Ömrü dinozorlardan kuvvet alarak insanlara zulümle geçen Saddam’a kalmayan Babil, Samarra’nın iffetine musallat olmuş Bush’a mı kalacak.

Zaman gayet süratli ve içi çok gaip şeylerle dolu dolabını çeviredursun. Bize yalnızca pencerelerden bakmak düşüyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*