Sağlam irade ve istikametli yaşayış

Bu dehşetli asrın belki de en önemli problemlerinden birisi; irade zaafiyetidir diye düşünüyorum.

Bütün gücüyle dünyaya çalışan, dünyayı nazara veren ve çıkarlarını dünyevîleşme üzerine kuran ifsat komiteleri başta olmak üzere bütün menfaat şebekeleri; en başta genç nesil olmak üzere toplumdaki bütün kesimlerin iradelerini zayıflatmak, böylece tesir sahalarını genişleterek menhus emellerine âlet olacak kitleleri çoğaltmak için çalışmakta ittifak halindedirler. Bu menhus emellerine ulaşmak için de her türlü yolu meşru gören bir anlayışı piyasaya dikte edip kabullendirmek için var güçleriyle uğraşıyorlar.

Masum kitlelerin dış dünyanın bu cezbedici oyun, tuzak ve menfaatlerine âlet olmamak için çok şuurlu bir hayatla, çok gayretli, sistemli bir direnç göstermeleri lâzımdır ki bu tuzaklara düşülmesin. Bu tuzaklara düşmemek için bilinen ve vazgeçilmez tek ölçü, yol, şekil ve metod ise; Kur’ân ve Sünnete uygun bir hayat yaşamaktır. Bu da ancak; sözde değil, özde bir tatbikat ve birebir yaşamayı gerektirir. Teorinin pratiğe aktarılmasının örneklerini bilhassa gençlere gösterip örnek olmak gerekir.

Bu anlayış, bu zihniyet ise çok geniş ve uzun soluklu temel bir eğitimi gerektirir. Burada çok önemli olan hususlardan birisi, mevcut hayat şartlarının menfîliklerine karşı direnç gösterip ayakta kalabilecek sağlam bir irade ve karakter eğitimi almanın ve vermenin gerekliliğine inanmaktır.

Bu konuda başarıya ulaşmak için sistemli çalışmaya, kırılmayan çizgilere, istikametli davranış ve tavırlara ihtiyaç vardır. Bu durum aileden başlayan bir kararlı eğitimle çok daha mükemmel ve verimli hale gelir. Aynı çizgi ve inanışta olan, özellikle inancı tahkikî imana dayanan insanların, dâvâ adamlarının, meydana getirdiği bu güç birliği ve sinerji; irade ve şuur eğitiminin de yardımıyla zaman içersinde sağlam ve kararlı duruşları ortaya çıkarır.

Evet, belki de iman sahiplerini en fazla ilgilendiren konulardan birisi; müsbet neticeler ve başarılar kazanıldığında şımarmayıp, haddi aşmamak, menfî hallerde ise; ümitsizliğe ve karamsarlığa düşmeyip; iradeyi yerli yerinde ve sağlam bir şekilde kullanabilmektir.

Babayiğitlik ve maharet zor şartlarda ve olumsuzluklarda sağlam irade ve duruşun gereğini yapabilmektir. Sakin, muhakemeli, sistemli, prensiplere ve ahkâma uygun bir şekilde akıllı davranabilmektir. Bu da dıştan gelecek her türlü tehlike ve zarara karşı; sebepler noktasında en ideal dik bir duruştur. Sarsılmazlığın, savrulmazlığın, zedelenmemenin, sağlam iradenin ve idare edebilmenin göstergesidir.

Altı yüzyıllık muhteşem bir tarih ve saltanattan sonra bütün kurumları ve temelleri sarsılan bir imparatorluğun külleri arasından çıkan bir yeni devlet ve oluşum var. Bu şartlar içinde zuhur eden; çok orijinal, çok farklı, çok müsbet ve çok mükemmel bir eser var: Risale-i Nur Külliyatı. Nurculuk Hareketi. Bu “yepyeni iradenin” meydana getirdiği bambaşka bir cereyan ve rüzgâr var bu ülkede.

Kırmadan, dökmeden, her türlü tahripçiliğe kapalı, tamiri ve müsbet hareketi fikir bazından tatbikata geçiren bir anlayış tesis edilmiş. Maddî-manevî birçok kalenin yıkıldığı noktada o yıkılmamış. Sarsılmaz, muhkem bir kale inşaa etmiş. Mert ve sağlam duruşun o yüksek ahlâkını ve iradesini, kendisini kabul edip takdir edenlere de aşılamış.

Ve Risale-i Nur gibi muazzam bir manevî kale, istikametli bir çizgi, sağlam iradeli, her yönüyle örnek “Nur Hadimlerini” bu mübarek ülkeye ve insanlığa hediye etmiş. Tatbikî örneklerine kısaca bir göz atalım:

Tarihe, ecdada, maneviyata savaş açılan bir zamanda “kalemlerin” matbaa misâli çalışmasıyla telif edilip ortaya çıkarılan Risale-i Nur’un, en zor şartlarda aksamadan muhtaç gönüllere ulaştırılması sırrını bu sağlam irade yerine getirmiş.

Cenâb-ı Hakk’ın ihsan ettiği “kuvvetli metaneti” dâvâya yönelik kullanabilmenin yanında; Risale-i Nur’a gelen her menfî görünüşlü hadisenin altında bir inayet ve rahmet bulunduğuna itikat bu sağlam irade anlayışıyla yorumlanmış.

Tembelliğe ve nemelâzımcılığa düşmeyen, bütün zorluklar karşısında gösterilen ciddî gayret ve çalışma, sağlam istinadgâhların ortaya çıkarılması sağlam bir iradeyle izah edilegelmiş.

Asrın manevî rehberinin kuvvetli sabır ve tahammüllünün sırrı; fedakâr Nur Talebelerinin sebat ve metanetini netice veren sağlam irade ve duruşun ifadesi olmuş.
Nur Hadimlerindeki fevkalâde sebat, metanet, tesanüd ve ittifak, bu memleketin medâr-ı iftiharı olmuş ve istikbalin karanlıklarını izale edip kaldırmış.

Bu fedakârlar grubu her zaman meydana gelen manevî fırtınalarda tesanüd ve ittihatlarını bozmamışlar. Birbirinin kusuruna bakmamışlar. Birbirini tenkit etmemişler. Risale-i Nur’un kudsî imanî vazifesi hesabına mükellef ve muhtaç oldukları şuur ve kararla bu muhteşem başarı ve neticeye ulaşmışlar.

Hüsrev, Rüşdü, Hafız Ali, Zühdü, Bedevî Nuri, Tahir; Mübarek Isparta ve havalisini “Nur fabrikasına” döndürerek “mübarekler heyeti” namıyla, bir Medrese-i Nuriye haline getirip; ümmî ihtiyarlarıyla, masum çocuklarıyla, mübarek hanımlarıyla bu sarsılmaz iradenin şubelerini meydana getirmişler.

Dünyanın cazibesine karşı; odasından işitilen radyoyu üç senede hiç dinlemeyerek, dış dünyanın baskı ve cazibesine direnen bir sağlam iradenin şahane örneğini vermiş bir Bediüzzaman var.

Bu kudsî dâvânın bu günlere ve bu mertebeye gelişinde; yorulmazlığın, usanmazlığın, ciddiliğin, samimiliğin zirve noktasına çıkan merhum Hafız Ali gibi ihlâs ve sadakat kahramanlarının sağlam iradesinin ve haysiyetli duruşunun büyük payı vardır.

Bu kastî, sağlam ve üstün irade anlayışıyla; zaman, zemin, toplum; Risale-i Nur’un müsbet mesleğine şahitlik etmiş. Ne dünyayla, ne de bütün ehl-i bid’ayla; değil fiilen, belki fikren ve zihnen dahi meşgul olmaya müsaade etmez bir irade ortaya konup yaşanmış.

Bu sağlam irade ve anlayışa sahip olanlar; hasbelkader, her ne sebeple olursa olsun,–vefat edenler de dâhil olmak üzere–çizgiden, davadan ayrılanların vazifelerini de bir derece yapmaya kendilerini mecbur bilerek fedakârlığın ve sağlam iradenin en güzel örneklerine imza atmışlar.

Gönül huzurunun, kalp tatminiyetinin, ruh saadetinin, kendisiyle barışık olmanın, çevre, toplum ve insanlıkla iyi geçinmenin en büyük vesilelerinden ve kaynaklarından birisi de muhakkakki sağlam ve sarsılmaz bir irade ve hakta sebattır.

Cenâb-ı Hak kendini gerçek manada “insan ve kul” bilen herkese; irade nimetini yerinde ve rızasında kullanmayı, cazibedar fitne tuzaklarına düşmemeyi, Kur’ân ve Sünnet üzere yaşamayı nasip etsin. (Âmin) Hakka, maneviyata, insanlığa faydalı bir halde yaşama nimet ve devletini bahşetsin. (Âmin)

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*