Sağlıklı yaşlanma

Kusursuz bir makine intizamında yaratılan insan vücudu, hilkât şeceresinin en harika meyvesi ve ism-i Kayyum’un en mükemmel aynasıdır.

Harika sistemler manzumesi olarak, varlık âleminde, İlâhî yardım ve desteklerle hayatına, takdir edilen süre içinde devam ederken, bütün mahlûkatın ortak kaderi olan yıpranma ve yaşlanma gerçeği ile karşılaşır. Yalnız insanlar değil, bütün diğer canlılar, hatta cansız olan madenler bile, metal yaşlanması denilen bir kanunla yaşlanır ve takdir edilen ömürlerini tamamlarlar. Yaşlılık; İnsanın fizik, zekâ gücü ve gençlik enerjisini kaybettiği dönemidir. Bu dönemi huzurlu ve daha az problem yaşayabilme yollarını gözden geçireceğiz. Sağlıklı yaşlanmanın ön şartı, kişinin vücuduna ve sağlığına değer vermesidir. Bununla beraber unutulmamalıdır ki, insanlar yaşlandıkça fizyolojik ve psikolojik bir takım değişikliklere uğrayan organizmaları, cildin buruşmaya başlaması, özellikle ellerin üzerine kanın renkli maddesi sızarak, kahverengi lekeler meydana gelmesi, saçların ağarması gibi uyarıcı sinyallerle ikaz edilir:

DİKKATLİ OL KESKİN VİRAJ!

Yaşın biraz daha ilerlemesiyle, organların yıpranması sonucu görülen fonksiyon bozuklukları ve gittikçe artan güçsüzlük, yaşlılık tablosunu ortaya çıkarır. Bir insan yaşlandıkça zayıflayan bağışıklık sisteminin ortaya çıkardığı, direnç kaybıyla meydana gelen ve vücutta tahribatlar yapan hastalıklar ile organizmanın sindiremediği toksik (zehirli) maddelerin birikimi sonucu ortaya çıkan metabolizma bozuklukları yaşlanmayı ve yıkımı hızlandırır. Vücudun yaşlanma hızı, yaşanan hayat tarzına göre gerçekleşir. Bunları savunma mekanizmalarının fonksiyon bozuklukları ve çeşitli faaliyetler sonucu devamlı harcanan güçlerin, yeniden toparlanabilmesi için gerekli enerjinin üretilemeyişidir. Biyolojik olarak yaşlanmayı hızlandıran olayın, hücre içinde işe yaramayan ve parçalanıp atılamayan metabolizma atığı maddelerin birikmesiyle meydana geldiği görüşü de öne sürülmektedir. Bir başka görüşe göre de çevre şartlarının kötü olması halinde, burada yaşayan insanların hücre durumunda bazı olumsuz değişiklikler yaparak, erken yaşlılık durumunu meydana getirir. Çünkü hijyen kurallarına aykırı olan çevre şartları, hücrelerin genlerini etkileyerek, faaliyetlerini tahrip etmektedir.

Erken yaşlılık ve vücut yıpranmasının daha birçok sebebi olmakla birlikte, unutulmaması gerekenler GDO’lu (genetiği ile oynanmış gıdalar), akla hayale gelmeyen (E) emülgatör katkı maddeleri ile insan organizmasının tanımadığı yabancı, yapma gıdaların yaptığı yıkımlar önemli rol oynar. Ayrıca insanların hareketsiz bir hayat yaşamaları, cemiyet hayatından uzaklaşarak, kendilerini dar bir çerçeveye kayıtlamaları ile beyin ve fikir hareketlerine ilgisiz yaşamaları da yaşlanmayı hızlandıran sebeplerdendir. Yaşlanmayı engellemek (anti aging) mümkün olmadığından, ancak vücudumuza vereceğimiz desteklerle, yaşlanmanın süre ve hızını yavaşlatabilmek için savunma metotlarını gözden geçirmeye çalışacağız.

“Öncelikle belirtelim ki, yavaş ve sağlıklı yaşlanmaya karar verilince atılacak ilk adım, güvenilir bilgi kaynaklarına ulaşıp, bu konuda bilgilerimizi arttırmamız olmalıdır. Ondan sonra beslenme şekillerini belirleyip, metabolizmayı yoran gıdalardan uzaklaşıp, destekleyici ve fıtrî olanları araştırıp, temin etme yoluna başvurmalıyız. Bu yol zahmetli ise de, sağlayacağı faydalar yönüyle değerlidir. Yaşadığımız günlük hayatta “sağlık dünyasındaki insanoğlunun lehine gelişmelere rağmen, hayat şartlarının gün geçtikçe zorlaşması, bizi plazalara hapseden çalışma şartları, giderek tabiîliğinden uzaklaşan ve hormonlarla desteklenen besinler, hep aleyhimize çalışıyor. Böylelikle, Allah’ın (cc) bize bahşettiği vücut nimetini hor kullanıyor ve ömrümüzü kısaltıyoruz.”1 Yani bunlardan dolayı kalitesiz bir hayat tarzında, sağlıksız yaşıyoruz. Bu arada önemli bir detayı da belirtmemiz gerekmektedir. Her organizma aynı hızla yaşlanmıyor. “İnsanların nüfus cüzdanlarındaki doğum tarihleri, gerçek yaşlarını göstermiyor. Biz o yaşa kronolojik yaş diyoruz. Gerçek yaş biyolojik yaştır. Bir de psikolojik yaşınız var, yani kendimizi kaç yaşında hissettiğimiz. Çünkü kendini genç hisseden insanlar, genç davranan insanlar, genç giyinen insanların genç kalma şansı daha yüksek. Tabiî ki yaşlanacağız, yaşlanmaktan korkmayın, ihtiyarlamaktan korkun. Hepimiz yaşlanacağız, ama bilgece yaşlanacağız, zarifçe yaşlanacağız.” 2

Yaşlanma merdiveninde basamakları, direnci güçlü, sağlıklı, huzurlu bir bedenle çıkabilmek için, en önemli bir destek de, akciğerler vasıtasıyla, kanın bol oksijenli havayla temizlenmesidir. Bunun yanında hücrelerin, serbest radikallerin tahrip edici etkilerinden, antioksidan maddelerin tamir ve bakım faaliyetiyle korunması, sağlıklı yaşlanmayı sağlayan organizmamızın, fıtrî savunma sisteminin muntazam faaliyetiyle desteklenmesi, sağlıklı hayatın devamına hizmetkâr kılınmıştır.

Vücudumuzun enerjik canlılığını devam ettirebilmek gayesiyle, yapabileceğimiz faaliyetlerden birisi de, hücrelerimizin bol oksijen ile yıkanıp temizlenmesidir.
Oksijen bütün hayatî fonksiyonların yakıtıdır ve vücudumuz yokluğuna ancak birkaç saniye dayanabildiği gibi, yetersizliğinde bazı tahribatların yaşandığı fizyolojik olarak tesbit edilmiştir. Düzenli ve yeterli kapasitede oksijen alış verişi beyin faaliyetlerini, bu çalışmaları tanzim eden hormonların salgılanmasını harekete geçirdiği gibi, kan dolaşımındaki hayatî intizamı sürdüren ve ‘HÜVE’ nüktesinin bir hizmetkârıdır. Vücudumuzun sağlıklı olarak canlılığının sürdürülebilmesi için gerekli bol ve temiz oksijen kaynaklarından faydalanmak gayesiyle, açık havada parklarda ve kırlarda, imkânlar nispetinde düşük yoğunluklu koşu veya yorucu olmayan, tenezzüh ve tefekkür yürüyüşleriyle, akciğerlere olduğu kadar ruh dünyamıza da bayram ettirebilecek fırsatları değerlendirerek, bu şekilde vücudumuzu ödüllendirmeliyiz. Bu arada, en kolay bir nefes çalışmasıyla, maddî manevî huzuru sağlayacak bir metottan söz edelim: “Aklınıza gelen her zaman ve yerde ‘LA İLAHE İLLALLAHU’ demek. Sizin kulağınız duyacak kadar fısıltı yeter. Ama içinizden değil, ağzınızın açılıp kapanması, nefesi alıp veriyor olmanız lâzım. Yürürken, otururken, yatarken, çalışırken, iş yaparken, ne zaman yaparsanız yapın. Eğer SECDE pozisyonunda yapmayı tercih ederseniz ve biraz daha yüksek ses tonu kullanırsanız, etkisi katlanarak geliyor. Kendinizi harika hissedeceksiniz. (Teknik olarak, dil sürekli üst damak ve üst ön dişlerin arkasına değiyor. Dört nefes alıp, dört nefes veriyorsunuz.”3

Kasların güçlendirilmesi için ağır olmayan egzersizler yapılması, vücut mekanizmasını canlandırır. Hareketsiz bir hayat, kas ve kemiklerin zayıflayıp erimesine sebep olur. “Muhakkak bir bedensel aktivitede bulunun. Çünkü doğru ritimde ve tempolu bir biçimde yürümek veya koşmak, beynin oksijen alımını % 100 arttırır. Koştuğunuz süre boyunca bunu hissedersiniz, çünkü koşmak sizi zinde tutacaktır. Yapılan hafif ve tempolu koşunun sonucunda kalp güçlenir, beyin daha hızlı çalışır ve karaciğer rutin çalışmasından 6 kez daha hızlı bir tempoda vücudumuza aldığımız zehirleri temizler.”4

Yaşlılık döneminde yapılabilecek en kolay bir spor, uygun yerlerde yapılacak olan yürüyüş aktivitesidir. Bedenin bu aktivitelerden sağlayacağı faydaları sıralayacak olursak; “Kalbi, kasları ve kemikleri güçlendirir. İddiaya gireriz ki, dünyadaki hiçbir diyet ya da hiçbir ilâç kolesterolünüzü koştuğunuz zamanki kadar, yoğun ve hızlı bir biçimde düşüremez. Koşarak trigliserid düzeyinizi düşürüp, iyi kolesterol (HDL) düzeyinizi arttırabilirsiniz. Yaptığınız egzersiz sonucu kalbiniz daha az yorulduğundan, tansiyonunuz düşer ve kan dolaşımınız daha düzgün olur. Yani koşmak kalbinizi korumanın en iyi yoludur. Koşmak diyabeti engeller. Osteoporozdan (kemik erimesi) korur. Stresi azalttığı gibi, bağışıklık sistemini güçlendirir. Kanser oluşumunu engeller aynı zamanda rahat uyumayı sağlar. Yaşlı kişiler için yürüyüş, hem fizikî açıdan, hem de ruhî açıdan çok sağlıklıdır. Yürümek ve koşmak mutlu eder, ruhu kanatlandırır. Uyanık bir zihin oluşmasına sebep olur. Kısaca bedenî aktivite için koşmak ve yürüyüş en iyi ilâçtır.”5 Unutulmamalıdır ki, bazı durumlarda yoğun beden aktivitelerinde bulunmak tehlikeli olabilir. Gerekli sağlık kontrolleri yaptırıldıktan sonra, tedaviyi yapan hekimin müsaade ve tavsiyeleriyle hareket edilmesi uygun olacaktır.

Sağlıklı yaşlanmanın gerçekleşmesinde en önemli unsurlardan birisi de, sağlıklı ve güçlü bir iskelet sistemini meydana getiren sağlam kemik dokusu ile sağlıklı ve esnekliğini kaybetmemiş bir atardamar sisteminin geldiğidir.
Bunların sağlanabilmesi için, sağlıklı ve dengeli bir beslenme uygulanması gerektiği, sigara ve diğer zararlı maddelerden uzak kalınmasının şart olduğudur. Zararlı ve sahte beslenme maddelerini tanıyıp, onlardan uzak durmak ve protein kaynaklarına sağlıklı bir şekilde ulaşılması şaşmaz prensip olmalıdır.

Sağlıklı bir diyet ve beslenmeyle, sindirim sisteminin düzenli çalışması ve özellikle kabızlık sıkıntısı çekilmemesi, huzurlu yaşlanmanın gereğidir. Orta yaşların başlangıcı ile yaşın ilerlemesi sıralarında sık rastlanan kabızlık sıkıntısının çekilmemesi için, yeterli miktarda su içilmesi ve yeterince sebze tüketilmesi, sağlıklı olmanın gereklerindendir. Sağlıklı sindirimin en önemli bir şartı da, katı gıdaların çiğnenebilmesi için, dişlerde problem olmaması, çiğnemeyi engelleyen bir durum varsa bir an önce giderilmesi gereklidir.

Sağlıklı ve uzun süren bir gençlik dönemi yaşayabilmek için, uyulması veya kaçınılması gereken hayat kaidelerinden söz edecek, bunları hayatın pratiğine uygulamamızın, bize huzurlu hayat yolunda destek sağlayacağının unutulmaması gerektiğinden, hafızalara emanet edeceğiz. Sıralamaya başlayacak olursak, “Vücudumuzdaki her bir hücre başlı başına bir fabrika gibi çalışır. Bir görevi vardır, o göreve uygun şekilde üretim yapar. Sakınmamız gereken bir madde olan şeker, hücre proteinlerinin yapı ve fonksiyonlarını değiştirip bozduğundan yaşlanmamıza sebep olur. Erken yaşlanmak istemiyorsanız, ŞEKERDEN UZAK DURUN, C ve E vitamini ihtiva eden gıdaları bolca alın. Aşırı kalori almak ve obezite, yaşama süresini kısaltır. Sağlıklı ve uzun yaşamak istiyorsanız, daha AZ YEMEYE ÇALIŞIN. Daha az yiyin, ama daha iyi beslenin. Yediğiniz gıdaların faydalarını bilerek tüketin, zararlı yiyeceklerden uzaklaşın.”6

Vücudun yıpratıcı hastalıklara karşı direncini arttırmak için, antioksidan enzimler ihtiva eden desteklerden, hekiminizin uygun gördüğü programla faydalanmak, yaşama kalitesini yükselteceği unutulmamalıdır. Hücrelerdeki antioksidan seviyesinin düşmesi sağlıklı hayat süresini olumsuz etkilediği gibi, yaşlılıkla ilgili problemlerin artmasına sebep olur. Vücut mekanizmamıza destek enerji sağlayan ve değerli antioksidan kaynaklarının önemli olanlarından bir kısmını hatırlatarak, günlük beslenme programlarına dahil edilmesi gayesiyle sıralayacağız: Yeşil yapraklı sebzeler, mevsiminde domates, havuç, balkabağı gibi sebze ağırlıklı beslenme, yeşil çay, üzüm çeşitleri ve bütün mor renkli sebze ve meyveler, bütün narenciye çeşitleri bol miktarda antioksidan ihtiva eder. İşlem görmemiş tahıllar, baklagiller, yumurta (sun’î yemle beslenmemiş, gezen tavuk yumurtası), kemik sağlığı ve beyin fonksiyonlarını aktif etkileyen balık ve balık yağları, süt ve süt ürünleri de (uzun ömürlü UHT kutu sütü olmamalı, yoğurt ise evde mayalanan olmalıdır.) ihmal edilmemelidir. Sağlıklı ve yeterli bir uyku ile bazı ağrı kesicilerden uzak yaşamak, antioksidan seviyesinde önemli aktif rol alır. Brokoli, lahana ve buğday çimi yaşlılığın geciktirilmesi ve hücrelerin yeniden canlanmasına kuvvetli bir antioksidan destek sağlar. Bilhassa kanserden korunma, kanın sulanması ve eklem sağlığına faydalar sağlayan, sarımsak ve soğan sofralardan eksik edilmemelidir. Yaşlılık döneminde, organizmanın yıpranmasını engelleyip, bu tahribatları tamir eden Omega 3 yönüyle soğuk deniz balıkları ile denizlerimizden çıkarılan sardalye balığı (diğer balıklar omega 3 ihtiva etmez) zengin olup, en iyi bitki kaynakları da, semizotu, ceviz ve keten tohumudur.

Rezzak-ı Kerim ve Şafi-i Hakikî olan Cenâb-ı Allah (cc), küre-i arzı kullarına gerekli olan sayısız nimetlerle doldurup, istif etmiş, bizler de kâinatın zerreleri adedince şükür ve hamd ederek istifade edelim.

Sağlıklı yaşlanmanın uyulması gereken en önemli kaidelerinden birisi de, gıdaları tanıyıp, ne ile beslendiğimizi bilerek, ailece uygulanacak beslenme şeklidir.

Öğrenilip uygulanacak bir beslenme prensip ve disiplini olmadan, özellikle de zamanımızda sağlıklı kalmanın imkânı görülmemektedir. Çünkü beslenme şeklimiz hem sağlığın hem de sağlıksızlığın başta gelen sebeplerindendir. Bütün mesele doğru karar ve sağlıklı malzemelerle işleyen mutfak kültüründe odaklanmaktadır. Hatalı ve uygun olmayan gıdalarla beslenmek, erken yaşlanmanın sebeplerindendir. 1000 yıl önce yazdığı küçük sağlık kasidesinde İbn-i Sina, günümüz koruyucu hekimlik prensiplerine ışık tutarak, sağlıklı hayat için şöyle seslenmektedir: “Bütün hastalıkların aslı, yenilen ve içilen nesnelerdir ki bunlardan kaynaklanan hastalıkların teşhisinde ve hastalıkların çeşitlerini bulmada ilk elde edilecek delil, bu yenilen ve içilen nesnelerin kendileridir.”7 Bundan anlaşılıyor ki, insanlığın sağlıklı yaşayıp yaşlanmasını engelleyen, sağlıksız yiyecek bolluğunu her geçen gün arttırarak, karadelik misali, sağlığı ve ekonomileri yutan gıda endüstrisinin, kontrol dışı bir güç halinde büyümesidir. Yapılan abartılı ve yanıltıcı reklâmlar sonucunda, çaresiz kalan insanlar da, akıntıya kürek (tabağa kaşık da diyebiliriz) sallamaktadır.

Sağlıklı yaşlanmanın engellerinden biri de, beslenme tarzımızdaki öğün sayısı ve ayakta hızlı olarak geçiştirilen açlığı giderme (FAST FOOD) şekli, bunlar da yetmiyormuş gibi, ara öğünlerin de yüklenmesidir. Günde üç öğün yemek, tüketim toplumunun israfla uyguladığı, sağlıksız bir beslenme tarzıdır. Bu plansız, programsız beslenme, katkı maddeleri ile çekici ve lezzetli hale getirilen yiyecekler, insanların her geçen gün yağlanmasına, obezite ile birlikte şeker, kalp damar hastalıkları ve kanser problemleriyle, yaşadıkları hayat kalitesi gerileyip, sıkıntılarla devam etmektedir. Çünkü mutfaklarımız her geçen gün Müslüman beslenme karakterinden uzaklaştırılmakta olup, maddî manevî yapımıza uymayan yiyecekler karmaşasına dönüşmüştür. Bilim adamlarının tesbit ettikleri gerçeklerle yapılan uyarılarda “konuyu basitleştirmek için hemen belirteyim, margarin ve trans yağlar (kimyasal madde kalıntıları ihtiva eden, yüksek ‘BOŞ KALORİLİ’, kalitesiz ve sağlıksız yağlar) tabiî olmayıp, gıda olarak kullanımları her hal ve şartta zararlıdır” 8 denilerek, dikkatler çekilmektedir.

İnsanların sağlıklı beslenmeleri bilimsel araştırmalar sonucunda belirlenmektedir, ama ne yazık ki bazı araştırmalar, bilenleri de yanıltmak gayesiyle yapıldığından, bilmeyenler ise yanlış istikametlere yönlendirilmektedir. Özellikle “Düşük yağlı beslenme (LOW FAT) modası 1980’lerde fırtına gibi esmeye başladı; doktorlar (ben dahil!) hastalarına yağlı etlerden, tereyağı ve yumurtadan uzak durmalarını söylüyorlardı. Sağlığına ve kilosuna özen gösteren kişiler, yağlı gıdalardan ve kırmızı etten uzak duruyorlardı. Yanlış beslenme kaynaklarına yönelen insanlar, damarlara oturan, kalp damar hastalıklarına sebep olan zararlı kolesterolle, yani karaciğerin yaptığı ufak moleküllü LDL ve VLDL kolesterolü karşı karşıya kalmaktadır. Bu durumun sebebi hayvanî tabiî doymuş yağlardan aldığımız yağlar değildir.”9 Cenâb-ı Allah’a (cc) şükürler olsun ki, doğru bilgi kaynakları ile sağlığımıza destek veren bilim adamlarının sayısı arttığından, ümitlerimiz de canlanmaktadır. Bundan anlaşılıyor ki, genel vücut sağlığımızın idamesi için, sanayi ürünü sıvı yağ ve katı margarinlerden kaçınarak, sofralarımızı her hal-ükârda, sağlığın kaynağı ve anne sütüne eşdeğerde kaliteli zeytinyağı ile donatıp, vücut direncimizi güçlendirmeliyiz

Sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşlanma deyince akla, Akdeniz beslenme tarzı gelmektedir. Bu beslenme şekli çoğunlukla, mevsiminde yenen taze meyve ve sebzeler, baklagiller, lifli gıdalar, bulgur, zeytinyağı, tereyağı, salata ve yeşillikler, kuru yemiş çeşitleri, tadımlık kırmızı et, yumurta ve balık gibi bölgede yetişen gıdalarla sağlanır. “Bu bölgenin insanları biraz önce bahsettiğim ‘tabiî ve fıtrî‘ bir beslenme alışkanlığına sahipler. Bölge coğrafyasının şartlarına göre ideal bir denge tutturmuşlar. Kimse onlara ne yemeleri, ne yememeleri gerektiğini söylemiyor, kalori hesabı yapmıyorlar, ACIKINCA YİYORLAR, DOYUNCA ŞÜKREDİP DURUYORLAR ve hepsi neşeliler, aktifler.” 10

Vücudun hücre, doku ve organlarının az yıpranarak, faaliyetlerini sürdürmesiyle sağlanan sağlıklı yaşlanma programını başarıyla uygulayabilmek için, dengeli ve sağlıklı beslenmenin dikkat, sabır ve sevgiyle devamı sağlanmalıdır.
Çünkü yenen gıdalardan meydana gelen, gıda molekülleri ile şekillenen insan vücudu, bu gıdalardan açığa çıkan enerji ile hayat ve sıhhat faaliyetini organize eder. Yani uzun yıllar sağlıklı yaşayabilmek için, doğru beslenme şart olduğu gibi, fizik sağlığımızın güçlendirilmesiyle, birçok hastalıktan uzak yaşayabileceğidir. Zamanımızda zihinlere yerleşen yaygın bir kanaatle ‘şunu yeme, bunu yeme öyleyse ne yiyelim? Sağlıklı bir şey kalmadı’ denilerek, insanlarımızın düştüğü zor durum ifade edilmektedir. Bunu hiçbir zaman unutmayalım ki, Anadolu mutfağı her ne kadar sıkıntılı bir dönem yaşıyor olsa da, tamamen çökmemiştir. Ninelerimizin, annelerimizin yaptığı sade, besleyici ve lezzetli gıdaları hatırlayıp, yaygınlaştırmamız gerektiğine hafızalarımızı canlı tutarak, gayret ve çabalarımızla, uygulama alanlarını genişletmemiz, nesillerin sağlığı yönünden hayatımızın bir kuralı olmalıdır. Yeter ki biraz gayret gösterilsin. Buna destek sağlamak için, bazı sağlıklı yemek tariflerini vererek, maharetli ellerinize havale edeceğiz.

Öncelikle sofraların vazgeçilmezi olan mahallî çorbalar (paketlenmiş hazır çorbalar değil), bunlar mercimek, tarhana, karışık sebze çorbaları, döğme buğdayla yoğurt çorbası ve daha birçok çorbalar şeklinde sıralanabilir. Hele bir hafif etli kemik, paça çorbası veya temin edilebildiğinde köy tavuğundan yapılan bir çorba, bağışıklık sistemini güçlendirdiği gibi, kemik yoğunluğunu destekler. Sağlıklı sofranın bir diğer unsuru da, mevsimine göre taze hazırlanan sebze salatalarıdır. Rahmet hazinesinden bize gönderilen bu nimetlerin faydaları saymakla bitmez. “Bunların vitamin, mineral kaynağı olmaları ve lifleri ile de bağırsak ve sindirim sağlığının huzurunu sağlayan dost gıdalardır. Özellikle tere, nane, roka, maydanoz, semizotu, sarımsak, soğan, turp, lahana, karnabahar, havuç, pancar ve daha niceleri bunlar yüksek antioksidan kaynağı, kanserden koruyucu, lifleriyle kolesterol düşürücü ve kalp hastalıklarından koruyucudur. Ev yoğurdu, ayran ve kefir probiyotik (faydalı bakteri) kaynağıdır.”11 Salatalara sızma zeytinyağı, ev sirkesi, limon, sumak ve sevdiğiniz baharatları (pul biber, kekik, nane, kişniş) kullanmanız, faydalarını katlayarak arttıracaktır.

Sofraların padişahı bulgur da sık sık yenmesi gereken bir gıdadır. İçine nohut, mercimek ve diğer baklagiller karıştırılabilir, baharatların ilâvesiyle de, fayda ve lezzeti arttırılmış olur. Köftelik bulgura maydanoz, biber salçası, sızma zeytinyağı ve limon karıştırılarak yoğurulan KISIR, detoks sağlayan bir öğün olabileceği gibi, komşulara da ikram edilebilir. Komşulara yapılan ikramlar ayrıca, muhabbeti arttırır.

Besin değeri yüksek, aynı zamanda ekonomik bir yemek olarak, Tutmaç Aşını tarif edelim: Gerekli malzeme, 2 su bardağı kepekli un, 1 su bardağı ılık su, 2 çay kaşığı kaya tuzu, 1 çay bardağı kabuklu mercimek, 4 su bardağı et suyu, 1 su bardağı sarımsaklı yoğurt, 1 yemek kaşığı tereyağı, ½ çay bardağı sızma zeytinyağı, 100 gram iri kıyma, 1 yemek kaşığı kuru nane.

Yapılışı: Un, tuz ve su ile yapılan hamur, kare kare kesilir ve kurutulur, (bunun yerine organik yapıdaki erişte kullanılabilir). Bir tencerede et suyu ve mercimek, soğuk olarak ateşe konarak kaynatılır. Kaynayınca tuzu ilâve edilir. Mercimeğin rengi suya çıkmalıdır. Doğrudan sıcak su ile yapılırsa, rengi çıkmaz. Mercimek pişince kesilen kuru hamurlar (ya da erişteler), pişmekte olan mercimeğe karıştırılır. Piştikten sonra hafif kavrulan kıyma, tereyağı ve sızma zeytinyağı karışımıyla ilâve edilir. Kuru nane, sarımsaklı yoğurt (pul biber de konabilir) karıştırıldıktan sonra, sağlam bir yemek olarak ev halkına ikram edilir.

Sağlıklı hayat süresini sıkıntılardan uzak bir şekilde devam ettirebilmenin, sağlıklı besin kaynaklarından, dengeli bir uygulama ile beslenmemizin sağlanması gerektiğini biliyoruz.
Bu gaye ile evde kolayca yapılabilecek, birkaç yemek tarifini vermek yerinde olacaktır. Bunlar besin değeri yüksek, vitamin, mineral ve lif oranı yönünden vücuda destek sağlayan enerji depolarıdır.

İlk önce kırmızı mercimekli köfte yapılışını tarif edelim: Altı kişilik bir sofra için; 1 litre suyun içine 300 gram kırmızı mercimek konur. Tencere içinde kaynamaya bırakılır. Çorba olduktan sonra, uygun genişlikte bir kabın içinde 6 çay bardağı köfte bulgurunun üzerine dökülüp, hafifçe karıştırılır. Üstü kapatılarak, 15 dakika dinlendirilir. Bu arada 1 adet orta boy soğan ince doğranarak, 1 çay bardağı sızma zeytinyağıyla karıştırılıp, çok hafif kızartılır. İçine bir yemek kaşığı biber salçası, ½ yemek kaşığı domates salçası karıştırılarak sos hazırlanır ve beklemekte olan köftenin üzerine boşaltılır. Üzerine 1 yemek kaşığı dövülmüş kişniş, kimyon, pul biber, 1 demet ince kıyılmış maydanoz ile 1 limonun suyu karıştırılır. Kaşıkla hafifçe karıştırılıp, ezilir. Yerken daha zenginleştirmek gayesiyle, 2 kaşık nar ekşisi (sıradan değil, güvenli üreticiden alınan) ile isteğe bağlı üzerine hafif toz zencefil serpilebilir. Yanına bol mevsim salatası ve turşu mükemmel olur. Yemeğin sonunda bir çay bardağı ev sirkesi sindirimi kolaylaştırır.

İkinci yemeğimiz olan Humus ezmesi ise: 500 gram nohut akşamdan suya konarak yumuşatılır. Sabah pişirildikten sonra, bir saat dinlendirilerek mutfak robotu ile iyice ezilir. Geniş bir kaba alınarak, üzerine 1 su bardağı tahin, 5-6 diş ezilmiş sarımsak, 1 su bardağı limon suyu ve yeteri kadar tuz ilâve edilerek iyice karıştırılır. Servis tabağına konan humus ezmesinin üzerine sızma zeytinyağı, kimyon, pul biber serpiştirilir.

Bir yemeğimiz de Fasulye piyazı olsun: 500 gram kuru fasulye, orta büyüklükte bir tencereye konarak, pişinceye kadar kaynatılır. Pişen fasulye geniş bir kabın içine aktarılır. İçine soğan, maydanoz doğranarak karıştırılır. 4 adet yumurta haşlandıktan sonra, soyulup dilimlenerek, üzerine yerleştirilir. Yeter miktarda tuzlandıktan sonra, kimyon, pul biber serpilir. Ondan sonra 1 çay bardağı sızma zeytinyağı ile 2 adet limonun suyu ile 1 çay bardağı ev sirkesi karıştırılarak, hazırlanan sos üzerine dökülür. Baklagillerden hazırlanan bu yemekler, yapılması kolay, besleyici ve sağlıklı gıdalar olduğundan, sık sık tüketmekte büyük faydalar görülecektir.

Tatlı ihtiyacımızı karşılamak için, zevkle hazırlanabilecek organik iki tatlı tarifini verelim: Birincisi: 500 gram kuru incir veya hurma, temizlenip ayıklandıktan sonra, bıçakla çok küçük doğranarak kıyma gibi hazırlanır. 1 çay bardağı süt, 1 çay bardağı sızma zeytinyağı (hakikî tereyağı olursa daha nefis olur) karıştırılarak, geniş bir tavanın içinde tahta kaşıkla ezerek karıştırılır. Pişmeye yakın ½ çay bardağı keçiboynuzu veya üzüm pekmezi, 1 tatlı kaşığı tarçın karıştırılıp ezilir. Başka bir cam kaba aktararak, düzgün şekil verilir. Üzerine birkaç ceviz kırılarak besin değeri arttırılır.

İkinci tatlımız ise: 1 kg. soyulmuş, iri dilimler halindeki tatlı kabağı, 1 çay bardağı su konarak tencerede pişirilir. Hafif sert haldeyken (pelte gibi olmadan) ateşten indirilir. Tabaklara dizildikten sonra, üzerine bal gezdirilir (yoksa pekmez kullanacağız, şekerle işimiz olmaz). Her tabaktaki dilimin üzerine 2 tatlı kaşığı tahin konduktan sonra, tarçın serpilip, 1-2 ceviz konmalıdır. Sağlıklı tatlılar olup, tatlı sevenleri denemeye dâvet ediyoruz.

Eski yemek kitaplarında, faydalı ve lezzetli tatlılar için, “gayet ül gaye leziz ve lâtif ve midede hazmı çabuk ve hafif olup, sıkıntı vermez. Men lem yezûk, lem ya’rif (tatmayan bilemez) kabilindendir. Fefhem (anla)” 12 diyerek, aynen tatlılarımızı özetlemektedir.

Huzurlu bir hayat yaşayarak, sağlıklı yaşlanmanın gerçekleşmesi için beden sağlığı kadar, psikolojik denge, zihin faaliyetleri ve canlı aktif bir sosyal çevre aktivitesinin olumlu şekilde sürdürülmesi de gerekmektedir.
Bu faaliyetleri hayat tarzı haline getirdiğimizde, kendimizle ve yaşadığımız sosyal çevre ile barış halinde, stresten korunarak dengeli yaşama kurallarını araştırıp öğrenmemiz, manevî dünyamıza da dinamik bir ruh enerjisi katacaktır. Bu konuda belirtilen ve uyulması gereken prensipleri tesbit etmeye çalışacağız.

Sağlıklı yaşlanmanın, aktif zihin faaliyetleri ve pozitif düşünceler ile desteklenerek sağlanacağı yapılan araştırmalarla tesbit edilmiştir. Vücutta meydana gelen hormonal fonksiyonlar, düşünce hayatımızı etkileyerek, ileri yaşlarda huzurlu ve sağlıklı performansla canlılık kazandırır. Bundan dolayı “neşe, sevgi, umut gibi zihin süreçleri diyet, bitki ve egzersizden daha önemlidir. Pozitif düşünce gücü, ne kadar yapıcı ise, karamsarlığın gücü ve negatif duygular da sağlık, mutluluk ve uzun ömür için, o denli yıkıcıdır. İyimserler daha az hastalanıyor, çabuk iyileşiyor, sakin ve mutlu oluyorlar. Daha iyi uyuyor, kaliteli rüya görüyor, uykuda onarılarak uyanıyorlar. Şeker ve tansiyonları da dengede oluyor. Onun için yeise, ümitsizliğe içinde yer verme”13 Onun için bize verilen hayat ve sıhhat nimetlerine üstün değer vererek, güzel yaşayıp, güzel ve sağlıklı yaşlanma kaidelerini günlük hayatımıza geçirmeliyiz. Bu kaidelerden birisi de vücut bakım ve temizliğinin sağlıklı yaşamak ve vücuda sağladığı motivasyon enerjisidir. Çünkü vücuda olan ilgisizlik ve bakımsızlık yıpranmayı hızlandırır. Vücudumuzun huzurlu psikolojik dengesini sağlamak için, cüz’î irademizi harekete geçirip, gayret ve çaba göstermek gerekmektedir. Hayat nimetini verimli şekilde değerlendirmek için, hayat faaliyetlerini araştıranların tecrübelerinden faydalanarak “huzurun her şeyden önce inanmak, geçmişin sıkıntılarına takılıp kalmamak ‘Bu da geçer!’ diyebilmek, şükretmeyi bilmek, olanla yetinmek (kanaat), bardağın dolu kısmını görebilmek, olumlu düşünebilmek, hoş görmek, affetmek, hayattan haz alabilmek, ruhu her dem taze tutup eskitmemek ile ilgili bir süreç, bir değerler topluluğu, bir emek ürünü olduğunu unutmayın.”14 prensiplerini hayat düsturu edinmeliyiz.

Zihin ve hafıza aktivitelerini canlı tutmak gayesiyle okuma, araştırma, tefekkür ve yazma faaliyetleri artan tempo ile devam ettirilmelidir. Farklı alanlardan okumalar yaparak, arşivleme alışkanlıkları edinmek de aktif ve hareketli beyin faaliyetleri sağlar. Huzurlu bir çevrede yaşayabilmemizin imkânları varken, en verimli zamanımızı çalan ve zarardan başka hiçbir faydası olmayan boş, malayani televizyon dizileri ve her gün bir yenisi çıkarılan diğer sosyal medya faaliyetleri, beden ve ruh sağlığımızı yıprattığından, değerli hayat dakikalarının hevâ ve heves yoluna kaydırıldığının farkına varılmalıdır.

Aile ve dost meclislerindeki canlılık kazandıran sohbet ve fikir alış verişlerine katılarak, hayalî dizilerle değil, gerçek düşüncelerle, sayılı ömür dakikalarımızın bereketlendirilmesi, birlikte kararlaştırılmalıdır. İnsanın kendisi, ailesi ve çevresiyle barışık yaşaması, vücuda enerji ve direnç kazandırdığı gibi, gergin ve sert yüz ifadesi yerine, mütebessim bir yüz, sinerji sağlayan bir enerji ve yayılan bir muhabbete vesile olur. Asık yüz ifadesi hiçbir şey kazandırmadığı gibi, çok şey kaybettirir. Tebessümde yüz kaslarının daha az kasılması, sert ve gergin yüzde ise, kaslar daha fazla kasıldığından, yüzü daha erken yaşlandırır. Zihin faaliyetlerimizi pozitife yönlendiren “insanı gam, duvarı nem yıkar. Korkularına gülmeyi öğren, sen güldükçe, küçülür, değişir kaybolur. Hayata anlam veren iyilik, doğruluk, güzellik, cömertlik, sevgi ve adalettir. İnsan mutlu değilse, dönüp kendini kontrol etmelidir. Huzur ve mutluluk, düşünme tarzına bağlıdır. “Güzel gören, güzel düşününür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır.”15 Güzel düşüncelerle zihin ve hafızalarımızı süslediğimizde, kronolojik yaşımız ilerlese de, psikolojik yaşımız gençliğini sürdürecek, ruhumuz toksinlerini atarak detokslanacaktır.

Sağlıklı yaşlanmada, ruh ve maneviyat cephesinden uyulması gereken hayat tarzı, vücuda güçlü bir dinamizm ve canlılık kazandırdığı, bilimsel olarak da onaylanan bir gerçektir. İman, ibadet, amel-i salih, zikir, tefekkür ve şükür dairesinde yaşanan hayat, saadet-i dareyni meyve vereceğinden, fâni dünya hayatı kısa olmasına rağmen, imanın verdiği huzurlu ve bereketli hallerle, Cennet bahçelerine ulaştıracak bir bekleme salonu hükmünde olacaktır.
Onun için, iman dairesinde bir an yaşamak, aklımızın ölçemeyeceği boyutlara ulaştıran ruhanî bir hayatı meyve verir. Bunun aksi yaşandığında, imanın doğru yolundan sapan insan huzursuzluk, bunalım ve depresyonlar içinde eriyip gider. Cemiyette mefkûresiz ve gayesiz yaşayan insanların, ileri yaşlarda kendilerini işe yaramaz, problemli bir yük olarak hissettiklerinden, senilite (yaşlılık bunaması) ve alzheimer’a yol açan bir çıkmazın içine girerler. Bu hazin duruma düşmemenin huzurlu yolu, cadde-i Kur’âniye ve imaniyedir.

İman dairesinde yaşlanan insanların, korku ve heyecanları, huzur ve sükûna kavuşur. İç dünyalarına canlılık gelir, rahatsız edici fikirlerden uzaklaşmış olurlar. Bu dönemde edineceği fikir dostları ile tahkik-i iman derslerine ihlâs ve uhuvvet dairesinde devam edeceğinden, ruhuna ve kalbine bu meşguliyetten dolan sürurla dinçleşir. İman hizmeti ile meşguliyet, çevresindekilerle sosyal ilişkilerinin kolayca geliştirilmesine imkân sağlar, varsa problemlerini de, meşveret edebileceği kardeşleri arasındaki huzurlu dairede kolaylıkla halleder. İman ve Kur’ân hizmeti, insana huzur ve mutluluk verir. Çünkü Cenâb-ı Allah (cc) insanı güvenli, güçlü ve dengeli ruh sağlığıyla kalbini nurlandırır ve her türlü sıkıntıdan uzaklaştırır. Ünlü psikolog William James, bu konuda söyledikleriyle bilimsel destek verir; “İman, insanı yaşatan kuvvetlerden biridir. Büsbütün yok olması, insanı mutlaka yıkar. Gerçekten dindar olan kimse, asla sarsılmaz, sükûnet ve itidal içinde, karşılaştığı her vazifeyi başarmaya çalışır.”

Vücudumuzun iç ve dış organlarının fonksiyonlarını düzenleyip, psikolojik dengesini sağlayan sinir sisteminin faaliyetleri, davranışlarımızı da kontrol eder. “Sinir sistemi, korku, endişe, panik ve sıkıntı gibi negatif duygular tarafından aşırı yüklendiği zaman, iç ve dış organlarımıza giden emirlerde, aksamalar başlar. Bu durumda derhal, parasempatik sinir sistemi (vücudun iç organlarındaki denge ve faaliyeti düzenleyen sistem) harekete geçerek, sempatik sinir sistemini (bütün vücut faaliyetlerini düzenleyen sistem) aşırı yüklenmelere karşı korur. Ancak negatif duyguların baskısı devamlı ve aşırı olursa; parasempatik sinir sistemi, yorgun düşerek görevini yapamaz hale gelir. İşte o zaman kişi, ümitsizliğe kapılmaya, insanlara ve kendine olan güvenini yitirmeye başlar. Eğer onu bu ümitsizlikten, kurtaracak güçlü bir inancı ve karşılaştığı problemleri çözmede yardımcı olacak dostları da yok ise, ruh sağlığı tehlikede demektir.”16 Bunlardan dolayı, sağlıklı kalarak yaşlanabilmemiz için, sinir sistemimizi negatif duygularla yıpratmadan, yüksek manevî duygularla desteklememiz, bünyemizi ve dünyamızı güçlendirecektir. İman-ı billâh hakikati kalplere yerleşmediğinde, merhum Dr. Mazhar Osman Uzman’ın ifadesiyle “İnançsızlık, yeni nesillerin ruhlarında tamiri imkânsız, önemli sarsıntılar yapmıştır. Allah’a (cc) imanı, ahiret gününe ve kadere inancı, tevekkülü yok etmiş; yerine ihtirası, egoizmi ve serkeşliği, ihtilâlci fikirleri, öldürmeyi getirmiştir.”17

İnsanın ruh, kalp ve bedenini huzura kavuşturan en büyük destek, abdest ve namazla kazanılır. İbadetlerin hayatımıza yerleşmesiyle, simâlara akseden Nur-u Muhammedî (asm), nuranî bir gençlik imajı yansıtır. “Dr. Thomas Hysloub diyor ki; uzun senelerden beri görgü ve tecrübelerimden edindiğim bilgiye göre, uykuyu tanzim eden EN GÜZEL MOTİVASYON NAMAZ’dır. Ben doktor olarak, ruha ve sinirlere huzur ve sükûnet vermede bu güne kadar bilinen en önemli vasıtanın namaz olduğu görüşünü ortaya atıyorum. Nobel Tıp Ödülü alan Dr. Alexis Carrel ise, namaz vücudun sistem ve organlarında, öylesine bir canlılık meydana getirir ki, bu günümüze kadar bilinen en MUAZZAM BİR ZİNDELİK KAYNAĞIDIR. Bir doktor sıfatıyla, birçok hastalar gördüm ki, mütehassıs doktorlar onları şifaya kavuşturamadı. Tıp aczini itiraf edip, işten el çekince, namaz görevi devraldı ve bu hastaları şifaya kavuşturdu. NAMAZ, RADYUM CEVHERİ GİBİ BİR IŞIK KAYNAĞI VE HAYAT MENBAIDIR. Dr. Edward Frederik de, en maharetli ve meşhur doktorların, hiçbir ümit ışığı bulamadığı binlerce vak’a biliyoruz ki, NAMAZIN MU’CİZELERİNDEN yalnız biri ile şifaya kavuşmuş, normal hayata dönmüşlerdir.”18

Asrımızın manevî hastalıklarını tedavi eden, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin şifalı reçetesiyle “Ey Nefis! Az bir ömürde hadsiz bir amel-i uhrevî istersen ve her bir dakika-i ömrünü bir ömür kadar faydalı görmek istersen ve adetini ibadete ve gafletini huzura kalbetmeyi seversen, SÜNNET-İ SENİYYE’YE İTTİBA ET. Çünkü, bir muamele-i şer’iyeye tatbik-i amel ettiğin vakit, bir nevi huzur veriyor, bir nevi ibadet oluyor, uhrevî çok meyveler veriyor.”19 bildirdikleri müjde ile mühürlüyoruz. İman gözlüğüyle bakıldığında, Risale-i Nur çınarının gölgesinde geçirilen yaşlılık döneminin, kevser havuzunun başında yaşanacak ebedî gençliğe tebdil edileceği iman ve ümidi ile saadet-i dareyn limanına ulaştıracağına inanarak, HASBÜNALLAH VE Nİ’MELVEKİL Sefine-i Rabbanisine sığınıyoruz.

SAĞLICAKLA KALIN

Feyzullah Ergün

Dipnotlar:
1) Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU, Hayatı Uzatmanın Sırları, s. 30 Hayykitap 2013.
2) A.g.e. s. 31.
3) Çağla YÜKSEL, Bel ve Boyun ağrılarından kurtulma yolları, s. 138, Hayat Yayınları 2015.
4) Prof. Dr. Hüseyin NAZLIKUL, Hayatı Keşfet, s.87 Alfa Yayınları 2013.
5) A.g.e. s. 91.
6) Dr. Ümit AKTAŞ, İlaçsız Yaşam, s. 167 Hayykitap 2015.
7) Güvenç AYAR, İbn-i Sina Sağlık Reçeteleri, s. 26 Ufuk Yayınları 2014.
8) Prof. Dr. Yavuz YÖRÜKOĞLU, 30 Günde 10 Yıl, s. 55, Hayykitap 2016.
9) A.g.e. s. 40.
10) A.g.e. s. 45.
11) Prof. Dr. Yavuz YÖRÜKOĞLU, 30 Günde 10 Yıl, s. 131 Hayykitap 2016
12) İnci BEŞOĞUL, Şifâlı Yemek Ansiklopedisi, s. 8 Şelâle Yayınevi 1984.
13) Dr. Halil İbrahim ERBIYIK, Ruhsal Detoks, s. 335 Hayat Yayınları 2014.
14) Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU, Hayatı Uzatmanın Sırları, s. 287 Hayykitap 2013.
15) Dr. H. İ. ERBIYIK, A.g.e. s. 255.
16) Prof. Dr. Sefa SAYGILI ve ark. Aile Sağlığı Ans. c. 2, s. 279 Timaş Yayınları 1997.
17) A.g.e. s. 280.
18) A.g.e. s. 282.
19) Bediüzzaman Said NURSÎ, Sözler, s. 582, Yeni Asya Neşriyat 2004.

 

 

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*