Sahabe mesleği

Üstad Bediüzzaman, Risalelerin bir çok yerinde Risale-i Nur mesleğinin “sahabe mesleği” olduğunu ifade eder. Sahabe mesleği nedir? Bu yazımızda bu soruya kısa bir cevap bulmaya çalışalım.

Ehl-i Sünnet ve Cemaat âlimleri, peygamberlerden sonra insan nevinin en faziletli olanlarının sahabeler olduğuna, umumî faziletlerde onlara yetişilmeyeceğine icma etmişlerdir.1 İcma: Bir asırda yaşayan bütün İslâm müçtehitlerinin bir mevzuda fikir birliğine varmaları demektir.2

Peygamber Efendimizin (asm) sohbeti öyle bir iksir ki, bir dakikada ona mazhar olan bir sahabe, senelerce manevî âlemde seyr-i sülük yapmaya bedel hakikatin nurlarına kavuşabilir ve yüksek bir mertebeye yükselebilir. Onun sohbetinde insibağ (boyanma) vardır. Bu sır sebebi ile en büyük bir veli, sahabelerin mertebesine ulaşamamaktadır.3

Üstad Bediüzzaman Risale-i Nur mesleğinin “Sahabe mesleği” olduğunu şöyle ifade eder: “Risale-i Nur Mesleği, tarikat değil, hakikattir. Sahabe mesleğinin bir cilvesidir. Bu zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır. Risale-i Nur bu hizmeti lillahilhamd en müşkül ve ağır zamanlarda yapmış ve yapıyor.”4

Peygamber Efendimiz’den (asm) doğrudan iman ve Kur’ân dersini alan sahabeler (ra) kuvvetli bir imana sahip oluyorlardı. Kendilerine dünya ve içindekiler verilirse dahi, bir iman meselesini ona değiştirmezlerdi. Güneşler gibi bir imana sahip oluyorlardı. Resül-ü Ekrem Efendimiz (asm), onlardan birine İslâmî bir hizmeti teklif ettiği zaman, onu hayatları pahasına da olsa tereddütsüz ifa ederlerdi.

Sahabeler, İslâma hizmet ederlerken keşf ve keramet aramazlardı. Hiçbir şahsî ve içtimaî, dinî veya dünyevî haz ve menfaati aramazlardı. Onlar iman ve Kur’ân hizmetine yoğunlaşırlardı. Peygamberlikten sonra gelen yüksek bir makamda bulunmalarına rağmen, onların hayatında pek nadir olarak keramet zahir olurdu. Olduğunda ona ehemmiyet vermezlerdi.

Tarikat dairesine giren bir mürit, mürşit kabul ettiği şeyhine bağlanır, onun vasıtasıyla kalbî hastalıkları tedavî ettikten sonra manevî makamlarda yükselirken keşf ve kerameti arar. Bilhassa mürşit kabul edilen bir şeyh, tarikat esaslarını müritlerine kabul ettirmek için keşf ve keramete ihtiyaç hisseder. Tarikatta keşf ve keramet müreccih (tercih edici unsur) kabul edilir. Yani gaye Allah rızasıdır. Keşf ve keramet ona ulaşmak için teşvik edici bir unsur olur.

Risale-i Nur dairesinde keşif ve keramet aranmaz. Bir Nur Talebesi, tıpkı sahabelerin yaptığı gibi Kur’ân hizmetine yoğunlaşarak keşif ve kerametle meşgul olmaz. Risale-i Nur’u kendi telifi gibi kabul edip onları okuyup özümseyerek neşretmeyi hayatının gayesi bilir.5 Önce kendi imanını taklitten tahkikiye (araştırmaya dayanan kuvvetli bir imana) dönüştürmeye gayret eder. Sonra en yakınından başlayarak başkasının imanının kurtulmasına çalışır. İman ve Kur’ân hizmetinde kerametvarî muvaffakiyetlere nail olduğu zaman bunu, Kur’ân’ın ve Nur Dairesinde takarrur eden şahs-ı manevînin kerameti olarak kabul eder. Nur Talebelerine kazandırdığı bu vasıf sebebiyle Nur Mesleği, “Sahabe Mesleği” mesabesindedir.

İbrahim Ersoylu

Dipnotlar:
1- Sözler, s. 793.
2- Osmanlıca – Türkçe Lügat, Yeni Asya Yayınları.
3- Sözler, s. 793.
4- Emirdağ Lâhikası., s. 130.
5- Mektubat, 2005, s. 576.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*