Şahs-ı manevî ve gençlerimiz

İçinde yaşadığımız bu devir “şahs-ı manevî” devridir. Birlik ve beraberlik içinde hareket edenlerin ve cemaat şekline girenlerin “şahs-ı manevî” şeklinde gücü ve tesiri vardır. Risâle-i Nur’daki “şahs-ı manevî” çok önemli ve kudsî bir vazife arz eder. Nur Talebelerinin ihlâslı, sadakatli halleri İslâmiyet adına müthiş bir “şahs-ı manevî” oluşturmuştur.

Şahs-ı manevîde günah, zarar, tahrip, kin, nefret, kıskançlık, haksız rekabet, intikam gibi zararlı hâl ve düşünce ortamı olmaz, olmamalıdır.

Risâle-i Nur mesleğinde, tek bir gaye vardır. O da Allah rızasıdır.
Fert olarak olmasa da, şahs-ı manevî olarak; Risâle-i Nur mesleğinde; ene’yi, nahnü’ye tebdil etme gayreti, yani “ben” değil “biz” vardır.

Kardeşler arasında, “fenâfi’l-ihvan” düsturu vardır.
Manevî yangına karşı; “selâmet-i kalp ve istirahat-ı ruh” vardır.
Dünyevî cereyanların hükmüne tâbi olmak yerine, hakka tabiiyet vardır.
Siyaset topuzu yerine Kur’ân nurları ve sünnet tatbikatları, gayreti ve hassasiyeti vardır.
Risâle-i Nur’un hizmetinde bulunulduğu günlerde, hizmetin derecesine göre kalpte, bedende, dimağda, maişette ferah ve bereket vardır.

Risâle-i Nur mesleğinde, kurtuluşun, yalnız ihlâsta olduğu inancı vardır. Kesinlikle maddî menfaat beklemek yoktur. Çünkü karşılığında bir mükâfat, bir sevap istenilen muhabbet zayıftır, devamsızdır.

Kat’î ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risâletü’n-Nur’dadır.
Risâle-i Nur mesleğinde, “iştirak-i a’mal-i uhreviye” prensibiyle, her bir talebenin kazandığı miktarın bir misli de, kardeşlerinin amel defterlerine geçme inancı ve bu inancı sürdürme gayreti vardır.

Ehl-i dalâlet tarafından aşılanan manevî hastalıklar, Risâletü’n-Nur’un Kur’ânî ilaçlarıyla izale edilebilir.
Risâle-i Nur mesleğinde, ahkâm-ı Kur’aniyeye ve Sünnet-i Seniyye düsturlarına uyarak, ruhî, aklî, kalbî, sosyal hastalıklar tedavi edilir.
Risâle-i Nur mesleği, benlik, enaniyet, şan ve şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan ve onu ihsas eden hâllerden şiddetle kaçınmaktır.
Risâle-i Nur mesleği, müsbet hareket etmek ve tamirdir.
Risâle-i Nur Talebeleri meşveretle hareket ederler. Allah rızası için hizmetlerine devam ederler.

Onlar, Risâle-i Nur hizmetlerinde ara sıra durgunluk olması karşısında asla ümitsizliğe düşmezler. Hizmetin hiç ummadık ve bilinmedik şekilde pek tesirli ve ehemmiyetli bir tarzda perde altında fütuhatlarının devam edeceğine inanırlar.

Risâle-i Nur dairesindeki talebeler, aralarındaki samimî tesanüd ve meşveret-i şer’iye ile kendilerini birçok zararlı şeyden muhafaza ederler. Bu özellikleri, erbabının çoğu bilir. Bunlar başta “Isparta kahramanları” olmak üzere, Kastamonu, Denizli, Eskişehir, Afyon kahramanlarının destanımsı hikâyeleridir. Onlar en lâyık ve güzel şekilde vazife ve hizmetlerini tamamlayıp “ücret diyarına” geçtiler.

Şimdi ise, “sakitane Nurun hakikatlerini dinleyen”, yepyeni bir “nesl-i cedid” geldi elhamdülillâh. Bu “nesl-i cedid” ki, sadece Anadolu’nun değil, âlem-i İslâm ve insaniyetin medar-ı fahri olacak kapasitede farklı ve bahtiyar bir nesildir. Bu gençlerin ilk grubuyla Avrupa’nın merkezinde bir ay önce Almanya’da beraberdim. Bir başka grupla bir hafta önce Afyonkarahisar’da, Çanakkale’den gelenlerle birlikteydim. Bu hafta ise, İstanbul’da, Kocaeli’den (İzmit) gelen genç, dinamik, gayretli, maharetli, saygılı, samimî, ilme iştahlı kardeşlerimle yeni ve modern “Çeliktepe Dershanesinde” beraberim.

Nur deryalarına dalıyoruz. Kur’ân hakikatlerinden okuyoruz. Müzakere ediyoruz. Soru soruyoruz. Cevaplarını kaynağından buluyoruz. Kur’ân okuyoruz. Cevşen okuyoruz. Namazlarımızı emrolunduğu gibi “dosdoğru kılma,” muhafaza etme ve devam ettirmede kararlı olmaya çalışıyoruz. Tesbihat ezberleyip daha huşu ve içten duâlar yapmaya gayret ediyoruz.

Bizleri sosyal hayatın içinde sarsmayacak, savurmayacak, günaha ve zarara sokmayacak “prensipler” ve “düsturlar” üzerinde durmaya çalışıyoruz. Çarpık sistemin olumsuzluklarından kendimizi kurtarıp, “ezber bozan” Bediüzzaman metoduyla Kur’ân ahkâmını ve sünnet âdâbını kalp, akıl, ruh ve his dünyalarımızda yeşertmeye ve yerleştirmeye çalışıyoruz.

Böylece Anadolu’nun her tarafını sarmış olan hizmet kervanının, “Risâle-i Nur Kış Okuma Programı” halkasına bir yenisini daha ekliyor; “şahs-ı manevî” kavramına bir katkı daha yapmış oluyoruz.

Bu mukaddes dâvâ adına burada bize sahip çıkan “şahsı manevînin” İstanbul temsilcilerine; bu programları tertip, idare ve sevk eden mahallin meşveret heyetine en kalbî teşekkürlerimi sunuyorum.

Ama asıl teşekkür ve takdiri, bir yarı yılın yorgunluk ve koşturmalarından yeni çıkmalarına rağmen, evlerine gitmeden gönüllü olarak bu programa katılıp çok istifadeli bilgi ve tecrübeyi kazanma uğrunda sarf ettikleri gayret ve samimiyetleri için İzmit Kocaeli Üniversitesi’nde eğitimlerini devam ettiren üniversiteli kardeşlerime ve onların başlarında bulunan hizmet elemanlarına tevcih ediyorum.

İnşallah burada birlikte geçirdiğimiz bu tatlı ve hizmet dolu günlerin müsbet tesirleri sadece kendi dünyalarında kalmayacak, istikbalin zaman ve zeminini de nurlandıracaktır. Kazandıkları bu müsbet değerler bu asil milletin ve aziz vatanın inanç, kültür, ilim ve eğitim sahasına artı değer kazandıracaktır. Bulundukları mahallerde ve makamlarda “Nur-u Muhammedîye” kokusunu yayacaklardır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*