Said Nursi mi? Amaan… başka ne beklenir ki zaten?…

Aynalarla kaplı, şık mücevher dükkanındaki davette zümrütleri inceleyen bayan, televizyon programımı duyunca, hevesle ilk bölüm konumu sordu.
Bir arkadaşımın ricasıyla uğradığım mekanda, büyük ihtimalle Atatürk’ün karşısında bacak bacak üstüne attığı için Türkiye düşmanı olarak ezbere aldığı Said Nursi isimli bir din adamının, hem de görünüşü gayet ‘onlara’ benzeyen bir kadın tarafından program konusu yapılmasını hiç anlayamayarak duraksadı, kaşlarını çattı.

 

‘Hangi kanal?’ sorusuna alacağı yanıt bu saçma çalışmanın bir açıklaması olabilirdi belki… Bugün Tv cevabı ile ‘içi rahatlamış-mazereti öğrenmiş’ karışımı ifadeyle, iki saniye düşünse söylemeyeceği (kimbilir, belki de daha ağırını bulacağı) cümle çıkıverdi ağzından; “amaaaan, başka ne beklenir ki zaten!..”

Hanımefendiyi küçük lokmalara ayırıp, elindeki peynir tabağı boşalmış garsona takviye yapmak, bu çeneyle, benim için zor olmazdı ama arkadaş hatırı vardı… “Konularımı da konuklarımı da kendim seçiyorum, Said Nursi çok özel bir isim, çok severim…” kadar nazik bir cevapla yetinip, hayatı boyunca bu gibi tokatlar karşısında elini kaldırmayı değil, yavaşça eğilip nasihat vermeyi seçmiş, asıl cihatın nefisle yapılan cihat olduğunu anlatmış birinin büyüklüğünü iliklerime kadar hissettim.

Affedici olmak, alttan almak, şiddetle cevap vermek varken kibarca gülümsemek dünyanın en zor işi gerçekten… Dev aynaları karşısında nasıl da küçülebiliyor insan sevgisizse kalbi… Bitlis’in bir köyünden çıkan küçücük bir adam nasıl da devleşebiliyor, nasıl da sarıyor dünyayı sevgiyse dili…

Neyse, çok şey konuşuluyor artık, çok kilitler açılıyor… Önce iter kakar, saklarız devlet kasalarına, yasaklarız yıllarca adını, sanını, sonra Batı!’daki kıymeti arttıkça uyanırız. Mezarını yaptırır, süsleriz bir güzel, adını veririz bir iki parka, üç beş siyasi, şiirlerini okumaya başlar ‘ötekiler’in oyları için seçim öncesi… Cesur filmler sıralanır ard arda… Görürüz o günleri de yakında… Dünya üniversitelerinde ders olarak okutulan, Hristiyan papazların bile halka örnek gösterdiği söylemlerin sahibi birini anmak, kimseyi bulamasa kendini kemirmeye başlamış insanoğluna bir Said Nursi kitabı tavsiye etmek, benim için mutluluktu.

Kafamda yazıya dönecek bir sürü cümle, diğer randevuma yola çıktım. “Kızım sen artık dincisin!” dedi, buluştuğumuz cafe’de, olanları anlattığım kız arkadaşım yüzünü buruşturup komik mimikler yaparak, bastı kahkahayı. Ben pek gülemedim. Kahvemin köpüğünü karıştırıp durdum bayağı bir süre… Süslü kahvemin abartılı köpüğü… Ne kadar seviyoruz abartmayı… Ama çırpmaya başladınız mı basit gerçekleri, abarttınız mı düşmanlığı… tadı tuzu kalmıyor ne bir kahvenin ne yaşadığınız ülkenin.

Ne kolay ötekileştirildim… İşin garibi herkes için ötekiyim… Said Nursi’yi anlatıyorsam ötekiyim. Şu gazetede yazıyorsam ötekiyim, evet diyorsam şuncuyum, hayır diyorsam buncuyum… Başım açıksa da ötekiyim, dövmem varsa da… Hatta günün yarısında Avrupalı yarısında Anadolu çocuğu bile olabiliyorum. Bir köprü geçmeye bakıyor kim olduğum… Bakıyorum da, ne köprüler var insanların önünde geçecek daha…

Bugün Tv bana ‘ne istersem konu, kimi istersem konuk’ edebileceğim, adını, içeriğini kendim seçtiğim bir program için stüdyosunu uzatırken, tercih ettiğim bir konuyu “başka kanallarda” dile getiremeyeceğim düşünülüyorsa, işte asıl burada tek taraflı olduğu söylenen meşhur ‘mahalle baskısı’nı bir daha düşünmek lazım.
Kim, ‘başka ne’ bekler artık bilemiyorum ama bu hafta nükleer santrallerle ilgili konuşma zamanı… Yine doğruları, yine kibarca, yine insanca… Yayınımız bir süre banttan. Sizlerle yayın sırasında bağlantı kuramıyorum ama tüm görüş ve isteklerinizi, eleştirilerinizi bana ya da kutupyildizi@bugun.com.tr adresine ulaştırabilirsiniz. Pazar 8’de buluşmak dileğiyle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*